
Dr. Ali Can
Tek Parti Egemenliği
Yayınlanma:
Bir ülkede tek parti egemenliği varsa, doğal olarak toplumsallaşma ve siyasal bilinçlenme tek olan ve hakim olan ideolojiyi esas alacaktır. Bunun ise, tek tip insan yetiştirmeye ve zihin yapısı üretmeye yönelik olduğu tartışma götürmez.
Bu tekçi (monist) sistemlere karşın çoğulcu (pluralist) sistemlerde ise ideolojilerin çatışması sonucu “ortak akıl” ve “toplumsal konsensus” sağlanması daha kolaydır.
Ülkemiz de tek parti yönetiminden geldiği için, o günün ideolojisi doğrultusunda tek tip bir toplumsallaşma ve tek tip insan yetiştirme yolu tercih edildiğinden- gerektiğinde bu uğurda aşırı baskı uygulanarak- geniş bir kitleye “eğitim” aracılığıyla egemen gücün ideolojisi benimsetilmiştir.
Tek tip zihniyeti benimsemiş ve içselleştirmiş olanlar siyasal sistemin ve bürokrasinin, yani devletin yöneticileri olarak memur yapılmıştır. Örneğin yakın tarihe kadar,devlet mekanizması içinde dindar insan yok diyecek kadar az ve olanlarda hala bir çok yerde olduğu gibi dışlanırlar veya namaz falan kılacaksa, bunu gizlemek zorunda kalır. Bu tek tipleştirilmiş olan devlet memurlarına “tek tipleştirilmemiş olanların” tek tipleştirilmeleri görevi verilmiştir.
Halk ise, doğasındaki özgürlük ve bağımsızlık duygularıyla, bir de bu tek tipleştirilmedeki ideoloji kendi değerlerine aykırı olduğu için bu tür bir siyasallaşmaya yerine göre devlet yönetiminden uzak kalmak, siyasal sistemin kendilerini dışlamasına ve küçümsemesine rağmen hep mesafeli durmuş ve soğuk bakmıştır. Hal böyle olunca, devlet dediğimiz mekanizma bu “tektipleştirilmişlerden” oluşmuştur. Bu nedenle “devlet” kendisi gibi düşünen ve kendisi gibi düşünmeyenler diye toplumu, fiilen olmasa da, ikiye bölmüştür.
Devletin yönetim sistemindekiler ekonomik açıdan devletin bütçesinden para aldıkları için ve halkı kendilerine benzetme işlevini üstlendikleri için, halka karşı hep güçlü, prestij sahibi ve imtiyazlı olmuşlardır. Halka hep yukarıdan, küçümseyerek bakmışlardır. Halk ise devlet dairelerine gitmekten imtina etmiş veya gittiyse de korkarak gitmiştir. Korkutarak yöneten devlet yani. Halkın değerlerini taşıyan birileri hasbel kader o makamlarda görev almışsa, onu da “sızma” olarak adlandırarak fişlemişler, önünü tıkamışlardır.
Çoğulcu sisteme DP ve Rahmetli Menderesle ve halkın ezici çoğunluğuyla geçse de ülke, bu Menderes ve arkadaşlarının hayatına mal olmuştur. Rahmetli Özal sayesinde bu tabular ve gelenek yavaş yavaş yıkılmış, geri bırakılmış halkın çocukları okuma fırsatı bulmuşlar sonra devletin her kademesinde bileklerinin haklarıyla görev almışlardır. Bu ise, kendilerini o makamların sahibi sananların düşmanlığına neden olmuştur. Bu milletin öz evladı kendi devletinin makamlarında sadece beyler gibi düşünmüyorlar ve yaşamıyorlar diye, fişliyorlar, kendi halkına düşman gibi göstermeye çalışıyorlar - aslında sorun, devlet gücünü toplum üzerinde kendi lehlerine kullanamamalarıdır -. Öyle ya, babalarının yerini yine “tep tip zihniyetli “çocukları alınmalıydı, akılları dünyanın gerisinde kalsa da, beleşten onlara bu makamlar sunulmalıydı.Bu farklı düşünceli ve bir “oy vermesini bile bilmeyen” halk ne anlardı ki devlet yönetiminden. Halkın değerini taşıyan kişiler ve çocukları ne kadar başarılı ve iyi niyetli olurlarsa olsunlar, “tektipleşmedikçe” hiçbir önemli makama, hele hele Cumhurbaşkanı ve Başbakan falan asla olmamalıdırlar. Halk seçse bile bu bir şekilde, halk manipüle edilerek engellenmeliydi. Gerekirse kanunlar farklı yorumlanmalı, olmadı olmayan kanun varmış gibi hareket edilerek engellenmeliydi. Hala mı gitmiyorlar, o zaman ortam müsait hale getirilerek darbe yapılmalıydı.
Sevgili okurlar abarttım mı dersiniz? Ama biraz tarafsız olabilirseniz, lütfen, şöyle bir geriye gidin ve tarafsız olarak araştırın, böyle bir zihniyetten geldiğimizi siz de göreceksiniz.
Bu ülke de halkın seçtikleri hükümetler hiçbir zaman bizim sandığımız ve beklediğimiz gibi iktidar sahibi olamadılar ve olmaları da bir şekilde engellendi. En kötü şartlarda, yürütme ve yasama işlevi yapamaz hale getirildi ve halkın gözünden düşürülerek iktidardan düşmesi sağlandı. Ama bu ülkede CHP ve fikri, devletin üst düzey tektipleşmiş bürokratları aarcılığıyla hep iktidar oldu - ki CHP de onların partisidir zaten. Halkın seçilmiş temsilcilerine ve hükümetlerine iş yaptırtmadılar. Yıllarca ellerindeki TRT sayesinde bunlar halkı hep kendi lehlerinde düşünmeyi sağladılar.
Bugün ise, halkı gerçek temsil eden, bilgileri kıyaslama imkanı veren medya kuruluşları ve halkın içinden gelen, kendisi gibi aynı değerleri taşıyan aydınlar var. Halkın kendi seçtiği bir hükümet var. Halkın kendisinin yaptığı bir sivil anayasası olmasa da, halkı bilinçlendirmeye ve devlete egemen hale getirmeye çalışan- demokratikleşme hareketi- bir hükümet var. Halk uyutulmuyor, bilgilerini tek bir kanaldan almıyor; kıyaslama imkanı buluyor. Dünyaya açılmış, gelişmiş ülkelerin tarihini okumuş ve kendini geliştirmiş genç bir nesil var az da olsa. Bu jakoben, cuntacı, şovenist , korkutucu, zihniyetlerin bir zamanlar o ülkelerde de var olduğunu, ama şimdi o çağ dışı zihniyetlerden kurtularak, kendilerini gelişmiş toplumlar düzeyine çıkardıklarını, ülkemizin de ancak bu şekilde gelişebileceğini biliyor artık bu halk. Eeee, yetmez mi bu saydıklarım “tektipçi zihniyet” için tehlike oluşturmaya?
Bunca geçmişin getirdiği ekonomik, siyasal ve toplumsal sıkıntıların hesabını kimden sormalı sizce???????
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.