
Halka dayanmayan güç, ne bağımsızdır ne de meşrudur
Bu kadarına da pes doğrusu … Ayıp yahu! Bu ne yüzsüzlük, bu ne aymazlık? Kasıtlı bir şekilde hep “Bağımsız Yargı” dan söz edilmektedir. Ama bu ülkede yargı hiç bağımsız olmamıştır.
Kuvvetler ayrılığından bahsediliyor. Kuvvetlerin bağımsızlığından bahsediliyor.Ama sadece bahsediliyor. Haftalardır bu ülkede, halkın gözünün içine baka baka işlenen hukuksal cinayetleri bağımsız yargı” nasıl izah edebilir. Adli tıptaki saçmalıkları, Ergenekon savcılarının tayinleri, HSYK’ daki korsan kararnameleri. Yargıçların, halkı karşı en ağır suçu işlemekle itham edilenlerle çekilen fotoğrafları ilişkin konularda “bağımsız yargı” nerede duruyor?...
Demokratik sistemlerde temel politik aktör, halktır.Demokrasi halkın yönetimi ise, yönetimler de gücünü ancak yasalardan alabiliyorsa, bu halk ne zaman yasa yapmış da,- Anayasa- kendini yönetmiş. Yasayı kim yapmışsa, doğal olarak yönetenler ve o yönetimden çıkar sağlayanlar da onlardır. Halk hiçbir zaman bir anayasa yapmadığına göre, hiçte yönetmemiştir. Bizde hükümetlerden, medet bekler dururuz. Askerin yaptığı anayasa orada dururken, onların atadığı AYM üyeleri orada dururken, kumpasın diğer ayağı CHP orada dururken, halkın belirlediği hükümetler halk adına ne yapabilir ki?
Psikolojik olarak her bireyin veya grubun kendine göre öncelikleri, beklenti ve hedefleri olması nedeniyle, anayasayı yapan kişi ve kişilerde kendi hedeflerini amaçlayarak yapmışlardır. Halkın hedefleri ve değer yargıları dikkate alınmamıştır.
Her şey sistem için değildir.Sistem halk içindir. Halkın temsilcisi ise seçilmiş siyasilerdir.Ama tanmış bürokratlar, yani sistemi çalıştıranlar, sistemi ele geçirmiş ve halkı kendi koydukları kurallara uymaya zorlamaktadırlar. Bu ülkede sistemin nasıl işleyeceğine dair kursalların darbe sonralarında halka dayatılarak baskıcı ve otoriteryen bir anlayışla kabul ettirildiği herkesçe malumdur.
Bu meşru ve ahlaki değildir.Halk dediğimiz kitle, “vatandaş”lık haklarını bilmemektedir.
Bütün bireyler kendileriyle ilgili her türlü kararların alınmasına etkin olarak katılmaları ve bu konuda bilgi sahibi olmaları gerekir. Gerekli ön bilgilere sahip olmadığı için halkın büyük bir kısmı, bu mekanizma belli bir çevre ve profesyoneller tarafından yapılmaktadır. Onlarda sistemin karar alma mekanizmasını kendi çıkarları doğrultusunda biçimlendirip yorumluyorlar.
Türkiye’de sorunun temelini, halkın ekserisinin “politik kültür” bilincinden yoksun olmasından kaynaklanmaktadır. Geleneksel otoriter ve militarist devlet yönetimi ile çağdaş demokratik devlet yönetimi arasındaki farkı bilmemekte ve bilmekte istememektedir. Bu işi “büyüklerine” bırakmıştır. Vatandaşlık bilincine sahip değildir. Vatandaş olmaklığı sadece bir millete mensubiyet olarak algılamaktadır.
Bireysel etkinliklerini belirleyici olduğu gibi,Yönetimde de etkin rol alma hakkının olduğunu ve paydaş olduğunun farkında değildir.
Bireyler sistem tarafından, sistem belirleyicinin direktiflerine uyma ve itaat etme doğrultusunda yetiştirilmişlerdir.Kendilerini siyasal, ekonomik ve sosyal olarak yüzde yüz etkileyecek olan yasal bir norm belirlenirken, ne o yasayı belirleyenleri, ne de belirlenen yasalar konusunda bilgi sahibidir. “Vatandaş” olarak nitelendirilen bireyler, sadece egemen sınıfın zihniyetine ve çıkarlarına hizmet etmesi için belirlenen hukuksal normlara tabi olmaya ve itaat etmeye zorlanmışlardır.
Bütün faaliyetinden sorumlu olduğunuz ama prensiplerinin belirlenmesinde söz sahibi olmadığınız ve kuralları sadece birkaç ortağın belirlediği bir şirket düşünün. Sizi bağlayan kuralların konulmasında hiçbir etkinliğiniz yok. Bu şirket kimindir sizce? Bu şirket kime hizmet eder?
İşte Türkiye’nin hukuku da böyle bir şey. Evrensel hukuk yapma kuralarına uymayan, anti demokratik bir anayasa ve bunu kendi çıkarı doğrultusunda işleten ama sizi de olumsuz sonuçlarına ortak eden bir sistem. Eğer siz o kurallar belirlenirken, bilinçli olarak etkin bir rol oynamamışsanız ve de korkutularak konulan kuralları onaylamışsanız, kusura bakmayın , böyle bir yargı bağımsız değildir. O hukuksal kuralları koyanlar onlardan yargısal kanaat ve kararlar çıkaracak olan kendi yargıçlarını da belirleyip atayacaktır.
Yargısal kararların “doğruluğu” konusunda halkı ikna etmek için de yine sistemden beslenen medya ve “akademik” çevre elinden geleni yapacaktır. Bizde “yargı bağımsızlığı” böyle bir şeydir. Her türlü hukuksuzluğa bulaşmış yargıçların verdiği yanlı ve politik kararların halk nezdinde bir meşruluğu yoktur. Sadece, okullarda es geçilen, bilinçli olarak verilmeyen ve çarpıtılan gerçeklerin -medyada çok sık arzı- endam eden söz de hukuksuz hukukçulara rağmen- halk tarafından daha iyi anlaşılmasına yarayacaktır.
Yargı Bizim ülkemizde hiç bağımsız olmadı, bu zihniyetle de olacağa benzemiyor.
Yargı bağımsızlığı, toplumun demokratik bilincinin artmasıyla alakalı bir şeydir. Eğer toplumun bireyleri, kendilerini her açıdan etkileyecek olan Anayasa’nın yapımında etkin ve bilinçli rol alırsa, yani “sivil” bir anayasayı gerçekleştirebilirse ve yargıçlar halkın yargıçları olursa, kişileri ve grupları değil, toplumun tamamının çıkar ve değerleri objektif değerlere dayandırılarak karar verilirse, “bağımsız” bir yargıdan bahsedilebilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.