
Yüreğimizin sesi...
Amita mırıldandı:
—Daha ne istiyorsun, baba?
İhtiyar buki elini çekmeden:
—Sadaka üç türlüdür, dedi. Birincisi, en aşağıda olanı, yani davranıştır. Bunu sen yaptın. Daha yüksek olan ikincisi ise sözdür. Şimdi onu bekliyorum.
Amita karşılık verdi:
-Mutluyum ben, baba!... Otur yanıma da mutluluğumu paylaşalım. Sana verebileceğim şey budur.
Din adamı gülümsedi:
—Adın ne senin?
-Amita!...
—Zavallı Amita! Yalnız onu mu verebilirsin sen? Biraz kavun, bir parça mutluluk mu?
Amita elini uzattı.
—Kim olduğunu biliyorum, senin… Acı bana… En yüksek sadakayı ver! Gözlerini, kulaklarını, ağzını, burun deliklerini, parmaklarını kapat… Beynini kapat ve içini boşalt. Dünya yoktur.
Amita yanan bir kömür konmuş gibi hızla elini çekti:
—Hiçbir şey yok! diye bağırdı. Hiçbir şey yok! Her şey aç beynimizin gördüğü bir hayaldir. Yani kokmuş ruhumuzun… Yüreğimin sesinden başka hiçbir şey yoktur… Bu da yeter bana!...
Yüreğimizin sesini duyurmak için değil mi bunca yazılanlar, çizilenler, türküler?…
Yüreğimizin sesini duyurmak için değil mi bunca konuşmamız, bağırmamız ve susmamız?...
Yüreğimizin sesine benzer sesler aramak değil mi bunca okumamız?...
Bir balıkçının hava ve tuz dolu yiğit sesiydi yüreğimin sesi…
Ağıma; zambak, nergis, sümbül, gül takılsın isterdim…
Ağıma; bütün aşklar, sevgililer, âşıklar, sevgiyle gülümseyen bakışlar takılsın isterdim…
Ağıma; sevgiye dair söylenenler ve yazılanlar takılsın isterdim…
Ağıma; iç çeken, özleyen, bekleyen, ağlayan ve kavuşanlar takılsın isterdim…
Ağıma; kenarı yakılmış mektuplar, işlenmiş mendiller, kurutulmuş çiçekler takılsın isterdim…
Ağıma; kurşun kalem, silgi, mürekkep ve çizgisiz dosya kâğıdı talkısın isterdim…
Ağıma; kinayesiz cümleler, riyasız gülümsemeler, sımsıcak sarılmalar takılsın isterdim…
Ağıma; rengârenk kelebekler, cennet kuşları, sabah rüzgârı ve sessizlik takılsın isterdim…
Ağıma; daha adil ve daha onurlu bir dünya özlemi duyanlar takılsın isterim…
Ağıma; “Bir köyün içinden geçerdi ve köy şehir olurdu” yürüyüşlü olanlar takılsın isterdim…
Ağıma; “Konuştuğunda, susmaktan daha değerli şeyler söyle” diye yazanlar takılsın isterdim…
Ağıma; tırnaklarının içi toprakla dolu ve sırtından ter akanlar takılsın isterdim…
Ağıma; “Bir Hintli, sandalını çağlayana doğru iten akıntı ile uzun zamandır savaşıyordu. Hintli, her türlü çabanın boş olduğunu anlayınca, kürekleri kavuşturup şarkı söylemeye başladı: Artık umudum yok… Korkmuyorum… Özgürüm!” diyenler takılsın isterdim…
Ağıma; yaşı kaç olursa olsun gözlerinde küçük bir çocuk olanlar takılsın isterdim…
Ağıma; doğruyu söyleyen ve atını eyerlemiş olanlar takılsın isterdim…
Ağıma; basit ve iyi olanlar takılsın isterdim…
Ağıma; yatağını bulamamış nehirler, ağıma sisli göller, ağıma bulutlara komşu dağ başları takılsın isterdim…
Ağıma; Kazancakis, Don Kişot, Serdengeçti, Aytmatov ve H.Rahmi takılsın isterdim..
Ağıma; Kiraz rengi güzel bluzu, safran sarısı şalı ile saçlarını rüzgâra vermiş “bir zamanlar Girit’teki bir uçurumun başında gördüğüm çiçek açmış küçük mandalina ağacına benzeyen…” bir sevgili takılsın isterdim…
Ağıma; içinde yüreğime de yer olan bir yürek takılsın isterdim…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.