
"Senin sabahına yazılmıştır..."
Hem bilsin, hem duymasın istiyorum…
“Yazmak bir sonuçtur” diyor yazar. Ben sonuçtan önce başlangıç cümlesi bulmalıyım. “Asıl cesaret,” tek bir cümleyle dile getirilebilir mi?
x x x
Az yazdığım doğrudur çünkü verilecek cevaplara çok umut bağlıyorum ve boşa çıkan umutlar işe yaramıyor.
Yazmaya durduğumda, sana gelirken, anlatacak çok şeyim oluyor. Anlatacaklarımı geri getirmekse keder verici.
x x x
Gelip yanına oturuyorum, buna kuşkusuz izin vermezsin. Canınızı sıkar. Ama bu gece seni gönlüme göre biçimlendiriyorum. Ve konuşuyorum. Aslında bunlar seninle yapabildiğim biricik konuşmalar. Nasıl da sabırlısın. Ve nasıl kavrayışlı. Her şeyi anlıyorsun. Ben gevezeleşiyorum. Tadına doyulmaz bir şey bu.
x x x
Kederli olmasına kederliyim de öyle büyük bir hüznü taşıyacak durumda değilim.
x x x
Zaman zaman, canımı yakacak güçte olman ne üzücü- bense kendimi koruyamıyorum.
x x x
Şiir yazsam ne güzel şeyler söylerdim…
Güvercin…
Hanımeli…
Akşam güneşi…
Ve saçlarında doğan gün…
Kendimden geçerdim, şiire seni yazarken…
x x x
Bu mektup senin açından belki de talihsizlik. Zaten sana da yazılmadı! Oturup kendimle konuşmaya hakkım var değil mi?
x x x
Hüzün verici bir şey dilsiz değil “lal” olmak. Şöyle güzel bir kravat takmış, zengin işi koleksiyonları olan yakışıklı bir çapkın olmayı çok isterdim. Ama bu işe küçük yaşta başlamalıydım, artık çok geç.
Yavaş yavaş kelleşmeye başladığıma göre artık değmez. Gömlekçilerle ayakkabıcıların önünde durup kederli düşlere dalıyorum. Günün birinde yeniden dünyaya gelirsem bu deneyim işime yarayacak belki ama bu beni pek avutmuyor.
Biri beni sevse, sevimli bulsa, ellerime bayılsa hoşuma giderdi. Kaba ve biçimsiz ellerimi güzel bulan bir tek benim.
x x x
Tek başıma konuşmam canını sıkıyor sanırım. Hem kederli, hem mutluyum; buysa derdimi Açık-seçik ve mantıklı dile getirmemi engelliyor.
x x x
Hayalimdeki görüntünün zihni başka yerlerde. Neden bütün bunlara aldırmayan birine yazdığımı bilmiyorum.
x x x
Hep aynı şeyi düşüne ve konuşan insanlar beni zehirliyor. Ama sen böyle değilsin, değil mi?
x x x
Her gelişte, düş kırıklığına uğramaktan hoşlanmadığım için artık sana yazmayacağım. Bunun, senin açından önemi yok, ama ben senden gelen kısacık satırlardan mutluluk devşiriyor ve haz alıyordum.
x x x
Budala göründüğümü sanıyorum ama umurumda değil…
x x x
İlkbahar çimenlerine sırt üstü uzanıp, esneyip gerinmek istiyorum. Güneş ve taze ot kokusu en belirsiz düşlerimi canlandırsın, düşlerim çiçek çiçek açsın istiyorum.
x x x
Sana sarılır gibi sımsıkı sarılıyorum acılarıma; sımsıkı
Seni özlenir kılan, yalnızca uzaklık değil, biliyorsun!
x x x
Arkadaşımın eli yandı bugün. Ellerimin yanmasını istemiyorum. Bakıp, seviyorum ellerimi. Ellerimdir beni sana ulaştıran, ellerimdir yazan. Ellerim ki belki bir gün bir yüzü, senin yüzünü aralarına alırlar. Bir yüz, senin yüzün. Düşünüyorum, düşlüyorum ve ellerime gülümsüyorum.
x x x
Geceleri zayıf ve korkağım…
Geceleri yufka yürekliyim, kendi kendime acıyorum…
x x x
Uykusuzluktan sarhoşum, uykusuzluktan ölüyorum. Saat dört olmuş. Bütün yazabildiğim üç beş satır.
Bitirdiğim her cümle düşler içinde yitiyor ve sen bunun ancak bir yüzünü görüyorsun. Sana söylemek istediklerimin hiçbirini dile getirmediğim için umutsuzluğa kapılıyorum. Ankara’da olduğumdan emin değilim. Senin varlığından da. Bırak, gidip uyuyayım, yoksa karşında uyuyacağım; buysa hiç çelebice değil.
x x x
Her taraf beton, tüm yollar asfalt. İlkbahar nasıl da sıyrılıp çıksın ortaya? Büyükşehirlerde cücedir ilkbahar.
x x x
Yalnızlığımı alıp sokaklarda dolaştırdım, yalnızlık geceyle büyüdü ve ağır geldi. Hem sokaklardan ancak bir kişi geçebiliyordu.
x x x
Sana bunları yazarken, uykusuzluktan ölürken, kendimi tam bir kahraman gibi hissediyorum.
x x x
Yüreğimde acı duygular olmadan konuşmak istiyorum seninle. İçimin yazdığı ile kalemin yazdığı farklı. Cesur değil miyim yoksa?
x x x
Alınan ama tutulamayan kararlar, silinen yazılar, sonra bir gecenin içinde sana yazmaya durmak; korkarak, isteyerek, uykusuzluğa direnerek…
Kendi şımarıklığımı bağışlıyorum ve alabildiğince sigara içiyorum. Ve sanırım, bıyık altından usul usul gülümsüyorum, çünkü artık daha rahatım. Belki de sarhoşum!
x x x
Peki, ne anlatacağım sana? Yarı usluyum. Bu gece –yarım saat- yanında ağzımı açmadan oturabilirim. Uykuya yatmış bir düşünceyi uyandırmaya ve kendime bile söylemediğimin tadını çıkararak. Hala uykuda olduğu için alabildiğince tatlı bir düşünce.
x x x
Özellikle hiçbir şey beklemek istemiyorum. Kimi gün beş, bazen on saat bekliyorum tek bir satır için. Hele günlerce beklemek, Genç Wertherin Acıları’na benziyor. Sana değil kendime kızıyorum. Sonra kendime kızmama da kızıyorum. Ve bu artarak devam ediyor. Kendimi zorla sevimsiz yapıyorum.
x x x
Bana yaz, seni okumak hoşuma gidiyor diyorsun. –Diyor musun?- Ve ben yazdıklarımı kıskanıyorum. İşgüzarlıktan, sahte olanı değil, değerli taşı veren oluyorum. Taşa teşekkür ediyor, yenisini istiyorsun. Göndermediğimde de “Salak, kendini ne sanıyor?” diyorsun.
Bunları düşündüğümde her şeye ve herekse küsen oluyorum. Hayır değil! Tek küstüğüm sensin.
x x x
Gece bitmek üzere usulca sabaha akıyor ve ben sana yazıyorum. Ve itiraflarımdan çekiniyorum. Yazacaklarımı unuttum mu diye kaygılanıyorum. Öyleyse iş ciddi demektir! Belki kendi düşlerimin ve zayıflığımın büyüsüne kapıldım. Kıpırdamayı göze alamayan, kollarını bağlayan ipi koparamayan, ökseye tutulmuş kuşa benzeyen, soylu bir aşık olmanın keyfiyle kendimden geçiyorum.
x x x
Yasemin, Nejla, Tuba, Semiha, Aynur… Yani iki saat sonra insanı sıkıntıdan patlatan, aynı çarktan çıkma bayanlara tekdüze kurlar yapıyorum. Hepsi bekleme odası mübareklerin.
x x x
Sen uyuyorsun, ben yazıyorum…
x x x
Hiç durmadan, bir takım düzmece heyecan nedenleri arama hastalığına, gerçek ve besleyici bir meraka dayanmayan beylik ifadelere ve davranışlara saygı duymuyorum. M. Sabit’in dediği gibi: “Ben kızların gözüne girmek için numaralar çeken delikanlılara saygı duyarım.”
Çarpıcı olsun diye yazılmış, düş gücünü gıdıklamak için, bakış açısını çarpıtan şeylere dayanamıyorum.
x x x
Ben sana geliyorum, kelimelerim sabahı karşılıyor…
x x x
Benim şehrim uykudan uyanırken güzel olurdu; seni de şehrim gibi düşlüyorum.
07.10
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.