Tuhafetül Akıbet

Mitoloji, Doğu Edebiyatının olduğu kadar Batı Edebiyatının da kullandığı bir metot. Bazen sade bir söyleyiş tarzı ile sınırlı kalırken bazen de bir öğreti. Öğretilik vasfı her zaman tartışmaya açık olsa da kadimden bugüne geleneğini devam ettirir. Bilinmeyeni bilme iştiyakı ya da bunun önünün açılamadığı anlarda devreye girip doğruluğu /gerçekliği netleşmeyen durumların adeta felsefesini yapar. Nasıl ki mantık ilmi “düşünceye doğruluk kazandırmanın yöntemi” ise mitoloji de gaibin ustaca işlenen yordamı veyahut sabit bir kalıba dökülemeyen insan psikolojisinin bir varyantı haline bürünür..

Geçmişin biraz hayal, biraz vehimden doğaçlama olan efsanelerini bugün aynı içerikte farklı bir isimle terennüm ediyoruz. “Komplo Teorisi” ya da “Kurgu”. İnsanla doğrudan ilgili her bilim dalının şaşmaz materyali olan bu alanın günümüzde en fazla rağbet gördüğü yerlerden biri ise beyaz perde.

1912 yılında meydana gelen bir olay beyaz perdeye yansıtılarak 90‘lı yılların ortalarında zihinlerde yeniden hareketlendirilmişti. Titanik… Ciddi bir mesaj kaygısı taşımayan film yaşanmışlığı, efektleri, müziği ve işlenen bir aşk öyküsünün çekiciliği ile kayıtsız kalınamayacaklar listesine eklendi. Film her ne kadar Titanik yolcularından olan bir bayanın dilinden, fecaatin yaşandığı anların hikâye edilişiyle sinemaseverlere sunuldu ise de perdenin arka kesitinde anlatılmayan başka şeylerin var oluşu, bize garip, acayip hatta tuhaf kelime kümesinin üzerinde fazla bilinmedik olaylara doğru iz sürdürüyor. Biz de bu izler üzerinde demir alarak başlayalım anlatmaya.
 ***
 1900’lü yılların başında rekabetin en çok yaşandığı alan gemi sektörüydü. Bu sektörün iki büyük ismi ise Cunnard ile White Star Line’dı. White Star Line firmasının sahipleri diğer gemilerden daha hızlı yol alan ve daha fazla yolcu taşıma kapasitesine sahip gemiler inşa etmeye başladılar. Olimpic, Titanic ve Britanic böylesi bir ortamda doğdu….isimleri ilk duyulduğunda şiirsel bir etki hissettiren bu gemilerin son seslerindeki uyumun nedeni  sahiplerinin İrlanda –Keltik kökenli olmalarıdır.

White Star Line'ın, Olimpik Sınıf"a ait ilk gemisi 1910 yılında inşa edilen Olimpiktir. Sefere çıktığı ilk günlerde HMS Hawke ile çarpışan Olimpik, o sıralarda aynı firmanın diğer gemisi Titanik’in batması üzerine tamir edildikten sonra güvenliğine yönelik tedbirlere tabi tutulur. Birinci Dünya Savaşı'nın başlaması üzerine ise, büyüklüğü nedeniyle hedef olabileceği düşünülerek denize açılması durdurulur. Savaşın ardından tekrar seferlerine başlayan Olimpik, alınan bir kararla asker taşımada kullanılır. Seferlerinin birinde bir Alman "U-boat" ile karşılaşan Olimpik, direkt olarak onun üzerine giderek denizaltıyı batırır. Bu şekilde denizcilik tarihine giren ilklerden olsa da 1937 yılında parçalanmak üzere satılmaktan kurtulamaz. Bazı kaynaklar gemi hakkında bu bilgiyi verirken bir kısmı da felaket tasarımına bir ekleme yaparak der ki; “gemi 1911'de, Atlantik Okyanusu'nda bir buzdağına çarpar ve tamir için getirildiği tersanede de çıkan bir yangında tamamen yanar.”

White Star Line firmasına ait kombinasyonun diğeri ise , .tarihteki en büyük trajedilerden birini yaşayan Titanik’tir. White Star Line gemilerinin vizyonunu tam olarak yansıtan Titanik, genişliği ve hızının yanı sıra o dönemde yapılan en lüks gemilerden biridir ve "dünyanın en büyük transatlantiği" unvanını alır. Yapımında kullanılan teknikler ve mühendislik tasarımı çok övülür ve "batmasının mümkün olmadığı" gibi inanışlar yayılır. Ancak tüm teknik ve görsel görkemine rağmen henüz ilk seferini yaparken içindeki yüzlerce yolcu ile sulara gömülür.

Olimpik sınıfı gemilerin üçüncü ve sonuncusu 1914’te Giantik adı altında denize açılan ve Titanik faciasından sonra Britanik ismini alan gemidir. Britannik de tıpkı Titanik gibi lüks yolcu gemisi olarak tasarlandı. Ancak denize açıldığı yıllarda Birinci Dünya Savaşı devam ettiğinden lüks kamaralar yatakhanelere, ameliyat odalarına dönüştürüldü. Olimpik adlı geminin sonu hakkındaki veriler üzerine bir giz örtüsü kondurulursa bu geminin sonu da diğer iki gemiden farksız oldu. Kasım 1916'da belirsiz bir patlamanın kurbanı olan geminin enkazı 1976'da Jacques Cousteau tarafından keşfedildi.30 kişinin öldüğü faciadan sonra İngiliz yetkililer iki tez öne sürdüler: Gemi ya torpillendi ya da Birinci Dünya Savaşı sırasında Almanların bıraktığı bir mayına çarptı.
 ***
 Yakın bir geçmişte Titanik bir film, Britanik de bir dizi olarak hikâye edilip dikkate sunulurken, bu üç gemiyi ortak paydada birleştiren ise bir efsane oldu.

 "Beni yerimden oynatan herkesi sulara gömeceğim".Ramses’e ait bu söz efsanenin dibacesidir. Hikâyenin devamı ise şöyle;

White Star Line firmasının ortaklarından olan Sir James Cole'un babası, Mısır'da Ramses mumyasının kazılarına katılan 70 kişiden biriymiş. Mister Cole, kazılardan kısa bir süre sonra diğer arkadaşları gibi esrarengiz bir şekilde hastalanıp ölmüş. Üstelik cenazesini taşıyan gemi de Akdeniz'de kaybolmuş. Oğlu James ise hayatı boyunca bu lanetten nasibini almış. Aile fertlerini evlerinde çıkan bir yangında kaybetmesinin ardından 18 yaşına kadar yetiştirme yurdunda yaşamak zorunda kalmış. Yaşamının ileri safhasında nasıl olduysa lanetin içinden bir boşluk bularak, başarılı bir iş adamı vasfı ile White Star Line adlı deniz taşımacılığı şirketine ortak olmuş. Ancak babasının katıldığı kazının 20'inci yılında şirketin gemileri (Olympik, Titanik ve Britanik) tek tek talihsiz kazalar geçirmeye ve batmaya başlamış.
 
 Olimpik isimli geminin bir hikâyeye konu olmadan normal şartlar içinde miadını doldurduğunu kabul edersek, Ramses’in bedduasının geçersizliği genel bir tespit olur. Lakin efsanelerin bilgiden ziyade rağbet gördüğü bariz bir şekilde aşikâr olduğundan, tüm bu olaylar örgüsüne biz de tuhafetül akıbet diyerek geçelim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Huriye Karnap Arşivi