Açıl(ma)sa Ne olur? -1

Sorunları tespih ipine dizilmiş gibi ardı ardına sıralı bir başka ülke daha var mıdır bilmiyorum. Halkının tercihlerini küçümseyip darbe sevdasına tutulanından Ermeni ceddi adına merhameti galip gelene, Kürtçülük ile ayrı bir varlık talebinde bulunanından Pontus’çusuna, oradan Kıbrıs’a ve Ruhban Okuluna kadar hepsi bizde. Ve bunlar arasında, diğerleri gibi mazisi yeni olmayan Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılıp-açılmaması gündemi tekrar işgal etmiş durumda. Adı geçen okul kapalı mıydı, kapalıysa açılması veyahut açılmaması durumunda ne olur? sorusunun peşine, tarihte kısa ve uzun sıçramalar yaparak düşelim.  

***

- Hıristiyanlığın Kutsal Üçlüsü’ne ithaf edilen Aya Triada Manastırı 9.yüzyılda İstanbul Patriği Aziz Fotios tarafından kuruldu.

-Bizans döneminde hem ibadet mekânı hem de bazı kişilerin sürgün yeri olarak kullanıldı

- Patrik IV. Germanos’ un desteği ve Sultan Abdülmecid saltanatı sırasında 1844 yılında Aya Triada Manastırı bünyesinde Patrikhane’ye bağlı olarak “Ortodoks din adamı yetiştirmek” amacıyla teoloji eğitimi veren Heybeliada Ruhban Okulu açıldı ve 1971 yılına değin faaliyetine devam etti.

-1936 yılı Beyannamesi gereğince tapuya kayıtlı olan okul 1949 yılında Patrikhaneye bırakıldı.

Okulun eğitim dönemlerini ise şu beş madde ile özetlemek mümkün.

-1844-1919 yılları arasında, dört yıl lise ve üç yıl teoloji eğitimi yapıldı. Fakat 1915-1918 yılları arasında savaş nedeniyle Osmanlı hâkimiyeti altındaki tüm yerlerde olduğu gibi İstanbul’da da eğitim- öğretime ara verilmiş, Ruhban Okulu da bundan etkilenmiştir.

-1919-1923 yılları arasında Heybeliada Ruhban Okulu beş yıllık yüksekokul statüsüne yükseltildi.

-1923-1951 yılları arasında iç politika gereği tekrar yedi yıllık eğitim süresine geri dönüldü.

-1951-1971 yılları arasında liseden sonra dört yıllık eğitimle beraber, Milli Eğitim Bakanlığı’nın Öğretim Yönetmeliğine göre sadece rahiplik mesleğini icra edecek olanları yetiştirmek üzere eğitim verdi.

1951-1971 yılları arasında meydana gelen gelişmelerden üzerinde durulması gereken bir başka husus, 1964-1965 eğitim döneminde Başpiskopos Makarios’un Kıbrıs’taki faaliyetleri ve “Enosis” ülküsünün yoğunlaşması üzerine okula yabancı uyruklu öğrencilerin alınmasına izin verilmeyişidir. Gerçi bu yasak, İkinci Dünya Savaşı yıllarında casusluk faaliyetleri ihtimaline binaen 1939 yılında da uygulanmıştı. Anayasa Mahkemesi’nin ‘Özel Yüksek Okulların Devletleştirilmesi’ hakkındaki 12 Ocak 1971 tarihli kararından sonra Heybeliada Ruhban Okulu, yasal olarak açık ancak uygulamada kapalı bir konuma geldi. Çünkü ilgili karar gereği okul varlığını ancak Türk Üniversitelerinden birine veya İlahiyat Fakültesine bağlanmak suretiyle devam ettirebilecekti. Fakat bu Patrikhane tarafından kabul edilmedi ve okulun teoloji bölümü kendileri tarafından kapatıldı.

***

Ruhban Okulu’nun açılmasını isteyenler gerçekten inançları doğrultusunda ruhani bir amaç mı gütmektedirler yoksa ülkemizde eksik olmayan siyasi nifak cihetlerine birini daha eklemek daha doğrusu nifakı harlamak niyetinde midirler? Zira Lozan Antlaşmasının imza sürecinde Fener Rum Patrikhanesi’nin durumu tartışma edilen temel sorunlardan biriydi-ki sorun olarak adlandırılması Atatürk ve TBMM tarafınca menfi siyasi olaylarının tespiti ile söz konusu olmuştu.

Bugün, geçmişteki savaş ortamının doğurduğu bilindik casusluk faaliyetleri belki mevzu edielmez lakin Ruhban Okulu’nun açılması durumunda din adamı hüviyetindekilerin diğer devlet başkan ve yetkililerini Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden bağımsız bir devletmişçesine davet veya kabulü söz konusu olamaz mı? “Olamaz kanunla bunun önüne geçilebilir” denilse geçmişte kanun varken ki siyasi faaliyetleri kıyasa davet edilir. Sözün özü yeni bir Vatikan olunmayacağının garantisini kim verecek ve bunun sağlaması nasıl yapılabilir? Hele de ekümeniklik gibi bir amaç varsa…

Bir halkın veya dini- milli bir zümrenin kendi varlığının devamın talep etmesi en doğal hakkıdır, bu başka söz kaldırmaz. Fakat kendimizi yine sürecin akışına bırakıp, okulun açılmasını isteyenlerin ne niyet taşıdığına ve açılması halinde olabileceklere değindiğimizde neden “fakat” bağlacını kullandığımız daha iyi anlaşılacaktır.

Evvela şunu belirtelim ki; geçmişte olduğu gibi bugün de Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasından mutluluk duyacaklarını ifade eden tüm talepler;

1-Okul, sadece Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından değil, her uyruktan öğrenci kabul etmeli,

2-Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin okul üzerinde denetimi olmamalı,

3-Patrik ve Metropolitlerin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaları gereği kaldırılmalı, koşulları çerçevesinde Patrikhane’nin Ekümenikliği’nin tanınması ve Vatikanvari bir statüye kavuşturulması amacı üzerine yoğunlaşmıştır.

Ta Kurtuluş Savaşı sırasında Kuva-yı Milliye aleyhine çalışan Mavri Mira Cemiyeti’nin üyesi bulunan Athenagoras, Patrik olarak Türkiye’ye geldiğinde “"İstanbul dışında geniş arazi sahibi olmak ve Patrikhaneye exteritoryal haklar (Türk kanunları dışında Papalık gibi) sağlamak gereklidir. Ayrıca, Heybeliada'daki Ruhban Okulu'nun Ortodoks Üniversitesi haline getirilmesi ve İstanbul'un Ortodoks dünyasının merkezi yapılmasını istiyorum “ demişti. Benzer içerikte bir diğer metin ise 26- 30 Haziran 2002 tarihleri arasında yapılan ABD Makedonyalılar Birliğinin 56'ncı olağan kongresinde söz konusu olmuştur. Burada kabul edilen bildiride Fener Rum Patrikhanesi ile ilgili olarak; "İstanbul Evrensel Ortodoks Patrikhanesi'nin, Vatikan Roma Katolik Kilisesi gibi kendi özel konumu olmasını istiyoruz." denilmiştir.

Devam edecek….

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Huriye Karnap Arşivi