İranlaşacağız

 

Demokrasi ve insan hakları adına avazı çıkana dek savunmalarla değiştirilemeyen bir gündeme yine ve yeniden müptelayız.

 

Başörtüsü…

 

Ne ilk gelmişçesine “hoş geldin” diyebiliyoruz ne de gideceğini ümit ederek “güle güle.” Çünkü bu meseleyi bizzat örtüyü takanlardan daha çok sevenler(!) var ülkemde.

 

Her türlü dini ibadetin en doğal muhafızı olması gereken laiklik taraftarlarının bir yanı ilericilik adına “gitsin” diyor demesine ama diğer yanları “ben de bundan nemalanmalıyım” demekten geri durmuyor. Nasıl demesin ki;  seçim arifesinde aynı siyaset kulvarını paylaşmak zorunda kaldığı partinin nefesini bir yerde kesmesi gerekirken. Her zemin ve şartta açık seçik, en dobra haliyle; “biz de bu halkın duyarlılıklarına sahip çıkıyoruz”  haline bürüneceklerine   arada bir efelenip meseleyi “  örtenlerin istediği gibi değil, benim istediğim gibi çözeceğim” diyebiliyor. 

 

Sorması abes olsa da yine de sormak lazım; “örtenlerin istediği” nden maksat nedir? Saçın her telinin, ense, boyun ve kulak bölgesinin tamamen görünmemesi değil mi? İlgili ayetlerin, hadislerin ve 14 asırlık bir geleneğin doğrultusunda “evet öyledir.” Şu haliyle bu isteğin kaynağı, bir dinin ta kendisiyse, o ayetlerle, hadislerle gelişigüzel her nefsin istendik dürtüleriyle oynama hakkı olabilir mi? Olamaz. Lakin ne dini, ne o dini göndereni, ne de tebliğ edeni “tanımayanların” çözümü bundan öte olmuyor, olmayacaktır.

 

***

“Benim annem, bacım da başörtülü” temalı duymaktan kulaklarımızın aşındığı sözler vardı. Kimi bu sözleri “ben de Müslüman’ım ” savunma refleksiyle ikna metodu olarak kullanıyor, kimi de “sizin taktığınız annemim, kız kardeşimin taktığından farklı bir anlam içeriyor” kurgusuyla bir kabul edilemezciliği öne çıkarıyor(du.)

 

Dinin özünü kavrayabilen bilir ki, Müslümanlığı onaylayan makam, bir başka Müslüman olamaz. Birinin başörtüsünü hiçbir yeri görünmeyecek şekilde örtmesi; farzı olduğu gibi uygulayabildiğini, diğerinin birkaç teli veya bedenin bir kısmını görünürde bırakıyor olması ise farzın bütününü yap(a)madığını gösterir, Müslüman olmadığını değil.

 

Bu gereksiz savunmaya şimdi de kavramların içeriğini boşaltarak bir yenisi daha eklendi. Dinin öngördüğü örtünme şeklini “Türban”, perçemleri dışarıda bırakan örtünme şeklini ise “Başörtüsü” sağlıyormuş. Neresinden tutulsa elde kalacak bu tanımlamaların içeriğini öğrenmeleri için CHP ilgililerini, sayın Doğramacı’nın tanımlamasına havale etmek gerekir ki, kendisi zamanında boynu, enseyi, kulaları vs. açıkta bırakan “türban” ile öğrencilerin üniversitelere girişini onaylıyordu.

 

Bitmedi… yine bir ara;  muhafazakarların, laiklerin yaşam alanına müdahale ettiğini ileri süren ve beğenmedikleri İran’dan örneklemelerle “Türkiye İranlaşıyor” deyu manşetler atılıyordu. Şimdilerde o manşetleri atan zihniyetler “İran modeli”, “Benazir Butto modeli” örtünmeyi salık vererek, kendi oynak zihinleriyle ve elleriyle bu ülkenin İranlaşmasında bir sakınca görmüyorlar.

 

Atalar boşuna dememiş; bu ne perhiz bu ne lahana turşusu!

***

Başörtüsü meselesini sadece ve sadece CHP ‘nin çözebileceğine inanan kesimler aslında hiç haksız değiller. Bu inançlarını öne sürenlerin niyetinin CHP’ye taraftar kazandırmak olduğunu anlamak zor değil. İlginçtir, bu inanca sahip olanlar aynı zamanda şunu da demek istiyorlar. “CHP, iktidar değil ama süregelen statükonun tek varisi ve sahiplenicisi olduğundan iktidar olamasa da muktedir olma gücünü jakobence elinde bulunduruyor. Hangi iktidar hükümet ederse etsin, CHP’nin onayından geçmeden bu mesele halledilemez.”

 

Haklılar, mevcut durumu boş yere “statüko” kelimesiyle tanımlamıyoruz.  Yalnız bu haklılıkları CHP’nin samimi olduğu sonucuna götürmez, zira arzu ve tavırlarında kendi haline bırakmak değil, kendi eliyle şekillendirmek var. Yani halk bilmez, ben bilirimci hava…

 

Kılık kıyafette İran’ın bizden daha ileri, çağdaş bir durumda olduğunu fark ve kabul edenlerin yakın gelecekte, içki içme âdabında falan ülkenin herhangi bar veya lokalini, dans etme âdabında ise Latin Amerika ülkelerinin varoşlarını “model” göstermeleri yakındır. Zira ilericilik anlayışları yeme-içme, giyinme ve dans edebilmeyi bilmekten öte değil, en azından aksi ispat edilene kadar.

 

***

Şahsen, başörtüsü meselesinin ortaya çıkışını ve devam edişini; Müslüman’ım diyenlerin Müslüman’ca düşünememe ve eylem edememesinde görüyorum. Örtüyü siyasilerin kavga ve birbirini alt etme mevzusu haline getirmesi; çözüm için onlardan “dilenmeyi” değil, Müslüman’ca düşünmeyi ve durmayı gerektirir. Zira dilenmeye çıkarsanız, istediğinizin size ayni ile verilmeyeceği aşikâr. Varsın siyasiler  gürültü çıkarmaya devam etsin ama örtüye uzak ve yakın(fakat yanından geçmeyen) zihniyetlerin tümünün kulağına küpe olsun ki; hakkı gasp edilenlerin uzun zamandır ve bugün ihtiyaç duyduğu adalet, bir gün onlara da lazım olabilir

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Huriye Karnap Arşivi