
Dr. Ali Can
Toplumsal Yanılgı ve Birey
Yayınlanma:
Hayatımız bizim için en değerli varlığımızdır ama onu çoğu zaman daha değerli gördüğümüz şeyler uğruna tehlikeye atıyoruz. Hayatlarını tehlikeye atan insanların bu davranışlarını değerli görmemiz ise ayrı bir yanılgıdır.
İnsan hayatı, tarihsel ve gündelik hayattan edindiğimiz tecrübeler sonucunda, acı veren şeyleri, haz ve zevk verdiği düşüncesiyle tercih ettiği gerçekleriyle doludur. Örneğin, çocuklarımızın tamamını dünya gerçeklerine aykırı olarak, çocukluk çağının yaşanılmasının gaspına rağmen üniversiteye hazırlamamız bunlardan biridir. Çocuklarımızı topluma, akıl ve ruh yönünden sağlıklı, evrensel değerlerin bilincinde, dünyayı daha iyi okuyan bireyler olarak değil de, hazır, klişe, çoktan seçmeli testten doğru bulma tekniğiyle, yaşının icap ettirdiği güncel yaşamdan uzak bir şekilde, düşündürmeden çok, geçici kuru bilgi niteliği taşıyan bilgileri ezberleyen ve sonra unutan bireyler olarak yetiştiriyoruz. Hepsinin üniversiteyi kazanmaları doğal olarak mümkün olmayacağı için, kazanamayanlar toplumsal hayata aşağılık kompleksi olan, yılgın, umutsuz, mutsuz ve kendini değersiz ve itibarsız gören bireyler olarak katılmaktadırlar.Üniversiteyi kazandım sanısıyla okuyup mezun olanların kahır çoğunluğu ise, bu sendromu Kpss sınavlarından sonra yaşamaktadır.Çünkü yetiştiği alanda iş açığı yoktur ve veya çok kıttır.
Bu süreci yaşamış olan kişiler daha sonra, çocuklarını kendilerinin ulaşamadıkları bu hedeflere sıkı bir disiplinle ulaştırmaya çalışıyorlar. Adeta hayatı bu hedeften ibaret olduğu sanısıyla. Sonuç bellidir. Kesinlikle çoğunluğu acı çekecektir. Çünkü hedefe ulaşamayacaktır. Öğretmenlerimiz bir taraftan okullarda, diğer taraftan dershanelerde - bunun bir benzeri dünyanın başka bir yerinde yok- sadece bu sınava ve test tekniğine yönelik gayret göstermektedirler. Bu, yaşadığımız bir çok yanılgıya “küçük” bir örnekti.
Bunun nedeni ise, devletin sistematik olarak birey ve toplumu biçimlendirmesinden kaynaklanmaktadır.
Sokrates: “ soruşturulmayan, üzerinde düşünülmeyen bir hayat, yaşanmaya değmez”, der.
İnsanın kendi bilgi yetilerinden, algılarından,duyularından şüphe etmeye başlaması oldukça ileri seviyede bilinç ve birikim seviyesi gerektiriyor sanırım. Sürü psikolojisiyle hareket eden insanlar mutlaka bir yerden kontrol ediliyordurlar.
Koşulları, devlet ve toplumsal normlar oluşturduğu zaman, -ki bu toplumsal normların çoğunluğunu yine devletin ideolojik aygıtları aracılığıyla edinilmiştir- bireylerin değerleri ve hayata yükledikleri anlamlar ve aldıkları hazlar ve acılar kendilerinin istedikleri şeyler değildir. Bu, o sistemin veya sistemin biçimlendirdiği topluluğun arzularıdır.
Devlet bireyleri akıllarını kullanmayı değil de, arzularını gerçekleşme doğrultusunda yetiştirdiği zaman, efsanelerle avunan ve yeni efsaneler peşinde koşan bir toplumsal ve siyasal yaşam ortaya çıkar.
İslam dini ve evrensel akıl ve doğal iyilik üzerine kurulmuş olan Aydınlanma, insanlığı mantıksızlığın karanlığından kurtarmıştır. Ama biz hala bu gerçeklerin künhüne vakıf değiliz.
Toplumsal yanılgımız,Türk Milleti olarak bizler aslında mutlu olmak istemiyoruz. Biz bir diğerimize karşı sosyal statü ve ekonomik olarak güçlü olmak istiyoruz. Bu uğurda verilen mücadelede ahlaklı olman veya olmaman önemli değil.Mücadeleden güçlü olarak çıkman önemlidir. Haklı olmanın, yetkin olmanın hiçbir önemi yoktur. Hal böyle olunca, insan elbette güce ulaşmak için mücadele edecektir. Bu kendilerinin ve canlarından çok sevdikleri çocuklarının mutluluğuna ve hayatının boşa geçmesine mal olsa da. Çünkü sistem ve toplum bize ortaya koyduğu koşullarla mutluluğun ve haklılığın güçlü olmakta yattığı inancını telkin etmekte ve öğretmektedir.
Bu toplumsal davranış ve inanç, bireyleri kendilerine yabancı olarak, hiçte memnun olmadıkları bu sürecin içinde kaybolup gitmelerine neden oluyor.Yaptıklarımızın mantıklı veya doğru olup olmadığı konusunda hiç şüphe etmiyoruz.Kaybetmişiz kendimizi. Descartes’ın kendini:” düşünüyorum, öyleyse varım” (cogito ergo sum) diye tanımlamasının üzerinden asırlar geçti.
Bir çok konuda bu şekilde bir davranış ve fikir sergileyen bu toplum sizce nereye gider. Birey böyle bir toplum içinde acaba kendisini ne kadar gerçekleştirmiş ve hayatını yaşamış hisseder ?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.