Sultan Ayı Karşılarken

Uzun zamandır kulağımıza ve dilimize yabancı gelmeyen “ah o eski Ramazanlar” demenin vaktinde miyiz diye düşünmeden edemiyor insan. Gönül ve ruh dünyasında bir “geçmiş”, bir “gelecek” , bir “an”dan ibaret olan insana, yadigâr kalan değerleri bugüne aktarıp, güncelleyemeyince bir hayıflanmadır kalan. ”Her geçen yıl bir öncekini aratır” şeklinde bir deyişimiz vardır ya, bu mudur eskiyi özleyen manasında “gerici” olmamıza sebep?  Muhakkak ki, bir tecrübe ürünü olan bu sözde değişmesine vurgu yapılarak aranılan sadece zaman mıdır yoksa insan mı?

Anımsamakla veya büyüklerimizden duymakla dahi gönlümüzün hoşnut olduğu nedir? Bir rivayete göre, 27 çeşit pilavın ya da türlü hoşaf ve çorbaların sofralarda arz-ı endam edişi mi, tokun açın halinden anladığı, ihlas, samimiyet, tevazu, cömertlik gibi asli ve insani değerlere sahip “insan” mı?

Geçmişi, zamanın akıcılık özelliğine binaen geri getirmek kudretimiz dâhilinde olmasa da, bugün gıpta ile bakıp andığımız “eski insan”ların sahip oldukları değerleri zamanımıza taşımak imkansız değil. Değil mi ki, o potansiyel insanın fıtratında, bünyesinde mevcut.Bunun için, ecdada inayet nazarıyla bakıp, onları önce gönüllerimize ve sonra günlerimize almak yeterli. İçinde bulunduğumuz trenin arası açılmış ön ve arka vagonlarını bir nebze de olsa birleştirmeye çalışarak, ne idi ve nasıldı o “eski Ramazanlar” ya da “insan” diye sorup, toplumsal hafızamızda cevabın izini sürelim.

Ramazan ayına tüm İslam Dünyasında olduğu gibi Osmanlı Devleti’nde de çok önem verilirdi. Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerin buyruğu doğrultusunda ayrıcalığı, hikmeti ve hürmeti öne alınarak “Ayların Sultanı” olarak kabul gören bu mübarek zamanın evveliyatına da kıymet verilerek, ömrü vefa edeni, ocağını(maneviyatını) şenlendirecek bir “misafir” gibi hazırlıklara sevk ederdi. Ramazan ayı öncesinde her evde hazırlıklar başlar, imkanlar nispetinde reçel, sucuk, pastırma, zeytin, peynir, şerbetlik şekerler, şuruplar, güllaç, çorbalıklar gibi ihtiyaçlar tedarik edilir, tencereler, sahanlar kalaycıya yollanır, çatal, kaşık, bıçaklar ovulur, sofra bezi ve peçeteler ütülenirdi.Evlerde ve mahalle kahvehanelerinde genel temizlik yapılır, camilere mumlar, zeytinyağları verilir, camilerin kandil, süpürge gibi noksanları tamamlanırdı.

Günümüzde de Anadolu’nun bazı kesimlerinde “Ramazan temizliği” yapılmakta, yörelerin adet ve geleneklerine göre “iftarlık-sahurluk” gibi yiyeceğe dönük hazırlıklara Ramazan öncesinde başlanılmaktadır.

Çarşı ve pazarlarda bakkalların renkli bağlara iliştirdikleri güllaç, sucuk, pastırma gibi erzaklarını asarak teşhir etmeleri âdeti, bugün yerini “kumanya” denilen ihtiyaç malzemelerinin satışına bıraktı. İçinde birkaç çeşidin bulunduğu kumanyaları alan, kendi için kullanabileceği gibi ihtiyaç sahiplerine yardım etmek maksadıyla da kullanabilmekte.

Dünyevi olanla temasını asgari seviyeye indirerek, fani dünya ile ebedi hayat arasında bir köprü oluşturulan Osmanlı Devleti’nde, Ramazan’dan birkaç gün önce halkın uyması gereken kuralları içeren “Ramazan Tenbihnâmesi” ilan edilirdi. Bu Tenbihname’nin maksadı, toplumun dini emirlere daha sıkı sarılıp diğer zamanlara kıyasla daha fazla edepli ve hürmetkâr olması isteği idi. Bu Tenbihnâme’ye göz attığımızda,  günümüz insanının hiç olmazsa kulaklarına emanet edilecek önemde kuralları içerdiğini görüyoruz.

Eğlence mekânlarının ve lokantaların oruca hürmeten kapatılmasına ve yılın 11 ayı alkol ile yakınlık kurmuş olduğu halde Ramazan’da ağzına bir yudum dahi almayan kişilere rağmen, alenen yiyip içmenin yasak olduğu hatırlatılırdı. (Bu yasağa, oruç tutmakla mükellef olmayan hamile kadın ve yolcular da dâhildi.)Yasağın aksine davranmanın cezası önce nezarete atılmak sonra adliyede yargılanmaktı. Camii önlerinde duran dilencilerin, halkın dini duygularını istismar etmesine izin verilmez, bu fiili işleyenler polis, jandarma, zabıta tarafından uzaklaştırılırdı. Tenbihnâme’de bahsi geçen bu kural, ihtiyaç durumunda olanlardan yardımı esirgemek olarak anlaşılmamalıdır. Çünkü, camiye gidenler mali imkanlarına göre dışarıda cemaatin para yardımını bekleyen  fukaraya sadaka, rastlarsa kimsesiz çocuklara da “şeker parası” namıyla para verir,cami dışında satılan simit ve çöreklerden ikram ederek hoş sözlerle gönüllerini yaparlardı.

Halkın yiyecek sıkıntısı çekmemesi ve fiyatların artmaması için Ramazan öncesinde önlemler alınırdı. Çevresine karşı ilgisiz ve duyarsız olmaması gereken olgun bir mümin sıfatı ile padişahlar, toplumun durumunu yakından görmek için kılık değiştirerek halkın içinde geziler yaparlardı. Bu özelliğiyle en fazla bilinen kişi Birinci Abdülhamit’tir. Birinci Abdülhamit, ilki arife günü olmak üzere Ramazan‘da üç gün ve genellikle ulema kılığına girerek halkın içinde dolaşırdı. Sabah namazıyla saraydan çıkan padişah, ikindi vaktine kadar gezer, temel ihtiyaç maddeleri olan et, ekmek ve yağ fiyatlarını kontrol ederek ihtiyaçların tedariki için sadrazama emirler verirdi. Medrese öğrencileri ve tekkeler de unutulmayarak ”Ramazaniye” diye anılan yiyecekler gönderilirdi.

Tenbihnâme’de dikkat çeken bir diğer kural, kadınların hal ve davranışlarıyla ilgilidir. Kadınların ince giymemeleri, boyunlarının açık olmaması, sadece erkeklerin bulunduğu yerlerden uzak durmaları emredilirdi.Osmanlı toplumunda mesire (bugünkü piknik alanı) kültürü çok gelişmiş olduğundan halkın yaz aylarında çokça rağbet ettiği bu yerlere kadınların gitmelerinin sorun olmaması için , mesire alanları kadın ve erkekler için ikiye ayrılır ya da ayrı ayrı günler tahsis edilirdi.. Bunların yanı sıra kadınların akşam ezanı okunmadan önce evlerinde olmaları, ezandan sonra sokakta dolaşmamaları tenbih edilirdi. Kurala uyulmaması halinde, dışarıda rastlanan kadın, polis tarafından evine götürülürdü. Toplumun huzur ve güven içinde bir ay geçirip, manevi iklimi tümüyle teneffüs edebilmeleri için alınan bu ve benzeri önlemlerden sonra Ramazan hilalinin görülmesi beklenirdi.

(devam edecek)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Huriye Karnap Arşivi