
Başbakanın Sinirine Bir Anlam Veremiyorum
Geçtiğimiz hafta tamamen Kürt Açılımı dediğimiz konuyu konuşarak geçirdik. Konya’nın ve hatta Türkiye’nin gelecekteki habercilik anlayışını çok iyi algılamış değerli abim Lokman Koyuncuoğlu’nun haberkonya.com yazarları için organize ettiği çay toplantısının da en önemli konusu buydu. Öncelikle Lokman Bey’e böyle bir organizasyonu tertip ettiği için teşekkürlerimi sunmak istiyorum. İnternet sanal bir dünyadır, internet yayıncılığının ise sanal olmadığını bize bu toplantıyla göstermiş oldu. En azından sanala gerçekten bir yolculuk yapıldığını anlamış olduk ve ben geç katılmış olmama rağmen orada haberkonya.com ailesinin birçok üyesi ile tanışma şansına eriştim, doğrusu mutluda oldum. Evet, bu tür toplantıları daha sık bekliyoruz. Biz asıl konumuza dönelim, yukarıda da bahsettim o toplantının da en önemli konusu Kürt Açılımı konusuydu. Orada yazarlar ikiye bölünmüştü, bir bölümü Kürt Açılımını şartsız desteklerken benimde içinde bulunduğum diğer grup ise olaya biraz şartlı yaklaşıyorduk. Hatta ben biraz aşırıda gelebilecek bir çıkışla, askerin devletin yönetimine el koymasını bir yerde kabul edebileceğimi oda ülkenin bölünmez bütünlüğüne halel gelmesi, olduğunu ifade ettim. Bu görüşüm değişmedi tabi ama Konya Milletvekili Sayın Hasan Angı ile konuştum bu arada, Sayın Hasan Angı benim ufkumu açan bir ifade kullandı bunu da önemsiyorum. Angı “bugüne kadar terörü kullananlar, terörü gizli emellerine ulaşmak için kullananlar, PKK’yı muhatap almamış oluyor da biz mi muhatap almış oluyoruz” dedi. Başbakanın yedi yıldır bu konunun üzerine yoğunlaştığını söyledi ve Güneydoğu’da normalleşmenin en fazla PKK’ya zarar vereceği için PKK terör örgütünün bu iyileşmeyi istemeyeceğini söyledi. Bu ifadeleri önemsiyorum ve ben başbakanımızın samimiyetine de inanıyorum ama yinede kaygı yaşıyorum, çünkü bu konu çok önemli ve bu kadar önemli bir konuya dışarıdan baskı olabileceği şüphesini taşıyorum. Ben böyleyim ama biliyorum ki Ak Partiye oyda vermiş olan büyük çoğunluklada konuştuğumda bu kaygıları dile getiriyorlar, belirteyim. Benim üzerinde durduğum nokta şu: 1- Başbakan neden kendi gibi düşünmeyenlere çok sinirli davranıyor 2- Başbakan neden DTP ile görüştü, DTP, PKK’ya terör örgütü demiyor ki. 3- Başbakan, Muhalefet, özellikle CHP ve MHP her halükarda sürecin içinde olmalıyken Sayın Devlet Bahçeli ve Deniz Baykal’ı İçişleri Bakanı ile görüşmemelerinden dolayı bu süreci tamamen tıkayan bir unsur olarak lanse etti. Oysa Vatan Gazetesinden CHP’ye yakınlığı ile bilinen yazarı Güngör Mengi “Başbakan Erdoğan geçmişe bir sünger çekip CHP lideri ile buluşmak ve ortak bir yol haritası saptamak zorundadır” diyor. Bu CHP liderinin Başbakanla görüşebileceğini bize net bir şekilde gösteriyor. Ben Sayın Baykal’ın muhatabının İçişleri Bakanının değil Başbakanın olduğunu düşünüyorum. Zaten CHP liderinin açıklamalarını takip ediyorum, çok sert bir tavır sergilemiyor ve Başbakanla görüşebileceğini ifade ediyor. Devlet Bahçeli ise İzmir’de “bölünmüş yollara karşı değiliz, bölünmeye karşıyız” dedi. Bu açıklamanın siyaseten tercümesi biz başbakanla görüşürüz, hatta doğru yapılan işlere destekte veririz ama yanlışlara hayır deriz, değil midir? İşin özü şu hem Deniz Baykal’ın hem de Devlet Bahçeli’nin Başbakanla görüşeceklerini ve bu sürece katkı yapacaklarına inanıyorum ama ben Sayın Baykal’ın da, Bahçeli’nin de bu konuyla ilgili İçişleri Bakanını muhatap almamalarını normal karşılıyorum. Siyasette ayniyet esastır ve Sayın Baykal’ın da Bahçeli’nin de muhatabı Başbakan Recep Tayyib Erdoğan’dır. Şimdi eğri oturup doğru konuşalım, Sayın Bahçeli ve Sayın Baykal DTP’liler kadar mı muhatap alınmayı hak etmiyorlar. Başbakan sinirlenmesin, dinlesin, bu ülkenin kahrını çeken halk, diyor ki; PKK terör örgütü muhatap alınmasın. Bu ülke bölünmesin, İsrail’in emellerine hizmet edecek Güneydoğu Anadolu’da devletin güçsüzleşmesine vesile olacak adımlar atılmasın. Kürt sorunu çözülsün, insanlarımıza hakları verilsin hatta eski yer adları tekrar verilsin, Kürtçe isim koyma özgürlüğü tanınsın, insanımızın daha özgür bir ortamda yaşaması sağlansın. Kürtçe eğitim veren üniversite kurulsun. Ben her zaman şuna inanmışımdır, Kürtçe bizim ülkemize İngilizce kadar, Fransızca kadar zarar veremez. Ama bunu yaparken şehitlerimizin kemikleri sızlatılmasın, terörist leşi ile Şehit aynı safta kabul edilmesin. Sınırımızı bekleyen kahramanlarımız yaptıkları işin kutsallığına inandırılsın. O bölgede binlerce ülkeye bağlı aşiret lideri var, binlerce şeyh var, ağa var. O insanlar muhatap alınsın. Bu ülkeye bağlı, bu ülkenin bayrağını kutsal gören, toprağını vatan gören insanlarla bu işler yürütülsün ki biz de samimi olduklarını, bu ülkeye gerçekten hizmet ettiklerini kabul edelim. Bir sürü göbeği dışarı bağlı yazarların pohpohlaması ile bu iş olmaz, olursa bizim olmaz. Demedi demeyin ve atılan adımları bizi incitmeyecek şekilde atın. Biz bunu istiyoruz, kötü bir şey mi diyoruz? Not: Değerli okurlarımdan özür dilemek istiyorum. Zira geçen yazımda ciddi yazım hataları ve tekrarlar vardı. Ben de sonra okuduğumda farkına vardım ama bazen insan yazıyı tamamladığında tekrar bir daha okusa bile yazım yanlışlarını göremiyor. Neyse değerli okurlarım hepinizden dikkatsizliğimden ve dil hatalarımdan dolayı özür diliyorum. Bundan sonraki yazılarımda daha dikkatli olacağım konusunda sizlere söz veriyorum ama biliyorum ki yine hata yapacağım. Sizin engin hoşgörünüze sığınıyor ve hakkınızı helal etmenizi diliyorum. Bütün okurlarımıza saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.