
Ninni Yavruma Ninni
Yavru kutup ayısı annesine sokulur ve sorar:
—Anne, senin annen de kutup ayısı mıydı?
—Evet yavrucuğum.
—Peki, onun annesi?
—Evet yavrucuğum.
—Peki, anne, babamın annesi, babası da kutup ayısı mıydı?
—Evet yavrum.
—Peki, onların annesi, babası da mı?
—Evet, yavrum. Nedir bu merak, niye soruyorsun? Bizim sülalemiz binlerce yıldır kutup ayısıdır.
Yavru kutup ayısı biraz daha sokulur annesine ve der ki;
—Ama anne, üşüyorum!
Kutup ayısının üşümesi pek akıl çelecek türden değil ama siz varın bu hikâyeyi tüm üşümelere şamil kılın.
Şayet üşüme beyinden ibaret değilse üşüyeni halinden âzâd etmek için en kestirme yol üzerine kalın bir örtü atmaktır. Örtü de kesmezse artık yapacak tek şey ninni eşliğinde uyutarak avutmaktır.
Dağa gittim dağda tavşanlar uyur.
Suya gittim su uyur, suda balıklar uyur.
Eve geldim ev uyur, beşikte yavrum uyur.
Ninni benim yavruma ninni.
Bu ninni her ne kadar anonim olsa da üzerine uyku basan yerli mi yabancı mı olduğuna pek dikkat etmez. Rüyalarını canlı tutanlarca bu dikkatsizlik, altından çok sular aktığını, zaman aşımına uğradığını farz ettiğimiz namert köprülerin yine ve yeniden tahkiminde maharetle kullanılır.(Bakınız gündem)
Diyalog
—Abi neden uyandırdın ya! Öyle enteresan bir rüya görüyordum ki filmlerin fevkinde gibiydim, bir mekândan diğerine geçip duruyordum.
— Deme yahu, hayır olsun. Hele bi anlat bakalım.
—Abi rüyamda, bildiğimiz şu Ortadoğu var ya işte onun anahtarını elinde tutan ve denizin ortasında kalmış bir kız vardı. Sanki gelinlik çağına gelmiş de isteyen isteyene. Amerikalısı, Rum’u, Yunan’ı, İngiliz’i, Fransız’ı zülfünden bir parça peşinde, AİHM kapısında ne diller döküyorlar bir bilsen. Üstüne üstlük AB için “kızı vermen şart” diyorlar. Ana yüreciği işte, zül makamında canhıraş kızı vermemek için direniyor ama direnmeler nâfile, bir türlü ikna edemiyor taliplileri.
— Eee sonra
—Sonra sahne değişiyor abi. Birden bir kilise gibi bir yere giriyorum. Kapısına yıllar önce kilit vurulmuş. Kapının önünde hem tanıdık, hem yabancı bir sürü sima var. Kapıyı yumrukluyorlar “açın da açın.”
— Eee açılıyor mu kapı?
—Yok, ama sanki biraz aralanmış gibiydi yumrukların darbıyla.
— Rüyaya bak. Bitti herhalde.
—Yok, abi ne bitmesi. Sonra bir sınıra geliyorum. Orada da “açın açın” nidaları demetleniyor. Bir taraf “Şubat 1992’yi ve 24 Nisan’ı ellerin sinesine bırakmayın” derken diğerleri “tarihinizle yüzleşin artık” diyor. Sesler birbirine giriyor, kim ne dedi tam olarak anlayamıyorum.
— Offf of devamı varsa bir ara ver yahu, sabır tazelemem gerek. Böyle rüya mı olur?
—Niye öyle diyorsun abi?
—Ah bilsen… neyse rüyanı yorunca anlarsın sen de.
—Sonra abi, rengârenk bayrağa dolanmış bir kardeşim elindeki silahı bana doğrultuyor, tetiğe ha bastı ha basacak. ” Dur ne yapıyorsun, kardeşinin kanına mı gireceksin?” demeye kalmadan bana bir broşür uzatıp dağlara kaçıyor.
— Ne yazıyor o broşürde?
— Türkçe değil abi ama aralarında bildik kelimeler var. Apo, PKK, Irak, ABD. gibi. İşte tam peşinden gidecektim ki sen uyandırdın abi.
— Hımım, şimdi nazar-ı seri ile rüyanı yoralım. Ardında deli divane olunan kız, Kıbrıs. Hikâyesi uzun ama kısa tutayım. Ta W. Churcill ve Roswelt zamanından beri denir ki; “Kıbrıs, Yunanistan’a bağlanmalıdır. Petrol kaynaklarını koruyabilmek için bu şarttır.” Rum yönetimi de bu doğrultuda Kıbrıs’ı kendi toprağı sayıp, çeşitli ülkelerle doğal kaynakların pazarlığına girişiyor. Kuzey kesimi bu pazarlığa red çekince de haksızlık bu kesime fatura ediliyor.
Şu kilitli yer, orası da Heybeliada Ruhban Okulu. Kapı ardında Vatikan benzeri bir devlet ve başında da ekümenik sıfatlı patrik var. Bu elin yumruğu. Diğer yumrukların sebeb-i mucibi de “camiye niyet, papaya hizmet “ anlayışı ile dini ayinden ibaret.
Sen şimdi küreselleşen dünyada sınırın ne işi var diye sual edeceksin ama işine geldiği zaman aleyhimizde felaket tellallığı yapanların bürokrasi damarını yerle yeksan etmek gerek. Hem ABD’ye hem Rusya’ya oynayanların lobi kullanımını ve göç dalgasını engellemek için kapı açmaya değer mi hiç? Hadi buna bir de Türkiye ile Kürdistan–Ermenistan arasında ne idüğü belirsiz çöpçatanlığı ilave edersek kerevetine kim oturur acep?
Apo, PKK, Irak, ABD. Bu dört kelime bir cümlede görücüye çıkarsa endamı aynen şöyle olur. “Türkiye, Kuzey Irak’ta kurulan- kurulacak bir Kürt Devletini kabul etsin, biz de PKK’yı yok edelim.”
Senin anlayacağın üzeri açık ve derin uyumamak lazım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.