
Neden(li) Kutlama
Kâh çekinerek kâh pür hevesle sorulan soruya ” Öğretmenim… ben biliyorum, ben biliyorum” diyerek parmak kaldırılan zamanları hepimiz hatırlarız. Yıllar geçer, öğretimin ilerleyen safhalarında nedendir bilmem “Öğretmenim” lafzının yerini “Hocam” alır. Belki büyümüşlüğün verdiği ekâbirliktendir belki de öğretene biçilen göreceli bir sınıf atlatmadır bu hitabın sebebi.
İnsan kendi davranışının sebebini az çok bilir ama zamanında benim de yaptığım bu ayırımın nedenini hâlâ kestiremiyorum. Niçin öğretmene “hocam” der olmuşuz? Gerçi ikisi de “öğreten” pozisyonundadır ama kabul gören tanımları gereği alan ve mekânları farklıdır. Neyse ben çözemedim öğretmene neden hoca dendiğini ama çözen olursa fikrinden mahrum bırakmasın.
***
1928 yılının 24 Kasım’ı zamanın Bakanlar Kurulunca verilen “Başöğretmen” payesini Atatürk’ün kabul ettiği gündür. O dönemde ulusal bağımsızlığın, millet olmanın, milliliğin ne denli önemli olduğunu kavratmak, bu yönde halkın bilincini artırmak için öğretmenlerin önderliğinde “Öğüt Kurulları” oluşturulmuştu. Lâkin her yılın 24 Kasım’ının “Öğretmenler Günü” olarak kabul edildiği 1981 yılına değin ve sonrasında; ne “öğüt kurulları”nın gördüğü işlevin, ne “bağımsızlığın”, ne “milliliğin” ne de “eğitimin” esamesi okunur oldu.
Fiili bir işgale maruz kalmadığımız için “bağımsızlığa”, mensubiyetimizi belirtebileceğimiz bir kimliğimiz olduğu için “milliliğe” ve öğretimin yanında cümle düşüklüğüne sebep olmayalım diye “eğitime” yine de sahip çıkarız. Hem de “Milli Eğitim Bakanlığı” künyesi altında.
Kendimizi(toplumu) milli, ahlâki, kültürel ve siyasi yönden güçlü kılacağımız, birlik ve beraberliği pekiştireceğimiz erdemler neden göreceli ve sözde kalır hale geldi? Eğitim ile öğretim neden aynı içeriğe sahipmiş gibi algılatıldı? Neden öğretenimiz çok da eğitenimiz yok?
Bu soruların ve benzerlerinin gerekçesini tek kesimden sormak haklı kılmaz, doğru cevaba da ulaştırmaz amma “Yeni nesil sizlerin eseri olacaktır” diyen, bu işin sorumluluğunu evvela öğretmenlere yüklediyse, bu 24 Kasım’larda kutlanan nedir? Şiir metinleri ve şarkılarla nutuk atma, çelenk sunma, büste selam verebilme yeteneğimizi ölçmek değil herhalde kutlama programlarının nedeni.
***
Öğreten - eğiten hakkını verdiği nispette her daim hoş bir kabul görür. Bu şahısların kıymetini bilmek de topluma düşen ahlaki bir sorumluluktur. Buna rağmen çocuklarımızı işlenecek birer ham madde olarak ellerine verdiğimiz öğretmenlere yönelik araya sıkıştıracağım birkaç nedenim daha var.
Mesela;
Türkçe/Edebiyat öğretmeni; düzgün bir cümlenin özne, nesne, yüklem sıralamasına uyulduğunda ortaya çıkacağını öğretirken, neden kurulan cümlelerin en güzelinin içinde sevgi, saygı ve hoşgörü barındıran kelime kümesi olduğunu öğretmez?
Matematik öğretmeni; trigonometri, çarpanlarına ayırma, çokgeni öğretmenin yanında, neden fikri aşırılıkları birbirine şiddetli çarpmanın toplumu böleceğini, sevgi, saygı ve sadakatin toplamından ise insanın elde edilebileceğini öğretmez?
Tarih öğretmeni; asırlar evvelinin medeniyetlerini anlatırken, neden öğrencilerine “siz de ileride tarihe geçecek medeniyetlerin yapı taşı olun” fikrini aşılamaz?
Atatürk’ün milliyetçiliğini, halkçılığını, vatanseverliğini (siyasi kabuller sebebiyle) içeriğini yitirmiş kelimeler eşliğinde anlatmak yerine, neden Gazi’nin Ankara Dikmen sırtlarında karlar üzerinde parkasına sarılmış vaziyette dinlenişini gösteren resmini eline alıp “onu anlamak istiyorsanız bu resmi dikkatlice okuyun” demez?
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni; namaz surelerini ezberletirken,sıra üzerinde namaz kıldırma talimi ettirirken, neden namaza mahsus hareketlerin(kıyam, kıraat, rüku ,secde..vs) ruhunu da talim ettirmez ve neden “ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim” buyuran Rasulullah aleyhisselam’ın hiç olmazsa ahlakından bir cüzü şahsıyla bütünleştirip örnek olamaz?
Resim Öğretmeni; bir masa üzerine vazo içine konulan meyve ve sebzelerin görünüşünden aksedeni, pastel renkler kullanarak natürel bir resim çizilmesini isterken, neden arada sırada kendimizi de görüp halimizi resmetmemiz gerektiğini öğütlemez?
Beden Eğitimi Öğretmeni; minder ve tramplen üzerinde takla ile kasları çalıştırırken, neden hayatta dik durulması gerektiğini, bin bir fikir ve olay karşısında işimize geldiği gibi takla atmadan durmamız gerektiğini öğretmez?
Rehberlik ve Psikolojik Danışman; öğrencilerine bireysel sorunlarında ve meslek seçiminde rehberlik ederken, neden “hayatta kâmil bir insanı rehber edinin o sizin yolunuzu aydınlatır” nasihatinde bulunmaz?
Ve asıl nedenler;
Bunları ve daha fazlasını öğretecek- eğitecek kaydı ile vazifelendirdiği öğretmenlerin yaşam standartlarını yükseltecek payı “devlet baba” neden esirgeyip, onları ilave işlere meylettirir?
Toplumu yönlendirecek bu şahıslar bu hakkı, haklı olarak talep ettikleri halde neden ekserisi kendilerini geliştirecek sağlıklı meşgaleler yerine öğretmen evi ve lokallerinde okey ve tavla oynamakla vakitlerini öldürür?
Neden…neden….
***
Öğretmen diplomasına sahip olduğu halde başörtüsünden dolayı mesleğini icra edemeyenler için “nedennnnn” diye bir soruyu daha listeye ekleyecektim lakin Allah’tan “Demokratik Açılım”lar yetişti de, bu soruya lüzum kalmadı(!) Yalnız bu açılımı hak etmek için; elde silah dağa çıkılması, devleti fiilen bölme girişiminin bulunması, ABD ve diğer Batılı ülkelerin “demokrasi fonu” ayırma gereksinimi duyması, Dersim’de kaybolan kızlardan olunması…vs gerekiyor galiba(!)
Mesleğini severek ve hakkını vererek yapan tüm öğretmenlerimize hürmet ve sevgiler…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.