Evimizde Kim Var?

Uzun ayrılıklar hasreti, özlemi yükler yüreğimize. Bu hasret arkadaşa, eşe- dosta olabileceği gibi evimize de olabilir. Bir süreliğine farklı şehirlerdeki yakın akrabaları, dostları ziyaret edişlerimiz, işimiz icabı alıştığımız ortamlardan uzak kalışlarımız gittiğimiz yerlerde ne kadar rahat etsek/ ettirilsek dahi içten içe bir şeyler söyletir bize… “insanın evi gibisi yok.”

Kendimize ait bir düzendir bunu söyleten. Oturuşumuz, kalkışımız, yememiz, içmemizdir, komşumuzun hatta eşyalarımızın aşinalığıdır çağrışım yaptıran. Bizdendir, biz olmuştur. Kapımızın eşiğine, duvarlarımızın rengine sinen kimliğimizdir.  İlk döşeyişimizden, pişirdiğimiz yemeklerin kokusuna, sabahın ve akşamın ilk saatlerindeki perde çekişlerimize kadar kapımızın berisinde olduğu gibi ardında da bizim tercihlerimiz vardır.

 
Hayat denilen bu geminin içinde önceliklerimiz ne ise evimize yansıyan da odur. Namaz mı kılıyoruz, evimizin bir köşesinde seccademiz vardır. 5 vakti haber veren bir duvar takvimimiz asılıdır bir köşede. Misafirperver/ikramperver miyiz, menümüzü zenginleştiren resimli/resimsiz yemek kitaplarımız hatta kendi el yazmalarımız mutfağımızın bir çekmecesine sabitlenmiştir. Yöresel motiflerimizi dokuruz gâh kilimimize gâh el işimize. Zevkimize tercüman olan koleksiyon alışkanlıklarımız dahi vardır belki de…
 
Ama bu kadar değilizdir ne kendimiz ne de evimiz. Yaşadığımız coğrafya ve soluduğumuz manevi iklim kadar ahlâkımız da gezinir odalarımızda. Güler yüzlülüğümüz bir sıcaklık, samimiyet akıtır ev halkına, konu- komşuya. Cömertliğimiz elimize sadaka izi bırakır, ar’dan yana zan’dan uzak sözlerimiz kalbimizi döker kalıbımıza… ve tüm bunlar nüfuz eder dışarının hengamesinden “kurtarılmış bölge” olan evimize.

Eşimizi seçtiğimiz gibi ahbaplarımızı, komşularımızı da seçer öyle kondururduk cüssemizi konut ve mahallelere. Bu alışkanlık Osmanlı‘dan yadigârdı bize. İç içe geçmiş evlerin sırdaşlığına ortak olmak için, yerleşilecek yerin insanından,   hâl ve gidişatından sual edilir öyle karar verilirdi sakinliğe. Bu kültür şimdilerde yerini ucuzluk ve kullanılışlığa terk ettiyse de yine de evimize gelen gidenin değerlerimize yakın olmasını arzu ederiz. Elinin, yüzünün düzgünlüğüne, endamına göre seçişlerimiz yoktur kapı komşumuzu, akranımızı ve hatta gönül dostlarımızı. Bir mezura, bir ayna değildir değer biçmemize yardımcı olan. Kalpten yansıyandır yüreğimizi çekip evimize konuk ettiren. Anne, baba, kardeş ya da eş ve çocuklarımız değildir sadece evde kokusu bulunan. Biz olan evimizin rengindeki tonu, kokuyu ayarlayan konuk ettiklerimizdir de aynı zamanda.

 
Kim ister arkadaşının, akrabasının ya da komşusunun aile içi ya da mahalle arası günlükler tutup “söylediklerim yalan değil ki” paketiyle evine konuk olmasını, derdimize ortak ettiğimizin bilmediğimiz başka ortaklarının olmasını, ahlaksızlıkta “milli” vasfını hak edeni ya da cebinde akrep yetiştiren bir cimriyi…?
 
Sadece bu kadar da değildir. Satın alıp kitaplığımızda mekân sahibi ettiğimiz sayfalar bütünü de ipucu verir bizden. İlgi alanımızı, bildiklerimizi, öğrenmek istediklerimizi kısaca kendi çapımızda âlimliğimizi ele verir. Buna dair ne güzel bir örnektir şu menkıbe…
 
Abbasi halifelerinden biri, sohbet etmek için, devrin büyük âlimlerinden bir zatı saraya davet eder. Görevli şahıs, durumu bildirmek üzere âlimin evine gider. Âlimin renk renk, cilt cilt, boy boy kitapların ortasında oturan âlime seslenir:
 
-“Halife Efendimiz sizi saraya davet ediyor.”

O zat, şu cevabı verir: “Müminlerin Emiri’ne söyleyiniz, şu anda yanımda bulunan ilim, irfan ve hikmet ehli bir grup insanla sohbet ediyorum. Onlarla işim biter bitmez, halifemizin davetine icabet edeceğim.”

Görevli şahıs, bu sözleri nakledince halife büyük bir merakla sorar:

“Kendisini bu kadar etkileyen o âlimler kimlerdi?”Saray görevlisi, “Vallahi efendimiz, yanında hiç kimse yoktu!” deyince büsbütün meraklanan halife son ve kesin emrini verir:

“Onu filan saatte mutlaka saraya getir!”

Halife, apar topar huzura çıkarılan âlime, biraz da yüksek bir sesle sorar:

“Sizi, bizim yanımıza gelmekte geciktiren âlimler kimlerdi?”

Âlim tek kelimeyle cevap verir:

“Kitaplar!”

Sözün özü; bizi, biz edecek manevi, ahlâki ve hatta örfi kimliğimiz yoksa kapılar ardında evimizde kim var? Bir yabancıya uzun süre sahiplendirtmeyeceksek evimizi, neyi solur o duvarlar,  rengini, dokusunu nereden alır?

Ya da en iyisi, tek tipleştiğimiz bu hengâme içinde halimizin dokunaklı yanlarından gelebilecek sesleri bastırıp, taklitçilik vizyonunu en alâsından sahiplenmeye devamla “durumu kurtarmış” rolü yapalım, hayat akıp gitsin

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Huriye Karnap Arşivi