
Faruk Dügen'in fedakarlığı
Partilerde insanlar gibi imajlarıyla değerlendiriliyor. İmaj işi medyanın gücüne güç katıyor. İstediğiniz politikaları üretmiyorsa parti; gazetenizle, televizyonunuzla, uzmanlarınızla al aşağı ediyorsunuz. Hatırlıyor musunuz bölücü başını yakalatan Ecevit portresini. Çok geçmeden DSP’yi iktidar yapmıştı. 3-5 yıl içinde DSP % 5 oy alamayan bir partiye dönüşmüştü… İmaj değirmenin suyu medyadan geliyor. Suyunuzu ketsimi patronlar milim kıpırdayamıyorsunuz. Baraj altı partisi olarak yok olup gidiyorsunuz. En azından Ak Parti’ye kadar durum böyleydi.
Ak Parti’nin siyaset sahnesinde ki ilk hamlelerini hatırlıyorum; boyalı basın hep karşısında durdu. Bildik irtica kalleşliğini bulduğu her fırsatta kullandı. Yetmedi iftira attı, yetmedi muhalefet partilerinin ötesine gitti. Yargıyı etkiledi, bürokrasiyi kullandı… Sonuç son yerel seçime kadar Ak Parti’nin artan oy oranlarıyla tükürdüğünü yalamak zorunda kaldı.
Abdüllatif Şener ayrıldı partiden. Öncesinde medyanın büyük desteği vardı Şener’e. Cumhurbaşkanı adayı bile gösterildi. Kale duvarından koparılmış taş misali partiden ayrılması çok abartıldı ama o da beklenen sonucu vermedi.
Nedir Ak Parti’yi güçlü yapan? Normalde medyanın bu baskısına, yargı tehdidine, iktidar yüküne, muhalefetin bel altı saldırılarına, asker muhabbetlerine hangi parti dayanabilirdi? Refah Yol iktidarda bir yıl kalabildi…
Ak Partiyi güçlü yapan lideridir. Çünkü; bırakın Türkiye’yi dünyada bile Sayın Başbakan’ı “Pijama” ile karşılayabilecek bir medya patronu yoktur. O’nun hükümetine muhtıra verecek bir Genel Kurmay Başkan’ı da yoktur. ABD Başkanına telefonla emirler yağdırabilse de Türkiye Başbakanı’na sesini yükseltebilecek bir İsrail Cumhurbaşkanı’da yoktur. Gücünü milletinden alan liderin partisidir Ak Parti. Kimsenin güç yetiremediği Tayyip Erdoğan’a İstanbul Belediye Başkanlığı seçimlerinde küçük bir kızın hediyesi olan minik bilezik göz yaşı döktürür. Kimsesizlerin kimsesi olma misyonu parti lideri olmadan önce adam olma şartını getirir. Recep Tayyip Erdoğan adam gibi adamdır.
Cumhurbaşkanlığı makamına “Kardeşi” Abdullah Gül beyi layık görmesi de memleket tarihinin yaşanmamış hadiselerinden biridir. O gün aday olarak Recep Tayyip Erdoğan ismi zikredilseydi salondaki alkışlar inanıyorum çok daha fazla olacaktı. Ama Sayın Başbakan kardeşliğin, memleket sevdasının, siyasetçiliğin dersini veriyordu. Yıllarca “Bu sevda bitmez” nakaratını dilinden düşürmeyen Tayyip Bey sevdanın ilk adımının fedakarlık olduğunu öğretiyordu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.