Nadide Ülkü Altıparmak
Nadide Ülkü Altıparmak

Çınar yıkılırken, gelen ses!

Yıl 1997
Üniversite yıllarım, bir haberle sarsıldığımız günler ve aylardan Nisan.

Başbuğ Alparslan Türkeş’in vefat haberini almışız, davanın direği ahirete intikal etmiş. Yetim kalmış dava ve ülkücüler. Babam adına ayrı bir üzgünüm. Davası uğruna ölümle burun buruna gelmiş, bu uğurda sürgünlerde savrulmuş, inandığı Türk – İslam Ülküsü için çileye talip olmuş Başbuğun manevi evlatlarından biriydi. Bizim, bulunduğumuz şehre geldi mi, gecenin bir yarısı Başbuğ sizi çağırıyor Başkanım, diye evden almaya gelirlerdi, bu bağ böyle bir bağdı.

Babama “Tamtürk” derdi, babamda bu duruma çocuklar gibi şendi.

 Yas vardı evimizde, cenaze törenine katılmak vefa borcuydu babam için ve gidecekti. Gök ağlıyordu sanki Konya’da kar vardı, çetin bir kış günüydü. Ben de gitmek istiyordum. Babam, soğuk, yol hali ne olacağı belli olmaz demişti. Gidecektim, bedeli bir babam ödememişti, ilkokuldan lise sona kadar 13 okul değiştirerek üniversite yıllarına gelebilmiştim, bu da benim için bir bedeldi.

Hiç unutmam, Erciyes Kurultayında Başbuğun çadırında elini öptüğümüzde sadece göz göze gelmişler, hazırlan evlat, demişti. Çadırdan çıkıp annemin yanına gelince, adaylık için istifa ediyorum, Başbuğ emretti, demişti. Akrabaların ve dostların şaşkın bakışları arasında, emir demiri kesmişti. Bu başka şehre göç, maddi anlamda sarsılmak, benim için de güzel yanı Anadolu’mda bilmediğim bir yeri daha görmek, demekti. Bir önceki seçimlerde çocuktum, seçim kahvehanelerinde, konvoylarda o ortamlarda birkaç yaş büyüyordum. Arkadaşlarım oyun oynarken, ben sosyal meseleleri dinliyordum. Yaşıtlarımdan erken olgunlaşıyordum ve hiç de şikâyetçi değildim.
  
Ocakların en kötü zamanlarında bile biz oralardaydık, iki üç kişinin uğradığı, gönüldaşların fedakârlıklarıyla ayakta durduğu zamanlardı o zamanlar ama samimilerdi. Dava adamlarıydı.

Sahipsiz bir dava vardı gelecek nesiller için ayakta tutulması gereken; birde bu sevda için can vermeyi, hapsi, sürgünü göze alanlar…
Netice de idealist bir baba vardı, birde kaderinde adıyla davaya mıhlanmış bir evlat.
 
Sonuç da son görev için baba kız yine yollardaydık. Soğuk, içimizi titreten bir soğuk vardı, soğuktan mı üşüyorduk, Başbuğun yokluğundan mı? Lapa lapa kar altında kilometrelerce yürüdük, Kocatepe Cami’inde babam döşüne sardı beni, titriyordum. Ayaklarımız su içinde, pardösümüm her yeri ıslanmış ve içim üşüyordu.Gök ağlıyordu ben ağlıyordum.

Biliyordum ki bir devri kapatıyorduk o gün. Devir kapanıyordu ama milyonlarca alperen yaşıyordu.

 Ben yaşam felsefesini gözümün önünde ki örneklerin savlarını okuyarak, araştırarak kabul ettim. Bilirsiniz ki doğruluğuna inanmadığınız yaşam felsefesini, yaşayamazsınız. Ve benim yaşam felsefemdir Türk – İslam Mefkûresi. Yaşam felsefemde de parti hiçbir zaman amaç olmamıştır. Parti, benim için araçtır. Mefkûremi de kişilerle ve partilerle sınırlamayı da bu davaya yapacağım en büyük ihanet olarak görmüşümdür. AKP’li, CHP’li, MHP’li, DP’li, BBP’li, DSP’li… olabilirsiniz, önemli olan hangi davaya inandığınızdır, benim için. Bu nedenle hangi partiden olursa olsun bu mefkûreye gönül verenlere de hep saygım olmuştur, olacaktır da.

Ve bugün, yıl 2009

Saygı duyduğum bir lider hakka kavuştu, davasına hizmet yolunda…
Bir kez daha bir devrin kapandığına şahit oldum, biliyorum ve biliyorsunuz ki milyonlarca alperen yaşıyor
Sonsuzluğun sahibini özleyen gözlerini, hakka çevirdi. Dualarımız, açılan o pencereden sonsuzluğun sahibinin cemalini seyrediyor olmasıdır. Mekânın cennet olsun Koca Reis.
 
Yaşadığı gibi ölür insan. Sen yaşadığın gibi öldün. Rıza-i ilahi için hizmet ederken, şehit makamında kavuştun Rabbine. 1 saniye sonrasını bilmediğimiz bu hayatta kıvırmaya gerek yok, dedin. Arkandan adam gibi adamdı, er kişiydi, dürüsttü sözleriyle, dualarla yad edildin. Kaç lider bunu bilir ve amel eder bu ülkede!
Bir lider düşünün çınar gibi…
Kökleri sağlamdı, dal budak salıyordu. Her şeye rağmen budanmıyor, bükülmüyordu çünkü o çınardı.
Kimlerin rahle-i tedrisinden geçtin kimler irşad etti seni, bu duygularla kök saldın yüreklere. Korkmadın kelle koltukta yürüdün tüm çilekeşliğine rağmen, yılmadın. Koca Reis, tek korkun “Hak” olmasa 16 kazaya rağmen bildiğin yolda yürümez, güç bulamazdın.
 Ahhh Koca Reis ahhh, çınar gibi devrilirken ses verdin. Beni öldürecek misiniz dedin ve gittin!!!
Mahalle kavgalarını aratmayan seçim kampanyamız, kaza haberinle bıçak gibi kesildi. Her an aklında olan ölüm rabıtan, kaza haberinle terbiye etti vicdanları. Acında birleşti Türkiye sağcısı ve solcusuyla. Ne kadar da hasrettik bu beraberliğe. Yetersizliğini gördü ülkem kaza haberinle, son teknolojiye sahip olduğu için gurur duyduğumuz kuvvetlerimizin, gücü tükendi seni ararken. Yine o güvendiğin halkın, kurtardı devletin itibarını ve buldular seni.

Hâlbuki biz çıkarmıştık ölümü hayatımızdan. Mezarlıkları bile şehir dışlarına iterken, rızkın Allahtan geldiğine amentümüzü hafızalarımızdan silmişken, nokta kadar menfaate yerlerde sürünürken, bu dik duruş hikayesi de nereden çıktı. Yalan, dolan, riya baş tacı edilmişken, erdemli insan olmayı hatırlatmanın zamanımıydı. Hele farklı görüştekilerle aynı memlekete sığmadık ama hücrelerde beraber yaşamayı öğrendik sözlerinin genç nesillerin gündeme gelme zamanımıydı, Koca Reis. Ölürken bile ses verdin, olmadı. Olmadı Koca Reis. Bunun için susturulmadın mı sen?

Haberi aldığım an dilimden yaşadığım şokla beraber dökülen söz “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun” oldu. Biliyordum Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopteri düştüyse, geri dönüş yoktu. Yinede imanımız gereği, ümitsizlik şeytana mahsustur diyerek ümit ettik, dua ettik ama geri dönüş yoktu, biliyorduk.

Üzüldüğüm, kahrolduğum vatansever yetiştirmek ne kadar zor, kaybetmek ne kadar kolay, bu memlekette.

Üstad Necip Fazıl’ın özlediği neslin bir ferdi, dava için kim var denildiğinde sağına soluna bakmadan ben varım diyebilen bir yiğitti.

Bu duygu ve düşüncelerimi dile getirirken sübjektif miyim, objektif miyim yorumlarımda? Düşünün lütfen.
Ben bir vatanseverin bıraktığı boşluğa üzülürken, ömrü yetmediği için yapamadığı hizmetlere kahroluyorum
Yokluğuna kahrolduğum isimler vardır yakın geçmişimizde Recep Yazıcıoğlu, Adnan Kahveci, Eşref Bitlis, Turgut Özal, Sadık Ahmet… en önemlileridir benim için ki çoğu kazaya kurban gitmiştir. Ben bu yok oluşlara kahroluyorum velhasıl.
Ki bu kazalar içerisinde Yazıcıoğlu’nun eşinin geçirdiği kaza da siyaset tarihimize kara lekedir. Bir lideri yıldırılmak için eşinin yaşam sınırları zorlandı. Töremizde, dinimizde kadına bir sınır çizmiştir. Bu sınır aşılmaz. Bu cürete rağmen bile yılmadılar, inandıkları dava için elele yürümeye devam ettiler.
  
Dostlarla acımızı, hem fikir olduğumuz duygularımızı, düşüncelerimizi paylaştık. Acı ortaktı, bir vatanseveri kaybetmiştik. Vefat eden Muhsin Yazıcıoğlu değil de başka bir isimde olsa hizmet ehli bir insansa vefat eden, benim bu acıyı içimde hissetmem için yeterliydi. Önemli olan burada Rahmetli Yazıcıoğlu’nun memlekete sadık insan olması, hizmet etmesiydi.
  
Görüştüğüm dostlardan biri de Osman Karaca Beydi ve görüşme bizi ortak paydamızda rıza-i ilahi için atılan bir adımda buluşturdu yine. Dönem dönem hatim için cüz dağıtır Osman Bey, gayretlidir hak rızasını kazanmada. Ve bana hakkı hatırlatır, her görüşüp konuştuğumda. Bu görüşmemizde Rahmetli Yazıcıoğlu için birbirimize başsağlığı dilerken; hatim başlayalım mı dedim. Hemen kolları sıvadık. Ardı ardına cüzler dağıtılırken, tek başına 1 hatim alan arkadaşlarım olurken, Osman Bey bana bağışlanmamış, 50’yi geçkin hatimin olduğunu söyledi. Rıza-i ilahi için Şehit olan Muhsin Yazıcıoğluna ve arkadaşlarının ruhlarına hediye edelim mi dediğimde, seve seve kabul etti. Cüz okuyan dostlar Osman Beye emanet etmişti. Tevafuk işte Rabbimde bu emaneti Muhsin Beye ve arkadaşlarına nasip etmeyi, dilemişti.

Hemen arkadaşlarımdan BBP İl Başkanı Hüseyin ARI Beyin telefonunu bulmamda yardımcı olmalarını istedim. Her şey su gibi akıyordu. Demek ki Rabbim, Muhsin Beye rahmetiyle muamele ediyordu ki rahmet vesileleri su gibi akıyordu. 5 dk sonra cep numarası bana ulaştırılmıştı. Aradım acılarını paylaştığımı ilettikten, sonra uygun görülürse Hacı Veyis Cami’inde, Konya halkının da katılımıyla, devam eden ve biten 50’yi geçkin hatimin duasını yapabilir miyiz, dedim. Memnuniyetle kabul ettiler. İnşallah bu sayı o zamana kadar fazlalaşır ve yer, zaman netleştiğinde inşallah basın yoluyla tüm Konyalılarla paylaşılır.

Yüceler Yücesi Rabbimden, duası kabul kullarını bu mevlitte buluşturmasını diliyorum.
 
Vatanıma hizmet edene, elimden gelen tek hizmet…
Mekânın cennet olsun Koca Reis, ulaşmak istediğin yerdesin…

 

 

 

 El-Fatiha

    

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nadide Ülkü Altıparmak Arşivi