
Vaktiyle...
Vaktiyle Kabil şehrinde çok zengin bir tüccar vardı. Güzelliği dillere destan, Zühre adında bir kızı bulunuyordu. Şehrin bütün ileri gelenleri Zühre’yi istemişlerse de tüccar hiçbirine vermemişti. —Ben kızımı akıl ve anlayışta en ileri olduğunu öğrendiğim birine vereceğim, demişti.
—Siz, böyle iddia ediyorsunuz. Söyleyin bakalım, maharetiniz nedir diye sorunca Dilnüvaz:
—Bu gece Zühre evden kayboldu. Sanki adı gibi olan Zühre yıldızına benzedi ve göğe çekildi. Aramadık yer bırakmadım, ama izine rastlayamadım. Sizler dünyanın en akıllı ve en hünerli adamları olduğunuzu söylüyorsunuz. Şimdi maharetinizi gösteriniz ve kızımı bulunuz.
* * * * *
—Eğer bu kız bana nasip olursa, canımı burada kurban ederim, diye ahdetti. Sonra bu kızın kim olduğunu sorduğunda: —Hind padişahlarından filan Şah’ın kızıdır. Ziyaret amacıyla buraya gelmiştir, cevabını alınca hemen seyahatten vazgeçti, babasının yanına döndü. Durumu anlatıp kızı kendisine istemesi için ricada bulundu. Şah derhal bir mektup yazdı. Çok sayıda hediye hazırladı. Bunları oğluna teslim ederek diğer Şah’ın ülkesine gönderdi. Kızının oğluyla evlendirilmesini istedi. Şehzade, maiyetiyle bir süre gittikten sonra kızın babasının hükümdar olduğu beldeye ulaştı. Şahın huzuruna çıkarak mektubu ve hediyeleri takdim etti. Buna son derece sevinen Şah, mükemmel bir düğün yaparak sevgili kızını şehzadeye verdi. Bir hafta kadar orada misafir kaldılar. Daha sonra hediye katarlarını taşıyan büyük bir kervanla, kendi memleketlerine doğru yola çıktılar. Yolda, kızı ilk defa gördüğü puthanenin bulunduğu şehre ulaştıkları zaman şehzade ziyaret için, kendi üstadı olan rahip ile birlikte puthaneye girdi. Fakat içeri girip büyük putun önüne geldiği zaman daha önce vermiş olduğu sözü hatırladı. Putun önünde kurban kesmek için duran keskin kılıca boynunu sürterek oradaki çukura başı bir tarafa, gövdesi bir tarafa yuvarlandı. O sırada üstadı olan rahip, biraz ötede başka bir putun önünde ibadetle meşgul olduğu için durumdan haberdar olmadı. İbadetini bitirip şehzadeyi orada göremeyince aramaya başladı. Büyük putun önünde, başı bedeninden ayrı yattığını görünce aklı başından gitti. Kendi kendine: —Şimdi şehzadenin kendini öldürdüğüne kimse inanmaz. Kız yüzünden rahip öldürdü derler. Bende kendimi bir türlü kurtaramam. İki padişahtan biri, beni muhakkak öldürür. İyisi mi ben de burada canımı feda edeyim, diyerek boynunu kılıca vurup başını bedeninden ayırdı. Bir süre sonra ziyaret için puthaneye giren kız, büyük putun önünde kocasını ve rahibi ölü görünce: —Vah başıma gelenlere! Herke bu kız ne kadar uğursuzmuş diyecek. Dünyada kötü bir nam bırakacağım. Böyle olmaktansa ölüp gitmek daha evladır, diyerek aynı kılıca başını vurmak üzereyken gayıptan bir ses: —Dur acele etme. Cenab-ı Hak, mutlak kadirdir. Sana lütuf ve keremi erişti. İman edip Müslüman ol. Daha sonra başları gövdelerinin yanına koyarak dua et. Allahü Teala bunların ikisini de diriltecektir, deyince kız İslam şerefiyle şereflendi. Başları cesetlerin yanına koyarak dua etti. Allah’ın izniyle her ikisi de ayağa kalktı. Fakat kız telaşla, rahibin başını şehzade’nin cesedinin, şehzade’nin başını da rahibin cesedinin yanına koyduğundan başları ve cesetleri yanlış olarak dirilmişlerdi. Şimdi de başlar ile bedenler arasında bir çekişme başladı. Şehzadenin başı kız benimdir diyor, rahibin başı da, hayır mademki bu beden bendedir, kız benimdir, diyordu. Hikâye odur ki bu hikâyeleri kızlar sevgililerine anlatır ve aldıkları cevaba göre de karar verirlermiş. İsterseniz sizde deneyin…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.