Nasipten öte yol yoktur ve…
Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. (Tekvir Suresi /29)
Bir yolculuktur, hayatın özü. Dünya hancıdır, siz yolcu. Bu yazıyı okuyanlar bu ipek yolunun neresindedir?
Yoklayın yüreğinizi, hayat yolculuğunun neresindeyim, hangi handayım diye. Birde yönelin kalbinizin sahibine “O” size ne hissettiriyor. İlk ses size ne diyor?
Yüce Allah(c.c.) “Ben yere, göğe sığmam, yalnız kulumun kalbine sığarım” diye lütufta bulunuyor ve Rad suresinde/28 “ Kalpler ancak Allah’ı zikretmekle huzur bulur” diye kullarına sesleniyor.
Bilenle, bilmeyenin farkını vurguluyor kitabımız. Biz bilmek için ne yapıyor, hayatımızı kitabımıza uyduruyor muyuz?
İlk emri “Oku” olan bir dinin mensupları olarak, ilmin ve ilmin amelinde ve eşref-i mahlûkata hizmette hangi demdeyiz? Bu benim akrebin kıskacında kıvrananın çektiği sancı gibi… Yıllardır sancısını çektiğim, sorumdur; bu soru? Nasılım ve nasıl olmam gerek? Soruma cevap olarak derdime derman olacak çok kapı zorladım bu zamana kadar. Karanlığıma araladığım kapıların aralığından sızan, açılan süzmelerin, yansımasıdır bu yazı.
Ve bu yazının özü: Anadolu’ya maya olan nefesin, bu “Nefes”e güç veren “Niyet”tin özüdür.
Bu özün merkezi de Rabbimizin bilinme “Niyet”idir. “Niyet” bir “Nefes”le başlamış ruhlar âleminde, kalu belada bu “Niyet”e secde etmişiz. Destur alıp çıkmışız bu yolculuğa “Niyet”te sınanmak için.Her ibadette “Niyet” alıp rücu etmekte, gafletten kurtarma çabasındayız bizdeki “Nefes”i…Emaneti.
Hazırlığımız, Hz Mevlana’nın Mesnevisindeki neyin içli ayrılığının son bulması yani bizim gerçek evimize dönmek, emaneti de mülkün sahibine layıkıyla teslim içindir.
Her ibadetin başında niyetimizi alırız lakin çalışırken, ilim öğrenirken, büyüğümüze hizmet ederken, insanı severken, evimizi temizlerken, yemeği, ütüyü yaparken, hastayı ziyarete giderken, pazara giderken, suyumuzu içerken velhasıl günlük bir çok ibadet sayılan işimizde niyeti unutuyoruz.
“Âlimin mürekkebini, şehidin kanından üstün sayan bir Peygambere (s.a.v.)
(Ey Muhammed! s.a.v.) Senin göğsünü açıp genişletmedik mi? Belini büken yükünü üzerinden kaldırmadık mı? Senin şanını yükseltmedik mi? Şüphesiz güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Gerçekten, güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Öyleyse, bir işi bitirince diğerine koyul. Ancak Rabbine yönel ve yalvar.(inşirah suresi) diye buyuran bir Rabbimiz varken, rızka kefil olduğu halde çalışmayı emretmesi niye? Peki o zaman emre itaat ederken niyetsiz kalmamız niye?
Biz galiba bunun için ilmi ve Orta Asya’da mayalanan Nefes’in himmetini, kaybettik.
Biz cihat niyetiyle ilim öğrenmeyi, amel etmeyi, çalışmayı unuttuk. Cihat denince aklınıza hemen savaş geldiyse sizin adınıza, üzgünüm. Bu anlam yüklemi batının Müslümanların bütün dünyayı Müslümanlaştırana kadar savaşmakla emir olunduğu şeklinde ki garazkâr propagandasının sonucudur.
Biliriz ki Ümmet-i Muhammed, “insanlık için” ortaya çıkarılmış “en hayırlı” ümmettir. Kuran-ı Kerim bu gerçeği güçlü biçimde vurgulamaktadır.”Siz, insanlık için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. Marufu emreder,münkerden sakındırır ve Allaha’a iman edersiniz” (Al-i İmran,110) Tırnak içindeki “insanlık için” ortaya çıkarılmış “en hayırlı” ümmet olmak, hiç şüphesiz bu ümmetin insanlık alemine dönük fonksiyonunu dikkatimize sunmaktadır. O aynı zamanda diğer insanlar için en hayırlı olan yolu gösterme, temsil etme ve o yol üzerindeki engelleri temizleme görevini de üstlenmiş olmaktadır. Bu noktayı çarpıcı biçimde ifade buyuran bir ayette şöyle buyurulur:”Allah yolunda hakkıyla cihat edin O sizi seçti; üzerinize dinde hiçbir güçlük de kılmadı (Hacc/78) “hakkıyla cihad” emrinden sonra “üzerinize dinde bir güçlük kılmadı” buyurulmuş olması son derece anlamlıdır.
Atalarımız bu düsturla hareket etmiş, ırkları ve dinleri asimile etmeden (ki ırklar Allah’ın ayetidir bu nedenle asimile şanlı tarihimizde görülmemektedir) sadece milletlere huzur getirmiştir. Onların niyetine göre eşyaya, hayvana, eşraf-ı mahlûkata yani “OL” emrine mazhar olan; hiçlikten, varlığa bürünen her şeye ilahi kelimetullah yolunda değer, atfedilmiş. Bu değere, hizmet edenlere, Allah’ın vaat ettiği destekte, himmette, rahmette yağmıştır.
Netice de müfessirler cihadı 3 başlıkta toplar. Düşmanla, şeytanla ve nefisle cihat. Geçmişteki ehli hizmete bakın bu 3 başlığı Nefes’lerinde Niyet’le, Niyet’e hizmetle eritmiş. Türk – İslam Medeniyetini bu topraklara, Avrupa’ya, Afrika’nın belirli kısımlarını, Orta Asya’ya, Ortadoğu’ya nakşetmişlerdir. Bizim tasavvufi terbiyemizde her şeyi var kendini hiç görme edebi olduğu için birçok sanat eseri, ilmi eserler isimlerle sahiplenilmemiş. Sahiplenmediğimiz insanlığa hediye ettiğimiz birçok buluş, Amerika’nın yeniden keşfi gibi yeni buluş gibi sahiplenilmiştir, araştıranlar bilirler.
Demek ki kimilerinin dar görüşlerinin bakışıyla Türk ve İslam Medeniyeti sadece savaşmamış, medeniyetler kurmuştur, insanlığa hizmet etmiştir.
Hz. Mevlana’nın dediği gibi “Dün dünde kaldı cancağazım bugüne dair yeni şeyler söylemek lazım” dersek eğer bugün ve yarın için bizimde söyleyecek sözümüz olmalı.
Yani ilmimiz ve ilmimizle amel-i Salih sahibi olmalıyız. Kim şeytanı lâin gibi bilgili olabilir? Demek ki amel olmadan da fayda olmuyor.
İnsanı yaratan ve onu çeşitli niteliklerle donatan yüce Allah (c.c.) onu başıboş bırakmamış, dünya hayatında ona birtakım görevler yüklemiştir. Bu görevlerden en önemlileri, insanın kendisini yaratan yüce Allah’a karşı ibadet etmesi ve kulluk vazifelerini yerine getirmesidir, hayatı ve ölümü, kimlerin daha güzel amel edeceklerini hususunda insanları imtihan etmek amacıyla yaratmıştır.(Hud 11/18; Mülk 67/2) Bu amaca yönelik olarak insanları yeryüzünün halifesi kılmıştır(Yunus 10/14) Allah (c.c.) dünyadayken kimin daha güzel amel işlediğini ortaya çıkaracak ve hiçbir haksızlığa meydan vermeksizin herkesi ameline göre yargılayacaktır.(Tevbe 9/94,105;Yasin 36/54) Zerre kadar iyi ameli olan da zerre kadar kötü ameli olan da karşılığını görecektir (Zilzal 99/7-8) O’nun rahmetinin tecellisi olarak kötü ameli olanlar yalnızca kötülüklerinin dengiyle cezalandırılırken iyi amel işleyenler fazlasıyla mükafatlandırılacaklardır(Nur 24/38; Sebe 34/37-38; Mümin 40/40)
Özellikle üniversiteye hazırlanan, okuyan ve çalışan arkadaşlarımla, büyüklerimle ve kardeşim gibi sevdiğim küçüklerimle paylaştığım niyet konusunu sizlerle de paylaşmak istedim. Her zaman söylerim dostlarım bilir rızkı dert edip yaşayıp, çalışmayın rızka Allah kefil. Kefilinize güvenin. İmanınız, kefilinize şüpheyi kaldırmaz. Gönlünüz, işiniz Allah olsun nefis için, iltifat ve menfaat için çalışırsanız Allah ahrette kim için ne amel işlediysen sevabını ondan iste buyuracak. Arzu ettiğiniz makam, rıza makamı olsun. 100 yıl sonra olmayacağımız bu dünyada Hz. İsa a.s. buyurduğu gibi hazinelerinizi kurdun, böceğin yiyeceği yerlerde değil, göklerde saklayın. Amel hazinelerini göklerde saklarken, hizmete gönül adamışların yaptığı gibi;
Sabah kalkınca, güzelce abdestimizi alsak, evinden işine giderken: "Ya Rabbi, sen Rezzâk-ı mutlaksın/bütün yaratıkların rızkını verensin. Biz çalışsak da çalışmasak da sen bizim rızkımızı verirsin. Lakin rızık için çalışmayı bize sen emrettin. Biz senin emrine uyup rızkımızı aramaya, kazanmaya gidiyoruz." diyerek niyet etsek ve bu niyetle işe başlasak, bütün gün boyunca başını secdeden kaldırmayıp nafile namaz kılan kimse gibi sevap kazansak. Ve niyetimiz bize ışık olsa, kalkan olsa bizi dünya hırsından sıyırsa rıza-i ilahiye yöneltse, güzel olmaz mı? İnsan için bunu yapmak çok kolaydır. Bu sevabı kazanmak için güzel “Niyet” etmek yeterlidir.
Ve o niyet bizi bugünlere taşıyan niyettir. “Niyetinize cihadı ve helal rızkı alarak, Hak için halka hizmet” sizi sevdiğiniz insanlarla beraber kılacaktır. Çünkü kişi sevdiği ile beraberdir (Hadis-i Şerif)
Bugün ve gelecek günlerimizde işinizi en güzel şekilde salih niyetle yapabiliriz. Cihat farz olan bir emirdir. Bugün bu yazıyı okuyabilecek konumdaysanız, konumunuz hizmet konumunda demektir. Okumanızda bir nasiptir. Allah hiçbir şeyi tesadüfe bırakmamıştır. Tesadüf yoktur tevafuk vardır. Dilemiştir yazdırmıştır, dilemiştir okutmuştur amel edersiniz etmezsiniz cüz-i iradedir. Ama cihat farz-ı kifaye’dir. Sizler okuyanlar farz-ı kifaye ile sorumlu olan insanlarsınız. Sorumluluk sahibisiniz ki okuyor, düşünüyor, üretiyorsunuz. En azından niyetinizde cihat olmalı ki o niyet rüzgar gibi çekip, sürüklesin,fırtınalarda terbiye etsin nefsinizi ve ulaştırırsın sizi gerekli makama.
Ülkemiz ve insanlık için layıkıyla dosdoğru olmak, çalışmak en iyiyi yapmak, yapmayanları teşvik etmek konumundasınız. Bunu ben demiyorum, Allah’ın emirlerinden çıkardığım sonuçları paylaşıyorum.
Sadat-ı Kiram’ın büyüklerinden İmam Rabbani k.s. İslam’ın ve Müslümanların zayıf düşmesinden dolayı duyduğu üzüntü ve yazdığı mektupta, Müslümanların güçlenmesi arzusunu dile getirir. Önce İslam’ı yaşayarak ve anlatarak yüceltmeyi teşvik eder ve şu tavsiyede bulunur: “Bugün elinizden gelen şey, İslam’ın güzelliklerini sözle ve kalemle anlatarak düşmanlara karşı mücahede etmektir. Bunu yapmak için de şimdiye dek yaptıklarınızdan fazlasını istemeniz ve yapmanız gerekir. Sözlü mücahedenin, düşmana karşı savaşla mücahededen daha üstün olduğuna inanmanız gerekir.(mektubat)
Bugünün en önemli mücahadesi ekonomik ve kültürel’dir. Biliyoruz ki “Vatan sevgisi imandandır” (Hadis-i şerif) Herkes üstüne düşeni yapsa, dünyalık değil; rıza makamı için azmetse dünya da arkasından koşar zaten. Dünya insanın gölgesi gibidir sen onu yakalamak için koşsan yakalayamazsın ama sen ona sırt dönersen o arkandan koşar.
Hayat oyun ve eğlenceden ibarettir buyuruyor, Allah (c.c.) Oyunu kuranın kurallarıyla oynarsanız kazanırsınız, oyunu. Onun oyununda oyun kuran, ben diyen zaten iflah olmaz, ben görmedim şahsen göreniniz varsa bilmem ama…
Bildiğim,”İman edip salih amellerde bulunanlar, ne mutlu onlara. Varılacak yerin güzel olanı onlarındır” (Rad suresi)
Malumunuz ameller, niyetlere göredir… Niyet’iniz de Allah’ın (c.c.) rıza makamı olsun. Mükafatı büyük makamın sınavı da büyük ve çetin olacak, samimiyetlerimiz sınanacaktır elbette…
Allah onlardan razı olsun ki Allah dostları şöyle nasihat ediyor, nefsimize çeki düzen veriyorlar; “Allah yolunda yapılan hizmette kendi çıkarlarını gözeten kimse cehennemde yerini hazırlıyor demektir” Niyet aldıktan sonra birde bu niyeti bozmamak erdem.
Döndü iş yine Niyet’e…
Her nefsin ölümü tadacağı gerçeği gibi…
Kandiliniz kutlu olsun.
Selam ve dua ile vesselam
Yazar yazılarına yorum almamaktadır. Yorumlarınız ve paylaşımlarınız için:
[email protected]
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.