Büyük, tokmaklı kapıların ciddiyetini bozar gibi...

Muhkem hatıraların, haritaların, etiketlerin ve aidiyetliklerin olmadığı... bir gezegen diye devam etseydi bu cümle, Amerikan yapımı bir filmin konusunu okuyor olurduk. Sevgili dünya gezegenimizde şimdilerde yaşanamayacak gibi duran bu zaman dilimini, “rastyonalist ve aydın büyükler”olmadan çok önce gerilerde bıraktık.
 
Küçükken yaptığımız kardan adamların, şimdilerde kârdan adamlara dönüşmesi bir tesadüf değil. A’nın üzerindeki şapka düşecek diye ödü patlayan ciddi bireyler olmuşsak, çocukluk gömleğimiz önden yırtılmış demektir.
Temelde tüm farkları birleyen, anarşi üretmeyen, zengin fakir, şişman zayıf, doğulu batılı, kızlı erkekli ayrım gözetmeyen, en ilkel kardeşlikte birleşebilen çocuk davranışları, yazık ki karıncaların sosyal dokuları kadar itibar görmüyor.
Kayıplarımızı yazdıkça sis çöküyor sanki satırlara. Oysa; fırfırlı elbiselerden, horoz şekerinden, bayram yerlerinden, Ali’nin kırılan dişinden, tekne orucundan ve küpe yaptığım kirazlardan başlayacaktım anlatmaya.
 
Ve tabii babamdan... Onun, ince bileklerime sımsıkı bağladığı iplerle, her iki kolunda uçan balonlarla dolaşan kelebek bozması bir çocuktum. Heykellerin ve resmi binaların üzerine pırtlayıp kaçan kuşlara özeniyordum. Gökyüzünün mübarekliğine inanıyor ve biliyordum ki hangi balonu kaçırdıysam gökkuşağında kendi rengine emanet.
 
Hoplayıp zıplamaktan her seferinde, külahtaki dondurmamın yapıştığı kaldırımlara geçmişim yapışıyor şimdi Büyümek için ödediğim diyetler, kâr/zarar bilançolarında piramitleşiyor. İçimdeki küçük kız, ip geriyor bir grafikten diğerine ve sallanalım diyor “hadi”...
 
Artık patronlara zimmetli olan ellerimi birbirine çırpıp yeniden söylemek istiyorum: “acımadı ki!... “

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Rabia Taşcı Arşivi