
Avrupa Birliği ve Küresel Barış Projesi
Küresel Barış dediğimiz zaman; aklımıza kısaca Hz. Mevlana’nın sözü gelmelidir. ‘’ Gel ne olursan ol yine gel! ‘’. Dünyamızda barışa ve huzura bugünkü kadar ihtiyaç duyduğumuz başka bir zaman olmadı. Yaşlı dünyamız çevre sorunları, sağlık sorunları, kitle imha silahları, nükleer silahların yayılması tehlikesi ile her gün giderek daha fazla tehdit edilir bir duruma gelmiştir. Dünyamızın bu kadar derdi dururken, kişiler arası ilişkilerinde uzlaşmacı ve müzakereci bir dil yerine çatışmacı ve bölücü bir dil kullanılması ulusal ya da küresel düzende bir barış dilinin oluşmasında sorun yaratmaktadır. Hâlbuki bu kadar sorunlu bir dünyada yaşadığımızın bilincinden olduğumuz halde tam tersi hareketlerde bulunulması sosyolojik olarak nasıl açıklanabilir orası tartışmalıdır.
Küresel Barış vizyonu dediğimiz olgu ise; soğuk savaşın bitişinden sonra Huntington’un meşhur tezinin karşıtını oluşturmaktadır. Kısacası, medeniyetler arası çatışma yerine medeniyetler arası ittifakın kurumsallaşması ve kurulması sağlanmalıdır. Her türlü görüşten, inançtan, kesimden kişilerin ötekileştirmeden aynı masa ve idealler etrafında bir araya gelmesi gerekmektedir. Bu süreçte gerek bölgesel gerekse ulusal örgütlerin ‘’ hayır ‘’ deme lüksü görünmemektedir. Süreç biraz daha uzarsa gelecek gösteriyor ki dünyamızı çok büyük felaketler beklemektedir. Bu felaketlerin nedeni tartışılır ancak en önemli nedeni bizlerin ortak bir proje etrafında toplanamaması ve diyalog kanallarını her zaman kapalı tutarak, dar kalıplı çıkarların kısa vade uğruna savunulması, gelecek vizyonu olarak tüm dünyanın kabul etmesi gerektiğine inanılan küresel barış projesinin sekteye uğratılma çalışmaları insanlığın bir suçudur.
Küresel Barış projesi ile ilintili gördüğüm diğer bir konu ise Avrupa Birliğidir. Bugün Avrupa Birliği, ekonomik temeller üzerine kurulmuş bölgesel bir bütünleşme sürecini başarıyla gerçekleştirmiş, gelecekte Avrupa Birleşik Devletleri olma yolunda idealler ve hedefler koyan bir örgüt olarak karşımıza çıkmaktadır. Başlangıçta, Almanya ve Fransa arasında ekonomik temelli çıkarların uzlaştırılması amacıyla kurulan ve daha sonra siyasi birlik haline gelen Avrupa; kültür ve kimlik temelinde Avrupa vatandaşlığı sistemini konuşmakta ve sorgulamaktadır. Bugün; Avrupa ülkelerinde siyasi partilerin temsilcileri kimlik temelinde siyaset yapmaktalar; dini ya da kültürel değerlerini ön plana çıkararak kısır ve günübirlik politikalar üretmektedirler. Kısacası, 21.yüzyılda ötekileştirme politikalarını özendirmektedirler. Bunun örneklerini Avrupa ülkelerinde sıklıkla görebilmemiz mümkündür. Ancak; küresel vizyon diyorsak, barış ve uzlaşma diyorsak bazı değerlerimizi ortak menfaatler uğruna bütünleştirmeliyiz. Bugün Avrupa’nın üzerine kurulmuş demokrasi, insan hakları, özgürlükler ve adalet gibi değerlerin önemli olduğunu bütün dünya bilmektedir. Bu değerlerin de bugün en çok ihlal edilen yeri paradoksal bir biçimde yine Batı uygarlığının sahibi olduğunu iddia eden Avrupa’dır. Bu nedenle, Avrupa Birliği- Türkiye ilişkileri bağlamında değerlendirdiğimizde; Türkiye’nin AB ile bütünleşmesi küresel barış vizyonu açısından son derece önemlidir.
Bugün barış içinde birlikte yaşamaya giden yolların belli sıkıntılarla karşı karşıya olduğunu hepimiz biliyoruz. Eğer biz barışa giden yolda engellerin varlığını görmezden gelirsek, ileride giderilmesi çok daha zor olan sorunlarla karşı karşıya kalabiliriz. Demokratik süreçleri, dolayısıyla, çoğulculuğu, birlikte yaşamayı ve toleransı zorlayan sıkıntılar ve bunlar bilinmektedir. Bugün çok kültürlülüğün, daha işin başındayken bile bir hayal olduğunu söyleyen çok etkili siyasiler iktidarda veya iktidara gelmek üzere olan şahsiyetler vardır. Güvenliği sağlamak için demokratik alanın iyice daralmasını, artık, entegrasyonun değil, asimilasyonun konuşulmasını ve bu istikamette yasal düzenlemelere gidilmesini talep eden çok etkili çevreler söz konusudur.
Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik sürecinde sıklıkla vurgulanan Türklük ve Müslümanlık vurgusu genelde üyelik yolunda en önemli engeller olarak sunulmaktadır. Uygarlıklar arası çatışmayı körükleyici ve kimlik ekseninde yapılan siyasetin açıkça ortaya koyulması olarak yorumlanmaktadır. Müslümanlık, küresel medeniyetin oluşmasında çok önemli bir değerdir. Dünya’nın barış içerisinde, çokluk içerisinde birlik ideali etrafında toplanabilmesi ve yaşayabilmesi, yukarıda belirtildiği gibi asimilasyon yerine kimliklerin açıkça dillendirilmesi ve kimliklerin birbirleri ile entegrasyona gitmesi Müslümanlığın inanç ve değerlerinin sürece katılması halinde oluşacaktır. O yüzden; kısa vadeli düşünen siyasetçiler yerine; sağduyulu siyasetçilerin iktidara gelmesini beklemekteyiz. Bu beklentimiz en yakın zamanda gerçekleşmelidir; aksi takdirde barış vizyonuna biraz daha uzun bir zaman beklemememiz gerekebilir.
Sonuç olarak; küresel barış vizyonu ile medeniyetler arası ittifak iç içe geçmiş bir bütündür. Bu bütünün parçalarını ise; Türkiye’nin Avrupa Birliğine üyelik süreci oluşturmaktadır. Diyebiliriz ki; Türkiye’nin Avrupa’ya üye olup, olmaması bir turnusol kağıdı işlevi görecektir. Medeniyetleri belirli bir kategoriye koymadan, aralarında bir ittifak zemini yaratılabilirse yaşlı dünyamızın geleceği ve bizden sonraki neslin geleceği sürdürülebilir bir barış ve huzur içerisinde yaşam için umut verici bir hal alacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.