
30 Eylül'de siyasette yeni bir sayfa açılacak mı?
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bugüne kadar sayısız siyasi parti kuruldu. Bu partilerin bazıları gerek dönemine gerekse ülke tarihine damgasını vurdu. Bazı partiler ise tarihin akışı içerisinde unutulup gitti. Türk siyasi tarihine baktığımızda; tarihsel referansları arkasına alarak, geniş bir toplumsal taban bulabilen Adalet ve Kalkınma Partisi, gerek ülkede gerekse dünyada farklı bir algı oluşturmuş, kurulduğu günden itibaren ilgiyle izlenmiştir. 10 senelik – tek başına- iktidar döneminde girdiği bütün seçimlerde oylarını arttırarak toplum tarafından sevgiyle karşılanmaktadır. Parti yöneticileri ve kadroları da, görevlerinin ve sorumluluklarının bilincinde hareket ederek ‘’ halka hizmet, hakka hizmettir ‘’ ve ‘’ insanı yaşat ki devlet yaşasın ‘’ felsefesi ile yollarına devam etmektedir.
Adalet ve Kalkınma Partisi 2001 yılında mevcut Genel Başkan ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın kurucu başkanlığında kurulan Türk siyasi partisidir. Gerek başbakanın gerekse parti kurmaylarının resmi olarak açıklamalarında da belirtildiği üzere partinin siyasi yelpazedeki yerinin ‘’ Muhafazakâr demokratlık ‘’ olduğu belirtilmektedir. Kurulduğu günden bugüne partinin üyelerinin analizi yapıldığında hiçbir kesim ötekileştirilmemiş, bütün kesimler parti çatısı altında toplanmıştır. Bugün partide görev yapan her türlü görüşten ve düşünceden, etnik köken ve dini inançtan kişilerin bulunması partinin geniş bir omurgasının olduğunu göstermektedir.
Ak Parti, toplumda her kesimden kişilerin oylarını alarak üç dönem üst üste tek başına seçim kazanan ilk parti olarak Türk siyasi tarihine adını yazdırmıştır. Geçen 10 yıl kolay bir süreç olmamıştır. İktidarının ilk yıllarında devlet içerisinde örgütlenmiş askeri ve bürokratik vesayet tarafından her zaman kaygıyla izlenmiştir. Ancak, Başbakanın her defasında vurguladığı gibi statükoya karşı değil her zaman değişimci bir çizgide olan Ak Parti iktidarları döneminde askeri ve bürokratik vesayet yerini ‘’ileri demokrasi ‘’ standartlarına bırakılmıştır. Uygulamalarda bir takım sıkıntıların olması doğal olarak görülmelidir. Devlet içerisinde örgütlenmiş kadroyu tasfiye etmek kolay olmamış, Türkiye’nin yıllar içerisinde darbeci gelenekten yetişen genç subayları tarafından her zaman korku ve endişe ile izlenmiş partinin gerçekleştirdiği eylemler her zaman kaygı uyandırmıştır. Bazı zamanlarda devlet içerisindeki anayasal organlar ile uyum içerisinde çalışılamamış, başörtüsü yüzünden atanamayan Maliye Bakanları olduğu gibi bazı görevlerin zorlukla yerine getirilmesi gündeme gelmiştir. Zorlu sürecin en somut göstergesi ise 2007 yılında Cumhurbaşkanı seçimlerinde Ordu’nun ve yerleşik bürokrasinin engelleri ile Ak Parti’ye Cumhurbaşkanı seçiminin yaptırılmaması olmuştur. Her zaman demokrasilerde halkın tercihlerine önem veren Başbakan’ın 27 Temmuz 2007 seçimlerinde halktan aldığı oylarla birlikte ikinci tek başına iktidar dönemi başladı ve milletin seçtiği temsilcileri yeni Cumhurbaşkanını seçti. Bu bağlamda değerlendirdiğimizde, Türkiye’de yerleşik yapıların temizlenmesi kolay olmamış ve bu çalışmalar günümüzde de devam etmektedir.
Yazının başlığında da belirtildiği üzere bu Pazar- 30 Eylül – Ak Parti 4.olağan kongresini Ankara’da gerçekleştirecektir. Parti tüzüğünde bulunan üç dönem üst üste siyaset yapan ve milletvekili olan kişilerin bir dahaki dönemde adaylığı görülmemektedir. Bunun yanında Genel Başkan’ın da son kez aday olacağı ve parti kongresinde son kez konuşma yapacağı bu kongre Türk siyasetinde ilklerin olacağı bir etkinlik olarak görülmektedir. Öyle ki uluslararası ve ulusal basının bütün üst düzey temsilcileri, uluslararası düzeyde 100’e yakın ülke temsilcisi bu Pazar Ankara’da olacaktır. Başbakan ve Genel Başkan’ın 2023 vizyonuna yönelik manifesto niteliğindeki konuşması şimdiden bütün kesimler tarafından merakla beklenmektedir. Terör sorunundan, Başkanlık sistemine, Eğitim alanında yapılan değişikliklerden, ekonomik gelişmelere, 2023 Türkiye hayalinden geçmiş dönemin muhasebesinin yapılacağı kongrede gelecek dönem parti vizyonu belirlenecek ve bu kadro ile Başbakan 3 seçime girecektir. Bu yönüyle de Türk siyaset bilimcileri tarafından da ilgiyle izlenecek ve takip edilecektir. Diğer bir önemli nokta ise, partiye katılacak kişilerin kimler olacağıdır. Bugüne kadar eski Demokrat Parti lideri Süleyman Soylu, Has Parti lideri Numan Kurtulmuş, Eski Anayasa Mahkemesi Raportörü Osman Can Ak Parti saflarına katılarak parti vitrininin ne kadar çeşitli olduğunu gözler önüne sermiştir. Genel Kongre’de ise bizlerin öngördüğü Kürt siyasetinden de etkili isimlerin ve sol camiadan kişilerin partiye katılacağı yönünde bir yaklaşım beklenmektedir.
Sonuç olarak, Türk siyasetinde ilk defa bir genel başkan gücünün zirvesinde son dönem aday olarak bir sonraki dönemde aday olmama sözü vererek son parti kongresine çıkacaktır. Bu olay, bugüne kadar bizlerin Türk siyasetinde görmediğimiz ve özlediğimiz bir görüntüdür. 30 Eylül 2012’de gerçekleşecek Ak Parti kongresi gerek verilecek mesajlar gerekse Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanacak manifesto niteliğindeki konuşma ile önümüzdeki döneme damgasını vuracaktır. Bu kongre ile Türk siyasetinde yeni bir sayfanın açılacağını söyleyebiliriz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.