
Çok Bilinmeyenli Denklem
Uluslararası ilişkilerin en önemli teorilerinden biri olarak görülen ‘’ realizm ‘’ ‘in savunduğu iç politika- dış politika ayrımı artık 21.yüzyılda önemini kaybetmiştir. Günümüz reel politik sistemde ülkelerin karar alma mekanizmasında bulunan kişilerin iç ve dış politikalarını yönetirken bağıntı fonksiyonunu göz ardı etmeden uygulamaları gerekmektedir. Bu da bizleri klasik anlayıştan, daha kapsamlı ve iç içe geçmiş bir sistemin varlığına doğru yönlendirmektedir. Çok bilinmeyenli denklem dediğimiz zaman, Ortadoğu bölgesinde 2010 yılının Aralık ayında Tunus’ta meydana gelen halk ayaklanmalarının sonucunda bölgede kapsamlı bir dönüşüm/ değişim meydana gelmiştir. Bugün ise demokratik taleplerini, meydana inerek baskıcı ve diktatör rejimlerine karşı duyurmak isteyen halklar Suriye’de taleplerini yöntem değiştirerek devam ettirmektedir. Tunus ve Mısır’da gördüğümüz silahsız halk hareketleri, Libya ve Suriye’de farklı bir boyut alarak silahlı muhalefet hareketlerine dönüşmüştür. Bu dönüşüm ve değişim süreci ise akıllarda bir dizi soru işaretine ve samimiyet noktasında bazı sorgulamaların yapılmasına neden olmaktadır. Silahlı muhalefet hareketlerinin amaçlarının sorgulanmasına ve ülkedeki rejimin silahla değil halkın taleplerinin isteği şekilde değiştirilmesi noktasında bazı kafa karışıklıkları bulunmaktadır.
Suriye’de yaşanan olayların gerek bölgesel gerekse küresel bir iz düşümü bulunmaktadır. Ortada çok karışık bir denklem vardır. Kısaca bu denklemi paylaşmak gerekirse; bir üçgen şeklini ortaya koyduğumuzda üçgenin tam ortasına Türkiye’yi yerleştirmeliyiz. Türkiye’nin son dönemdeki pro aktif dış politikası nedeniyle, bölgesel ve küresel aktörler ile gerçekleştirdiği ikili ilişkiler Türkiye’nin yaşanan olaylar karşısındaki konumunu daha da arttırmıştır. Bundan dolayıdır ki Türkiye bu denklemde ana bir oyuncu olarak görülmektedir. Üçgenin diğer bir ucunda şu anda ülkesinde meydana gelen hareketler nedeniyle Suriye ve lideri Beşer Esad gelmektedir. Suriye liderini destekleyen diğer bir unsur ise İran’dır. İran ile birlikte Irak merkezi hükümeti ise Suriye liderini desteklemektedir. Üçgenin ilk aşaması tamamlanmıştır. Burada İran ve Irak’ın Suriye halkının yanında olmayıp, lideri desteklemesinin en önemli nedeni mezhepsel kaygılar ve güvenlik endişesi olarak okunabilmektedir. Yani; Şii Hilali olgusunun İran tarafından çok önemsendiğini herkes bilmektedir. Eğer Suriye düşerse sıranın kendisine geleceğini düşünen İran gerek mezhep ihracı ve gerekse güvenlik endişesi nedeniyle Suriye liderine açıkça destek vermektedir. Bunu ayaklanmaların başladığı tarihlerde yapılan İran Dışişleri Bakanlığı sözcüsünün beyanatından da görebilmektedir. Suriye’deki ayaklanmaların çok sınırlı olduğunu, olayların dışarıdan özellikle batılılar, Amerikalılar ve Siyonistler tarafından kışkırtıldığını ve medyanın olayları abarttığını söylemesi İran’ın olaylara bakış açısını yansıtmaktadır. Irak ise; merkezi hükümet ve Kuzey’de meydana gelen bölgesel yönetim farklı düşünmektedir.
Üçgenin diğer bir ucunda ise; Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ve İsrail gelmektedir. Bu üç ana aktörün kendi ulusal menfaatleri bulunmaktadır. Uluslararası ilişkileri çıkar temelli bir yaklaşım olarak okursak eğer bu aktörlerin de bölgeye dair bazı çıkarları bulunmaktadır. Başından itibaren bölgenin değişimini ve dönüşümünü isteyen batılı ülkelerin amaçlarının gerçekten insan hakları ve demokrasi getirmek mi yoksa petrol ve sömürge elde etmek mi tam olarak bilinmemektedir.
Diğer bir unsur ise Arap ülkelerinin konumu gelmektedir. Mısır, Katar, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin uyguladığı politikalar ile Suriye liderine açıkça karşı çıkmakta bir an önce değişimin gerekli olduğuna dair söylemlerde bulunulmaktadır. Özellikle katar ve Suudi Arabistan’ın Suriyeli silahlı muhalefetlerine karşı açık ve örtülü olarak silah ve para yardımlarında bulundukları artık gizlenmemektedir.
Türkiye’nin ortadaki konumu ise çok önemlidir. Bölgede yaşanan herhangi bir kırılma ülkemizi etkileyecektir. Son dönemde artan terör saldırıları bunun en önemli göstergesidir. Suriye’nin kuzeyinde meydana gelen PKK’nın Suriye kolu olarak görülen PYD’nin alan hâkimiyetine girmesi ve kuzeyde bağımsız bir Kürt devleti oluşturma aşamaları Türkiye’nin resmi yetkililer tarafından açıklandığı gibi egemenliğine bir tehdit oluşturmaktadır. Bu bağlamda değerlendirdiğimiz Türkiye’nin dış politika stratejilerini oluşturmasında iç faktörlerin dış faktörler ile bağımlı tutarak değerlendirmeli, analizler bu çerçevede yapılmalıdır. Türkiye’nin bölgede kutuplaşma siyaseti yerine, huzur, barış ve refahı getirmek istediğini herkes bilmektedir. Batılı güçlerin samimiyetinin sorgulanmasının en önemli nedeni petrol gelirlerinin istenmesidir. Ancak Türkiye’nin temel insan haklarının uygulanmasından başka hiçbir gizli gündemi bulunmamaktadır. Bu ayrım iyi yapılmalıdır. Türkiye’nin mezhepsel kaygılar gütmeden uygulayacağı dış politika ileri de Ortadoğu halklarında ülkemizin imajının yükselmesine neden olacaktır.
Sonuç olarak; ilk başta dediğimiz gibi iç politika dış politika birbirine bağlı hale gelmiştir. Örnek vermek gerekirse; Financial Times’ın belirttiği gibi, Türkiye’de PKK saldırılarının tırmanmasının Suriye’deki iç savaşa bağlandığını belirtmesi bu yargımızı doğru çıkarmaktadır. Independent’ın Ortadoğu uzmanı yazarı Patrick Cockburn ise, Suriye’yle ilgili son yazısında çatışmaların şiddetlendiği ülkede süreçten tek kazançlı çıkan kesimin Kürler olabileceğini iddia ederken, Türkiye’nin de ileride Suriye politikasından pişman olabileceğini belirtmesi çok önemli bir göstergedir.
Özetle; Ortadoğu’da çok bilinmeyenli bir denklem bulunmaktadır. Bu denklemin çözümü biraz zaman alacaktır. Türkiye’nin denklem çözme noktasında bütün imkanları yeri ve zamanı geldikçe kullanması gerekmektedir. Değişim geçiren Tunus, Mısır, Libya gibi ülkelerde yumuşak güç unsurlarını devreye sokmalıdır. Ülkede bulunan kamu diplomasisi koordinatörlüğü ile bölge ülkeleri ile bağlantılı projeler üretilmelidir. Genç aktivistlerin bölge ülke gençleri ile değişim programları düzenlenmelidir. Bunu yapan Türkiye ileride lider ülke konuma gelecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.