
Arif Tekeli
ARAP UYANIŞI MUHAMMED MURSİ'DİR
Yayınlanma:
Arap Baharı’nı çok iyi anlayamadığımızı düşünüyorum. Cumhuriyet tarihinin başından bugüne kadar gelen “yurtta sulh, cihanda sulh” yani etliye sütlüye dokunmama politikası halkımızın dışarıya bakışını da etkiliyor tabi ki. Dışişleri Bakanımız ve aynı zamanda Konya milletvekilimiz olan Ahmet Davutoğlu’nun “komşularla sıfır sorun” politikasının değiştirmeye çalıştığı bu akmaz kokmaz dış politika anlayışı Türkiye Devleti’nin dış politika yapım sürecinde değişti fakat halkımız kendi içerisinde bu değişimi henüz tam anlamıyla gerçekleştiremedi. Andy-Ar şirketinin yaptığı araştırmaya göre hükümetin Suriye politikasını destekleyenlerin oranı %18’lerde. Buradan anlıyoruz ki Ak Parti seçmeni bile bu aktif dış politikayı tam anlamıyla özümseyememiş.
Arap Baharı sürecinin sonunda bölgenin nasıl şekilleneceğine dair insanların kafasında soru işaretlerinin olması gayet normal. Fakat CHP’nin yaptığı gibi sırf muhalefet olsun diye derin paradoksları olan bir söylem geliştirmek de hiç anlamlı değil. Arap Baharı’nı “bölgeyi batıya peşkeş çekecek bir süreç” olarak göstermeye çalışmak toplumu kandırmaktan başka bir şey değil. Daha iki yıl önce Mübarek gibi, Bin Ali gibi batı yanlısı diktatörler devrilirken “bölge İranlaşıyor” diyen CHP’nin bugün Esed devrilirken “bölge batıya peşkeş çekiliyor” demesi bilimsel izahı oldukça sorunlu bir söylem. Bu tür eleştiriler çelişkili de olsa halkın kafasını karıştırmaya yetiyor. PKK’nın süreci baltalamak için Türkiye’nin enerjisini içeride harcamasına yönelik olarak eylemlerini artırmasının sonucunda ardı ardına gelen şehit haberlerinin de halkın kafasının Suriye politikasına dair karışmasında önemli bir etken olduğunu söyleyebiliriz.
Arap Baharı’nın sonucunda bölgenin gideceği yönü görmek açısından artık elimize bazı doneler geçmeye başladı. Devrim sürecini başarıyla atlatıp seçimlerini yapan ülkeler var. Bunların başında kadim bir kültürü olan Mısır geliyor. Mısır’da Tahrir meydanındaki protestolarda Müslüman Kardeşler Hareketi başı çekiyordu. Nitekim seçimler neticesinde de iktidara onlar geldiler. Mısır’da Mübarek devrilse de askeri bir yönetim oluşmuş ve siyaset mekanizması yine etkisizleştirilmişti. İktidara gelen Muhammed Mursi halkından aldığı güçle, kurulan askeri konseyin başkanını emekliye sevketti. Ardından bu askeri yönetimin aldığı kararları bir bir ortadan kaldırdı. Mursi’ye ve Müslüman Kardeşlere dair “İran yanlısı” gibi eleştiriler süreç boyunca hep yapılageldi. Bu söylem özellikle Bağlantısızlar Hareketi’nin dönem başkanı olarak Tahran’a gitmesiyle popülerlik kazandı. Mursi’nin muhalifleri takiyye yaparak “Mursi İran’a giderek Suriye halkına ihanet ediyor” eleştirileri yapmaya başladı. Buna karşın Mursi başta kendi muhalefeti, Beşşar Esed yönetimi ve İran olmak üzere herkesi şaşırtan bir çıkışta bulundu. Mursi Suriye’deki iktidarın zalim olduğunu ve Suriye halkının yanında olmanın bir insanlık görevi olduğunu söyleyince kendisine yönelik kara propaganda yerle bir oldu. Mursi’nin bu cesur konuşması bölgenin ikinci “one minute”i olarak yorumlandı.
İktidara “Mısır’ın Erdoğan’ı” sloganlarıyla gelen Mursi, Erdoğanvari bir çıkışla kendisine güvenenleri rahatlatmış oldu. Arap Uyanışı’nın amacı buydu. Arap halkları özgürlük refah ve özellikle dine saygı çerçevesinde isteklerde bulunuyorlardı. Bu manada Mursi’nin çıkışı Arap Baharı’nın sonucunda iktidara gelecek lider portresinin anlaşılması noktasında bize ipuçları verdi. Bir manada halkın isteklerinin -kısa askeri dönemler dahi olsa- neticeleneceğini ve özlenen, Arap halklarınca Tayyip Erdoğan ile özdeşleşen ideal lider portresinin oluşacağını göstermesi açısından önemliydi. Bu manada Arap Uyanışı’na dair “İranlaşma” veya “batıya hizmet etme” şeklinde yapılan eleştiriler boşa çıkmaktaydı. Yeni Arap lider portresi tam da halkın istediği gibi zulme karşı “one minute” diyebilen bir lider portresiydi. Elimizde Mursi gibi bir örnek varken diyebiliriz ki Arap Uanışı Muhammed Mursi’dir. Yani bu noktada ciddi kafa karışıklığına sahip olan ve bazı haklı gerekçelerle süreci sorgulayan insanların elinde böyle bir örnek varken sürece dair olumsuz görüşlerini tekrar gözden geçirmesi ve o eski cumhuriyet geleneği olan akmaz kokmaz “yurtta sulh, cihanda sulh” anlayışını bir kenara bırakması gerekir.
Yanındaki -dinen kardeşi olan- insanlar BAAS’çı nasyonel sosyalist zulüm altında ezilirken dışarıyı görmezden gelmek özellikle Osmanlı mirasını elinde bulunduran bir halka/devlete yakışmaz. Tüm bunlar neticesinde Suriye Uyanışı’nda aktif rol oynayan Türkiye dış işlerini ve bunun mimarı Ahmet Davutoğlu’nu eleştirmek yerine desteklemeliyiz. Enerjisini tamamını yeni Mursi’ler iktidara gelsin diye dışarıda harcamasını sağlamalıyız. Bu bizim yükümlülüğümüzdür. Arap Baharı’nın neticesi Muhammed Mursi’dir. Arap Baharı öncesi ve sonrasını karşılaştırmak için Filistinli çocukların katili Hüsnü Mübarek ile “Suriye’ye yardım etmek insanlık görevimizdir” diyen Muhammed Mursi’yi karşılaştırmak yeterlidir
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.