
Tekir ile bekirin kavgası
Bekir beyle evin yaramaz kedisi Tekir bir gün kapı önüne konulan süt şişeleri yüzünden ters düşerler. İkisinin kavgaları, gürültüleri o kadar çoğalmıştır ki evin hanımı bu durumdan fazlasıyla yaka silker ve bıkar. Zamanla da artık dayanamaz ve hem eşi Bekir Beyi hem de sevgili kedisi Tekiri kapının önüne paspasın üstüne atıverir. Bu mesele bana son günlerdeki yeni çıkartılmaya çalışılan hayvanları koruma kanunu tasarısını anımsattı. Tekirlerle sürtüşen Bekirler bu sefer eğitimliler ve üst kısım bürokratlardan oluşuyorlar. İşin acı noktası kavgada kapıdaki süt şişelerinden değil birkaç rahatına düşkün hayvan sevmezin yolda rahat yürüyebilme kaygısından doğmaktadır. “Rahat yürüyemiyoruz bu kedi, köpek çoluk çocuğa saldırıyor.” O zaman kardeşim ne kadar yeşil alan varsa beton binalarla donatmayacaktınız. Yabancı ülkelerde bilmem kaç hektara 4 -5 ev düşer bizim memleketimizde 4-5 bahçe denmeyecek göstermelik alanlar düşüyor. Şimdide bir ağaç gölgesinde serinleme şansı bırakmadığımız hayvanları sokakta geziniyor diye suçluyoruz. Nereye gitsin bu hayvanlar yok insan olsa iltica falan ederler bunların öle bir şansı da mümkün değil. Bu durumdan kim ne kadar rant sağlamak peşinde bu da çok düşündürücü. Yoksa bu kadar tasarıyla falan kimse uğraşmaz. Öyle ki ülkede o kadar çok sorun varken bu tasarıya öncelik verilmesi ve tüm tepkilere rağmen tasarının geri çekilmemesi insanın kafasında farklı düşünceler oluşturuyor. Büyük ihtimal Çin ile ya da Tayland gibi uzak doğu ülkelerinden herhangi biriyle bunu düşünmek istemiyorum ama bu hayvanların akıbetleri konusunda anlaşmaya oturulmuş bile olabilir. Et ihracatında kurbağa gibi salyangoz gibi neleri ihraç ettiğimiz ortadayken bu benim tezim sanırım fazla uzak bir hayal kapsamına girmiyor. Yine de biz düşünmeyelim derim! Zaten ortada bu hayvanların bakımını sağlayacak barınakların yeterli olmaması, bazı belediyelerin sokak hayvanlarına bakıyoruz deyip en yakın şehir çıkışına, gecenin bir yarısı bırakmış olması ya da zehirlemesi hep bilindik şeyler… Neden bu şekil bir tasarıya gerek görüldü orası muamma işte… 1910 yılında İstanbul’daki Sokak köpekleri ıssız hayırsız (sivri) adaya sürülmesiyle 80 bin hayvan ölüme terk edilmişti. Kedilerin toplanılması ve yakalanılması ise farelere mekân açılmasına sebep olacaktır ve veba yeniden hortlayacaktır. Sanırım istenende bu olsa gerek… Diğer bir meselede bu sokakların neden boş olması isteniyor. Çocukları önce sokaktan kaldırdık. Oyun oynamak, serbest dolaşmak olmaz. Müge Anlıda her gün bir çocuk cinayeti bunu kanıtlar cinsten… Şimdide kedi köpek bilumum hayvanı istemiyoruz. Çok merak ediyorum o zaman sokaklar kimin için var. Sanırım kişi başına düşen ikişerli, üçerli arabalar için bu sokakları kullanmaya başlayacağız. Bir zamanlar çocuklar ve köpek görüntülerini torunlarımıza anlatmakta zorlanacağız. “Yavrum bir zamanlar bu hayvanlar ülkemizde yaşardı “ demek ise ne acı… Zaten bu tükenen küresel yaşamda insanoğlundan beklediğim bir korkumun da gereksiz insanları da halledelim nerde azlık orda bolluk anlayışına sahip olmaya başlamaları ve mekanikleşmekte inat etmeleridir. Diyecekseniz ki zaten savaşlar var bu şekil ölümler yapılıyor. Âmâ düşünsenize birde bahanelere gerek duyulmadığına robotların insanlardan fazla olmaya başladığı dönemlere gittiğimizi düşünürsek bu bile insanın kanını dondurabiliyor. Bu kurgunun şu an hayvanlara yapılandan pek de farkı yok gibi. Nitekim toplumlar olarak metali seviyoruz. Beton ve demir yığını evler, sanayileşme sonucu büyük metallerde yapılma fabrikalar, metal arabalar. Çeliği tercih ettik ağaçtan, topraktan kap bırakmadık mutfağımızda… Özel bakılan hayvanlarında sahiplerin ellerinden alınması kısmı ise bu tasarının en çok rahatsız edici ölümü diyebilirim. Ben aşısını yapmışım tertemiz bakıyorum kimseye zararı yok ne diye o hayvan alınıp ta Per perişan hale getirilsin anlamakta zorlanıyorum. Bu hayvanlar telef edilecekse maalesef öyle gözüküyor bunun vebali büyük bunu da hatırlatmak isterim. Dostça kalın…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.