
Ümmiye Yılmaz Erçevik
KAÇ KİLO OLSUN?
Yayınlanma:
Edebiyat dünyasında nitelik ve nicelik kavramları çoğu yazarın önemli sorunlarından birisidir. En edebi kelimelerle harmanlanmış kendi minik, hatırı büyük çoğu kitabın boyutu nedeniyle ve sayfa sayısından ötürü aforoz edildiğini biliyor muydunuz?
Birçok kitapçıda arka raflarda bulunan kitapların tek suçu yazarın az ve öz derdini anlatabilmiş maharette olmasıdır. Ticari kaygı nedeniyle bu politikanın izlendiği ve okuyucunun isteğinin kalın kitaptan yana olmasını ise gözden kaçırmayalım.
Türk milletindeki okuyucu kitlesi ise sanırım hiçbir dünya ülkesinde bulunmamaktadır. Hem okumayı sevmeyiz hem de alırken kalın kitap ararız. Dekorasyon olarak mı acaba ince kitap evde hoş durmuyor. Yok, yok bence dışarıdan görenler ne âlim kişi bak sen kalın kalın kitaplar devirmiş diye düşünsün amacı taşınıyor. Kiloyla inanın defter satışı misali yakın zamanda kiloyla kitap satışları başlarsa şaşırmayacağım.
Toplum olarak sakallıya duyduğumuz itibarı kalın kitaplara da gösteriyoruz. İçinde milyonlarca küfür ve boş sayfalarla doldurulmasının öneminin ne de olsa kitabın kalın olması örtüyor. Zaten içine ya da önsözüne bakarak değil kapağa ve ağırlığına bakarak kitap alıyoruz.
Furyalardan etkilenen kitaplara ise hiç sözüm yok. Ben modaya kitapların kurban olmasına karşı olan biri olarak ticari kaygı ile kitaplara verilen değere ise en çok üzülenlerdenim. Belki hiçbir yazarın fark etmediğini yazar keşfetti demi? Hem ne gerek var aynı kitabın çakmalarını tekrar tekrar okumaya onu da anlamış değilim.
Buradan da açıkça gözlendiği gibi biz yazarların çoğu fikirlerimizle ön plana çıkamıyoruz. Okuyucuların istekleri yeri geldiğinde egoları ve meraklarına yenik düşen satırlar karalamak zorunda kalıyoruz. Bu arada çok satan kitap iyi kitap değildir. Moda kitap vardır ya da reklamı çok iyi yapılan kitap vardır sonuçları çıkartmakta mümkündür.
Bazen cenneti anlatırsınız ama anlattığınız cennete talip bulamazsınız. Bazen gözün yetmediğine el atarsınız eleştirilir yıpratılırsınız. Çok iyi yazarların neden çoğunlukla öldükten sonra değer gördüğünü sanırım buradan anlayabiliriz. Ölü yazar ünlü yazar mıdır? Maalesef Nobel ödülü almadıysa ölünce yazar kıymetlenmektedir.
Edebiyat dünyasında yazarların yanında şairlerden bahsedersek ve kitaplarından… ! Altından çıkan derin yaraların nasıl kanadığına şahit olacaksınız. Şairler yazarlara göre daha şansızdırlar. Şairlerin şiir kitaplarının ince olması ise tam manasıyla ayrı bir sorundur. Okuyucu kitabı böyle kiloyla almaya devam edip, içeriğin öneminin olmadıktan sonra zaten şiir kitaplarına hak ettiği değeri bulması zor gibi gözüküyor diyebilirim.
Şairlerin bir de kelimelerine ortakçıları da çoktur. Bir kaç satırı saklayıp kendinin olduğunu ispat edene kadar kocaman bir ömür heba edilebilir. Öldüklerinden sonra halen şaibeli şiirleri olan şairler mevcuttur. Roman yazan bir yazar anlattığı temayla imzasını atabilirken eserine, şairin kelimeleriyle beslediği rakipleri içinden imzasını göstermesi daha zordur.
Kitap dünyasında en fazla nitelik ve nicelik kavramlarına ise sanırım romanlar kurban oluyor. Bir de roman demişken “Erkek adam roman yazmaz. ”Bu anlayış halen daha yıkılamamıştır. Neden erkek roman yazdığında acaba fazla kibarlaşıp, inceliyor fazla laf kalabalığı etmiş mi oluyor? Hele ki kiloya göre kitap talep eden bu kadar okuyucu mevcutken romanı daha da uzatması sayfalar çoğalsın diye kelimeleri ağdalaştırması dayanılmaz olurdu sanırım…
Peki, nasıl doğru kitap seçebiliriz? Bunun için birkaç öneride naçizane bulunmak isterim. Kitap alırken içinden birkaç sayfayı okuyun. Hatta zamanınız varsa bir bölümü devirin. Kapağındaki resim ve önsözündeki açıklamada konunun ne kadar belirtildiği romanın kalitesi acısından bir ipucu oluşturmaktadır. Takım tutar gibi yazar tutan okuyucu olmayın.
Ben … İsimli yazarın kitaplarını seviyorum daha onun kitabı çıkmadı. O nedenle okumaya ara verdim anlayışı çok köhne bir anlayıştır. Hatta bilmediğiniz birkaç yazarın kitaplarını ve ilginizle alakası olmayan konu içeren birkaç farklı kaynaktan faydalanın. Hayat görüşlerindeki çeşitliliği çok yönlü okumaktan geçmektedir. Ben tek tip okumanın beyin yıkamakla eş değer anlamda olduğunu savunanlardanım. İnsan iyi ve kötüyü yaşayarak öğrendiği gibi okuyarak da öğrenebilir o nedenle her türlü kaynaktan insanoğlu beslenebilmelidir. Günde en az iki yüz sayfa okumaya çalışın… Anlamsız beyninizi yoran kitaplardan uzak durun!
Bu haftaki makalemizde sizlere kitaplardan bahsettik. Umuyorum bu bilgiler siz okuyucular için faydalı olmuştur. Zaten okuma alışkanlığı olmayanlara bir sözümüz yok. Sözümüz okuma alışkanlığını yanlış kazanmış olan okuyucularımız ve bundan sonra iyi bir okuyucu olmak isteyenler içindi. Dostça kalın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.