
Arif Tekeli
YUMUŞAK GÜÇ OLARAK FUTBOL
Yayınlanma:
Uluslararası İlişkilerde güç ikiye ayrılır. Bunlardan birisi ‘hard power’ diğeri ise ‘soft power’dır. Sert güç ve yumuşak güç olarak sırasıyla Türkçe’ye çevirebiliriz bunları. Sert güç bir ülkenin; askeri, ekonomik ve siyasi olarak uygulayabileceği güçtür. Maddi güçleri olarak bunu kısaca anlatabiliriz. Ancak yumuşak güç daha farklıdır. Tarihinden gelen bir birikimle karşımıza çıkabilir veya demokrasisi, coğrafi konumu, konjonktürel önemi gibi durumlar kullanılarak uygulanan bir güçtür. Bunlardan her ikisi de bir devlet/millet için önemlidir. Türkiye özelinde bakacak olursak; bir imparatorluk bakiyesi olarak yumuşak güç anlamında oldukça büyük bir potansiyele sahip olduğunu söyleyebiliriz. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun bahsettiği ‘Ortadoğu derinliği’, ‘Balkan derinliği’, ‘Kafkasya derinliği’ gibi derinlikler de aslında buradan gelmektedir. Askeri/ekonomik anlamda küresel bir güç olması -en azından günümüzde- pek mümkün olmayan Türkiye için bu anlamda küresel bir sert güçten söz edemeyiz. Özellikle yer altı kaynakları açısından fakir olan ülkemizin küresel bir sert güç olmaktansa yumuşak gücünü geliştirip iyi değerlendirmesi küresel bir güç olması açısından oldukça önemlidir. Özellikle Arap Baharı süreci ve öncesindeki “one minute” sürecinde Ortadoğu derinliğine dair adımlar atan Türkiye bu anlamda uyanış hareketleri sonrasında ciddi bir rol model olacaktır. Tika gibi kurumların uyguladığı sosyal politikalar Türkiye’nin yumuşak gücüne hizmet eden politikalardır.
‘Soft power’ın bana göre en önemli uygulama alanlarından birisi de futbol. Türkiye yumuşak gücünü hissettirebileceği bölgelere neden futboluyla açılmaz bir türlü anlamış değilim. Dünyada insanları peşinden en çok koşturan organizasyonlardan birisidir futbol. Marka bilinirliği ve sempati sağlaması açısından oldukça bakir bir alandır. Türkiye biraz önce bahsettiğim derinliklerine ulaşması gereken alanlarından birisi de futbol olmalıdır. Ortadoğu halkları Real Madrid, Barcelona veya Manchester United aşkıyla dolup, İspanyol ve İngiliz devlet ve milletlerine, ürünlerine, takımlarına hayran olmak yerine Türkiye ve Türkiye halkına ve Türkiye’nin büyük takımlarına hayran olabilirler. Bu çok zor bir politika olmasa gerek.
Türkiye’nin Suriye ile çok iyi ilişkilerinin olduğu dönemlerde bu politika aslında hayata geçirilmeye çalışıldı. Başbakan Erdoğan’ın tuttuğu takım olan Fenerbahçe ile Esed’in tuttuğu takım olan İstiklal arasında Suriye’de Şam Olimpiyat Stadı’nın açılış maçı gerçekleştirildi. Bu o anlamda önemli bir adımdı ancak bu politikanın devamı sağlanamadı. Fenerbahçe ile Galatasaray arasında oynanan son süper kupa maçı sonrasında bu maçla ilgili herhangi bir haber verilecek mi diye Al Jazeera’yi açtım. Manchester United’ın bir hafta önceki maçında sakatlanan oyuncusunun sağlık durumu haber olurken o akşam yapılan Fenerbahçe-Galatasaray maçı ile ilgili en küçük bir haber dahi yoktu. Bu cidden sorgulanması gereken bir durumdur. Yumuşak gücünden başka kullanabileceği etkin bir gücü olmayan Türkiye’nin bu kadar çok para ve kaynak ayırdığı futbol sektörünü Ortadoğu ve benzeri bölgelere açması gerekir. Türkiye’nin futbola ayırdığı kaynak da, futbol kapasitesi de, bölgenin Türkiye’ye yönelik ilgisi de buna müsaitken yumuşak gücünü artırmaktan başka yolu olmadığını düşündüğüm Türkiye’nin bu bakir pazarı ihmal etmemesi gerekir. Bu sayede elde edilecek Turizm ve benzeri ekonomik gelirler de ayrıca ek bir fayda sağlayacaktır. Özellikle Osmanlı geçmişi olan ülkelerde Arap Uyanışı sonrasında bu politika mutlaka uygulanmalıdır.
‘Soft power’ın bana göre en önemli uygulama alanlarından birisi de futbol. Türkiye yumuşak gücünü hissettirebileceği bölgelere neden futboluyla açılmaz bir türlü anlamış değilim. Dünyada insanları peşinden en çok koşturan organizasyonlardan birisidir futbol. Marka bilinirliği ve sempati sağlaması açısından oldukça bakir bir alandır. Türkiye biraz önce bahsettiğim derinliklerine ulaşması gereken alanlarından birisi de futbol olmalıdır. Ortadoğu halkları Real Madrid, Barcelona veya Manchester United aşkıyla dolup, İspanyol ve İngiliz devlet ve milletlerine, ürünlerine, takımlarına hayran olmak yerine Türkiye ve Türkiye halkına ve Türkiye’nin büyük takımlarına hayran olabilirler. Bu çok zor bir politika olmasa gerek.
Türkiye’nin Suriye ile çok iyi ilişkilerinin olduğu dönemlerde bu politika aslında hayata geçirilmeye çalışıldı. Başbakan Erdoğan’ın tuttuğu takım olan Fenerbahçe ile Esed’in tuttuğu takım olan İstiklal arasında Suriye’de Şam Olimpiyat Stadı’nın açılış maçı gerçekleştirildi. Bu o anlamda önemli bir adımdı ancak bu politikanın devamı sağlanamadı. Fenerbahçe ile Galatasaray arasında oynanan son süper kupa maçı sonrasında bu maçla ilgili herhangi bir haber verilecek mi diye Al Jazeera’yi açtım. Manchester United’ın bir hafta önceki maçında sakatlanan oyuncusunun sağlık durumu haber olurken o akşam yapılan Fenerbahçe-Galatasaray maçı ile ilgili en küçük bir haber dahi yoktu. Bu cidden sorgulanması gereken bir durumdur. Yumuşak gücünden başka kullanabileceği etkin bir gücü olmayan Türkiye’nin bu kadar çok para ve kaynak ayırdığı futbol sektörünü Ortadoğu ve benzeri bölgelere açması gerekir. Türkiye’nin futbola ayırdığı kaynak da, futbol kapasitesi de, bölgenin Türkiye’ye yönelik ilgisi de buna müsaitken yumuşak gücünü artırmaktan başka yolu olmadığını düşündüğüm Türkiye’nin bu bakir pazarı ihmal etmemesi gerekir. Bu sayede elde edilecek Turizm ve benzeri ekonomik gelirler de ayrıca ek bir fayda sağlayacaktır. Özellikle Osmanlı geçmişi olan ülkelerde Arap Uyanışı sonrasında bu politika mutlaka uygulanmalıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.