
Talkın / Salkım Münasebeti
“Müzik ruhun gıdasıdır”, derler ama ben bu gıdayı kendimden ara sıra uzak tutarım. Bir süredir ulusal ve bir o kadar karizmatik DJ dili ile tüm “sapı silik”ler için gelsin, diyerek çalmak istediğim “sepet havası”nı ertelememin sebeplerinden ilki, bünyede yapabileceği ağırlık, ikincisi de makamı konusundaki karasızlığımdı. Sonunda gündemin de etkisiyle olsa gerek Kürdili Hicazkâr makamının çalmayı arzuladığım havaya uygunluğuna karar verdim. Yalnız, kendi halimde çalıp- dinlemek tatmin etmediğinden daha “dişe dokunur” olsun diye sepetin içindekileri şimdi ortalığa saçıyorum.
Malum olduğu üzere araştırıp - okuyarak, gezip - görerek, dinleyerek… vs. pek çok konuda edinilen bir düşünce, fikir, benimsenen bir inanç, yol vardır. Tüm bunlar yeri ve zamanı geldiğinde diyalog içinde olunan kişi ve kişilerle paylaşılır, mıh gibi keskin saplanışlar olmadığı takdirde de daha iyi ve güzeline ulaşmak için gayret sarf edilir. Bu paylaşım başkalarına sunulurken ilk kullanılan araç sözdür. Doğru, iyi ve güzel olduğuna inanılan, işitme korkusu taşımayanların evvela kulaklarına tevdi edilir. Söyleyen, sözün kategorisine göre kendini o an en dindar, en ahlâklı, en dürüst , en …., en …., gibi hissedebilir..Böyle hissetmekte de haklıdır. Zira dillendirilen gerçeğin hilafına yalan-dolan üzerine kurulu düşük ve yakışıksız değildir. Aksine kullanılan lisan Hakk ve hakikatin ta kendisidir.
Nasıl hissedildiği bir yana; dini, kültürel, sosyal ve siyasi alanlardaki sadra şifa kelamlarla yazar okuyucusunun, hatip dinleyicisinin, hoca cemaatinin, siyasetçi parti ve ideolojisine taraftar olanların sevgi ve hayranlığını kazanıp, bir itibar alanı oluşturur. Dinleyen, okuyan ise söylenilenden hüsn-i niyet ile hissesini alır ve belki de söyleyenden ziyade ârif olur.
Peki, ya sözü ağzından, kaleminden çıkaranın hali nasıldır, nasıl olması gerekir? Bir cümle ile saptama yaparsak; toplumun gözü önünde olan bu vasıftaki kişi(ler) ya özü-sözü birbiriyle örtüşendir ya da riyakârın ta kendisidir. Eğer kişi doğruluğuna inandığı şeyi bir başkasına intikal ettirirken dediğini icraata döküp, tatbikine gayret edebiliyorsa ”tek duruş” sahibidir. Böylesinin dini, ahlâkı, siyaseti, mesleği, meşrebi kendisine helal olsun. Bu tür şahıslar, dilleri ile hallerinin sadakati sebebiyle kendi içlerinde hoşnutça yaşayabildikleri gibi, örnek alınma teveccühüne de hak kazanırlar.
Adeta “melek” gibi tasavvur edilebilen, iç ve dış ahenge sahip bu kimseler hiç sürçmez, düşmez, yanılmazlar mı? Beşeri zaafın gerçekliği evveliyattan ahire dek kayıt dışı tutulamayacağından sorunun genel cevabı; elbette sürçer, düşer ve yanılırlar. Lâkin onlardaki “tek duruş”u daimi sekmeye uğratmayacak şey, hatalarında ısrarcı olmayıp, fark ettikleri ilk anda düştükleri yerden kalkmalarıdır. Daha sarih ifade ile ele verdikleri talkının ardından salkımı kolay kolay yutmazlar.
Konunun öteki ucuna geldiğimizde ise, bile-isteye cehaletin izine basarak malumatfuruşluk yapan riyakârların haline takılırız. Bunlar, Talibi’nin deyişiyle “ sözü insan olur ama özü insan olmaz” cinsindendir. Pendnâme çapındaki sözleri hakikat ekseninde dolaşsa dahi özleri batıl kategorisinde yer bulmuştur. Yerlerini tarif kabilinden; din, ahlâk, iyilik, dürüstlük postacılığı eşliğinde yolsuzluğun, tefeciliğin, hırsızlığın, yetim hakkı yemenin, kamu malına zarar vermenin, ihalelere fesat karıştırmanın, devleti mevlet etmenin, fuhuşun, terörün ne meret bir şey olduğuna dair talkında bulunurlar ama kendi menfaatleri söz konusu olduğunda omurgasız canlıları özendirecek kadar omurgasızlaşırlar.
Hallerine yakinen vakıf olunamadığından sadece meslek veya kariyerleri sebebiyle toplum içinde “iyi” bilinen bu tipler, sözleri ile tavırlarındaki çelişkiden utanıp, içleri burkulacağına neredeyse her ettikleri söz için vergi isteyecekler. Buna rağmen 132 desibel şiddetindeki telaffuzları ile ancak ağız yayan kavaf erbabından liyakat icazeti alabilirler. Çünkü böylesi sofistikler, salkımı yutmanın ötesinde ele geçen bağı talan etmede maharetlidir. Dolayısıyla “ele verir talkını, kendi yutar salkımı” atasözümüz onlar için pek hafif kalır. Benlikleri ile yürekleri arasındaki meseleyi deşemeyen bu gibileri tasvir etmede cühela kaldığımızdan, uzak veya yakınınızda olması muhtemel bu ”sapı silik”lerin “sağmal” koleksiyonunda olmamak için, tedbir olarak(hiçbir şey yapamıyorsanız) en batılından kulak memenizi çekin, ya da bizim gibi sepet havası çalın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.