Sen kendini hazırla

Ömer uzak bir kentte yatılı okulda okuyordu. Sınıfta kalınca telefonla annesini aradı:

—Alo, alo, kimsiniz? Ben Ömer.

—Ben de annenim. Oğlum nasılsın, iyi misin?

—İyi değilim anne, sınıfta kaldım. Ne olur, ben eve gelmeden babamı hazırla…

Annesi kızdı:

—Baban hazır, asıl sen kendini hazırla!

NE İŞ YAPAR?

Londra’yı ZİYARET EDEN BİR YABANCI, Edinburg Dükünün işlevi konusunda meraklanmış, kendisini gezdiren rehbere sormuş:

—Acaba Sayın Dük ne iş yaparlar.

—Kraliçenin kocasıdır efendim.

—Onu anladım, demiş yabancı, yani gündüz ne iş yaparlar?

DOĞUM

Genç doktor ilk kez doğuma girmiş. Canla başla, bütün öğrendiklerini ortaya koyarak saatlerce uğraşmış. Fakat aksili bu ya… Çocuğu kurtaramadığı gibi annesinin ölümüne de engel olamamış. Talihe isyan eden genç doktor ameliyathaneden çıkarken elindeki bisturiyi öfkeyle fırlatmış. Keskin bisturi de gidip dışarıda heyecanla doğumun sunucunu bekleyen aile babasının kalbine saplanmaz mı? Ölü sayısı üç… Genç doktor perişan…

Neyse ki hocası çok insancıl bir profesör. Genç doktora elinden geldiğince moral vermiş. Ve delikanlı biraz kendine gelince onu yine doğuma sokmuş.

Sonucu büyük heyecanla bekleyen Hoca, ameliyatın bittiğini öğrenince merakla sormuş:

—Çabuk söyle evladım, sonuç bu sefer nasıl?

—Çok iyi, demiş genç doktor, bu sefer babayı kurtardık…

EN İYİ VALİ

Bir mülkiye müfettişi Doğu’ya teftişe giderken ihtiyar bir Erzurumlu köylüye konuk olmuş. Sohbet sırasında sormuş:

—Baba, memleketinde kaç vali gördün?

—On, on beş vali hatırımdadır.

—Peki, bunlardan kaçı sizleri memnun etti, Erzurum’a hizmet etti?

Köylü bir iki dakika düşündükten sonra:

—Allah gani gani rahmet eylesin demiş, Mustafa Paşa’dan çok memnunduk.

Köylünün o kadar vali içinden yalnızca Mustafa Paşa’yı seçmesi müfettişin dikkatini çekmiş.

—Bu Mustafa paşa dediğin vali ne gibi hizmetler etti ki hatırından çıkmamış?

Köylü yanıtladı:

—Beg, beg, o vali gelirken Erzurum’a varmadan yolda ölmüştü, gerisini sen anna.

KAPICI

Görele’nin İmatlı Köyü öğretmeni Atilla Cebeci geçenlerde Trabzon’a gitti. Sosyal Sigortalar Kurumu’nda çalışan Hüseyin Tahmaz’ı görecekti. Kapıcıya yanaştı:

—Merhaba hemşerim!

—Merhaba!

—Hüseyin Tahmaz’ı arıyorum, tanıyor musun, burada mı?

—Hüseyin Keçeci…

—Hüseyin Keçeci değil, Hüseyin Tahmaz!

—Hüseyin keçeci dedik ya!

—Yahu Hüseyin Keçeci değil, Hüseyin Tahmaz’ı arıyorum.

—Hüseyin keçeci dedim ya!

—Hemşerim sen adamı deli edersin! Hüseyin Tahmaz diyorum, Keçeci değil!

Kapıcının tepesi attı:

—Uy sen ne laf anlamaz adamsun! Hüseyin keçeci deyorum anlamaysun! Gündüz çalışmaz keçe çalışır!

EVLİLİK

Beş yaşındaki oğlanı ablasının düğünü çok ilgilendiriyordu, bu yüzden önüne gelene:

—Evlenmek ne demek? diye soruyordu.

Bu soruyla evdekileri öyle bezdirmiştik ki kimse ona cevap vermiyor, o da cevap alamadıkça büsbütün azıp boyuna soruyordu. Düğün telaşı içindeki annesi öyle kızıp ki, onu kucağına yatırıp:

—Evlenmenin ne olduğunu merak ediyorsun, peki ben şimdi sana öğretirim… deyip poposuna vurarak bir güzel patakladı.

Düğün gecesi konukları ablasını kutlarken o da gülümseyen ablasına sokulup eteğini çekti:

-Hişt abla bana bak, dedi, ben senin başına gelecekleri biliyorum eğer sende bilseydin böyle sırıtıp durmazdın…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Memduh Nihat Arşivi