
Londradaki kızın başına gelenler
“Sevgili anne ve babacığım, Size uzun zamandan beri mektup yazamamanın üzüntüsü içindeyim. Beni affedeceğinizi ümit ederim. Çünkü son mektubumdan bu yana özel hayatımda bir hayli değişiklik oldu.” Odada sinek uçsa kanadının sesi duyulacaktır. Herkes nefesini kesmiş babanın okuduğu mektubu dinlemektedir:
“Kocamı seveceğinizi tahmin ediyorum. Her haliyle iyi bir insan. Fakat sizin hoş karşılamayacağınız bir alışkanlığı var. Esrar içiyor.” Baba bir an durur, yutkunur: "Fakat esrar içmek sandığınız kadar kötü bir alışkanlık değil. Ben de alıştım. Esrar içmeden duramıyorum.” Mektubun burasında anne ile büyükanne feryadı basarlar. Babanın elleri titremektedir: “İkimiz de sabahtan akşama kadar esrar içip güneşli havalarda parklarda yatıyoruz. Geceleri de nerde sızarsak orada kalıyoruz. Para vaziyetimiz çok kötü. Ama buna rağmen mutluyuz. Çok sıkışınca oradan buradan bir şeyler çalıyoruz. Daha polis bizi yakalayamadı.” Aile perişandır. Mektup bir felaket dumanı gibi ailenin üzerine çökmüştür. “Önümüzdeki günlerde hippilerle birlikte Afganistan’a kadar uzanan bir geziye çıkacağız. Oraların esrarı çok güzel oluyormuş. Doğumu yolda yapacağımı sanıyorum. Bekli İstanbul’a gelince sizi görürüz. Biz Sultanahmet’te kalacağız. Eğer bize birkaç kilo esrar bulursanız memnun oluruz. "Şimdilik evlada.” Baba mektubu fırlatır atar.
—Baba, bak ablam, lütfen sayfayı çeviriniz, demiş, çevir de oku bakalım. Baba mektubu alır ve arka sayfayı çevirir: “Bütün bu yazdıklarım yalan, ben sınıfta kaldım!” Odanın içi birden bayram yerine döner. Önüne gelen birbirine sarılmakta ve kızın sınıfta kalışını kutlamaktadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.