Pazar Neşesi

Paris günlüğünü "El Yazılarıma Vuruyor Güneş" adlı kitabında yayınlayan İlhan Berk'in, 27 Şubat 1964'de yazdığı bir gözlemi okuyalım: "Paris pis."

29 Mart günü ise günlüğüne şunları yazar İlhan Berk: "Birdenbire Paris'e geleli iki buçuk ay olduğu halde hiç yıkanmadığım aklıma geldi. Sevmem sık yıkanmayı."

Paris'e pis diyene bakın!

 

*     *     *     *

 

Al Capone, tutuklanınca gönderildiği Alcatraz Hapishanesi'nin kütüphanesinden 647 kitap okur. Kitapların konusu aynıdır; Napoleon Bonaparte! Ve mafya babası sonunda şu açıklamayı yapar: "Napoleon iyi kalpli olduğu için, benim gibi yenik düştü. Austerlitz Savaşı'ndan sonra Rus Çarı'nı ezebilirdi. Yapmadı bunu, onunla dost olmayı yeğledi. Saçma ki saçma! İnsan hiçbir vakit kötek attığı, yani onurunu kırdığı

kişinin dostu olamaz. Tek bir yasa vardır: Düşmanın gırtlağına sarıldınsa onu sıkacaksın."

 

*     *     *     *

 

İdam cezasına karşı oluşuyla unutulmazlar arasına giren Andre Chenier'in, 1794'de, giyotinin kurulduğu meydanda, başını iki elinin arasına alarak ölümünü izlemek için toplananlara söylediği son söz çok güzeldir.

"Bunun içinde daha çok şey vardı!..."

 

*     *     *     *

 

Eiffel kulesinin yapımına karşı en sert çıkışları yapan Guy de Maupaasant, her gün birinci kattaki kafeteryada görünür. Kendisine, beğenmediği kulede ne işi olduğunu soranlara verdiği yanıt ilginçtir.

"Paris'te bu lanet yapının gözükmediğ tek yer burası."

 

*     *     *     *

 

İkinci Dünya Savaşında, işgal altındaki Paris'te dükkanlara Hitler ve Mussolini'nin resimlerinin asılması zorunlu kılınır. Bir kitapçı, vitrinine her iki diktatörün de resmini özenle yerleştirir. Dükkanda ne satıldığını belirtmek amacıyla da

resimlerin arasına bir kitap koyar. Kitabın kapağında şu yazılıdır: "Sefiller."

 

*     *     *     *

 

Her ülke bayrağının bir öyküsü vardır. Ama aralarında en ilgi çekici olan Meksika'nınkidir. Ülkenin özgürlüğü için savaşan bir gurup gerilla, bir gün yemek yerlerken akıllarına bayrakları olmadığı gelir. Mola verdikleri bir yerde uzun zaman kalamadıklarından, bayraklarının nasıl olacağı konusunda çabuk karar vermek zorunda kalırlar. Birisinin gözü yedikleri karpuza takılır!... Emek verdikleri toprakları için savaşıyorlardı. Toprak da onlara emeklerinin karşılığı karpuz veriyordu. Ayağa kalkar ve seslenir arkadaşlarına: "Karpuzun rengi bayrağımızın rengi olsun!..." Gerillalar karpuz kabuklarını geride bırakıp yeniden yürümeye başladıklarında sorunu çözmüşlerdi. Yeşil, beyaz ve kırmızıdan oluşan bayrakları renklerini karpuzdan alıyordu.

Yeşil, karpuzun kabuğu... Beyaz, kabuğun altındaki kısım... Kırmızı, karpuzun içi!...

 

*     *     *     *

 

Toprak bile, gök bile, deniz bile

Bir yerde yorulur

Bırak kalsın süperge duvarda

Sabun kovada

Anne, gel yanıma otur      Ahmet Erhan

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Memduh Nihat Arşivi