Kadim Bir Taktiğin Güncel Çekimi

 “Nereye gidiyor bu gençlik? “ şeklinde sorun dile getiren beylik bir soru vardır ya…işte cevabını veriyorum. Taktik öğrenmeye… hatta öğrenip geliştirdiler, güncel çekimini yapıyorlar şimdilerde. İlköğretim sıralarında kulaklarına girdi ilk kez bu taktik, diğer öğretim formatlarında ise pekiştirip ehli oldular.

Tarih öğretmeni sınıfa girer ve “çocuklar bugünkü dersimizin konusu turan taktiği” der. Turan adı yanıltıp yanlış anlamalara sebep olmasın, en bilinen ismi ile “vur kaç taktiği” dir bu. Devam eder öğretmenimiz…”Atlı ve piyade birliklerinden oluşan ordu, düşman ordusu ile karşı karşıya durur. Sağdan ve soldan düşman ordusunu hilâl şeklinde saran oklu atlı birlikleri vur-kaç taktiği ile düşmanı kanatlardan sıkıştırıp manevra alanlarını daraltırlar ve sonrasında merkeze yapılan güçlü bir saldırı ile düşman ordusu yenilir.”

Bu taktiğin izahı ve uygulaması basit gibi görünse de etkili bir savaş stratejisidir. Mesela, Malazgirt Muharebesinde bu taktik uygulanmıştır, yakın bir zaman dilimine gelirsek beyaz perdenin afili filmlerinden Braveheart’da da bu taktiği görürüz.

Gençlerimizin ecdadımızdan bir şey öğrenmediğini sananlar yanılıyorlar diyerek çıkalım savaş alanlarından. Vur-kaç taktiğini öylesine benimsemişler ki başka taktiklerin ilhamı olmuş… kap- kaç, yak- kaç. Hep tüketecek halleri yok ya biraz da üretmeliler değil mi?(!)

Bedenlerini “çocuğum yemek yemiyor” diye diye gürbüzleştiren anne ve babalar, onların kişiliklerini sıska ve çelimsiz bırakıyor olduklarının farkında olamadılar ne yazık ki. Oysa karakteri- kişiliği oluşturan en temel etken, en yakın çevrede bulunan insanların yapıp ettikleridir. Gence ilk imaj elbisesini giydiren bu çevredir. Sonrasında rolünü idealler şekillendirir. Siyasi, dini ya da kültürel idealler renk verir toyluğa. Erişkinliğe kadar tüm bunlar bir yap- boz parçasıdır yaşamın. Gençliğin, hayatın en coşkun devresini oluşturuyor olması , deli kanlılığa bürür onları. Kanları deli, hayalleri geniş, beklentileri çok olmasına rağmen, hem sözle hem de elle saldırgan olmalarına sebep nedir ?

Toplumun hızla değişimi midir onları tepe taklak eden ya da insana dair tüm erdemleri sindirememiş olmaları veya bunların anlatılmış ama yaşanmamış olması mıdır?

***

İlk gençlik dönemlerimizi atlatmış olsak da hayal kurmamıza engel değil bu, ve ben de akıbeti kendine meçhul bir eda ile kuruyorum hayalimi uluorta. Hani bir kap-kaç ya da yak-kaç kurbanı olsam(Allah muhafaza) kahramanımıza nasıl tepki verirdim karşıma çıktığında ya da yakalanıp karşıma çıkarıldığında ?(pek mümkün değil ya) Giden gitmiştir, telafisi var ya da yoksa da , şu soruların cevabını isterdim “x” kişiden.

Bu yaptığınla;

-“Tehlike ve macera mı arıyorsun?””

(Kanı donduran, adrenaline zirve yaptıran egzersiz/spor yokmuş gibi hayatı içgüdü seviyesine indirmek yeterli değil ki.)

-Güçlü, yenilmez pehlivan gibi mi görüyorsun kendini?”

(En yakınınız olsa dahi kimseyi ringdeymiş gibi hırs, tatminsizlik ve öfke ile hırpalamaya hakkınız yok. Kendinize pehlivan dedirtmek ise gayeniz, öfkenize hâkim olmak buna yeter. Yok, ben bu yöntemi kullanacağım demeye devam ediyorsanız, peşinen söyleyelim, elin yumruğunu yemeyen kendi yumruğunu balyoz zanneder. Bu durumda da tek çözüm; kullandığınız yönteme taharet aldırmak.)

-“Dikkatleri üzerine çekip, sevgi ve saygı mı beklentin?”                   

(Kalpten kalbe yol vardır derler ya, önce istediğini karşındakine vermen gerek, aksi hali pek adil değil zira.)

-“Özgür mü hissediyorsun kendini?”

(Şeytanın tarafında olmak ne zamandır özgürlük… inan bana bu hissin, gerçek özgürlüğün tamamen kapsama alanı dışında)

-“Sana yapılan haksızlıkları iade mi ediyorsun?”

(Hayatta öyle anlar vardır ki, haksızlık etmiş olmamak ya da haksızlığa uğramamak neredeyse imkânsız. Ama bizim çok güzel bir kaidemiz var, Allah Resulünden bize yadigâr: “Hakkını haksızlık etmeden aramak.” Diyelim bunu da başaramadın o zaman, ben hep şöyle derim “iyi ki ahiret var”)

-“Açlık, işsizlik, yoksulluk mudur sebep?”

(Haklı gerekçeler gibi görünse de, ruhun açlığından daha vahim değil hiç biri. Nice açlar var ki, ruhlarının tokluğu sizin yaptığınızı yaptırtmıyor onlara. Az bir gayret ile çalışma azmi ve sonrasında kanaat ve tevekkül yeter de artar bile. Ve bu potansiyel her yaratılanda mevcut.)

Son sözüm de şu oluyor “x” kişiye…Herhangi bir ziyan gelmesin diye insanların cep, cüzdan, çanta, araba..vs eşya üzerindeki kontrolünü artırıyorsunuz taktiklerinizle…pek gayretkeşsiniz bu konuda, ama kendi üzerinizdeki kontrolünüzü salıvermenizi anlayamıyorum. “Kendi içinde huzurlu musun?”  deyip bırakıyorum genci…

Ne kattı ona bu sorularım ve kendimce cevaplarım? Bilinçlenmesine bir başlangıç mı oldu? Hiç sanmıyorum. Çünkü, bilinçlenme bir bütünün içinde yani toplumun bünyesinde olur. Bir ben anlasam/anlatsam ne olur ya da sadece bana verse tüm sorularımın cevabını. Duyması gerekenler duymadıktan sonra ben yeter miyim tek başına?

İşte bu soru tüm çözüm arayışıma çelme takıyor. İç içe geçmiş sorunların içinde derinlemesine durmak isterdim ama, ne idüğü belirsiz içerikli diziler- tv programları, açılımlar, ideolojik saplantılar daha mühim olduğundan yarım bırakıyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Huriye Karnap Arşivi