Ümmiye Yılmaz Erçevik
Ümmiye Yılmaz Erçevik

Dikkat! Yeşil var

Ağaçların dallarındaki kuşların sesleri bütün civarı neşeye boğmuştu.
Yapraklarındaki yeşilin gizemli tonlarına öle hayran kalmıştım ki;
Onun gölgesinde öylece dalgın dalgın rüzgâra karşı dans edişini izliyordum.
Atalarımızın ektiklerinin kısmetinden şuan biz nasipleniyorduk.
Ya bizim ektiklerimizi torunlarımız görebilecekler miydi?

Bir sabah televizyonda ise tam o esnada bir programda giderek ağaçların sayı ve çeşitliliğinin azaldığı konusu işleniyordu. Doğanın dengesinin bozulmasıyla toprağın ve bitki örtüsünün hatta iklimlerdeki karmaşıklıklardan bahsedilmesi bayağı canımı sıktığını söyleyebilirim. Güzel bir sabahtı ve ağaçlarla dolu bir mekânda etrafın iç sesini dilemekteydik… Nerden çıkmıştı ki şimdi bu kayıplar yok oluşlar ve tükenişler…

İstanbul’daki erguvan ağaçları neden azalmıştı. Kulağımı biraz daha fazlaca kabarttım bu konu dikkatimi çekmiş olmalıydı. Kalktım ve televizyonun sesini de bir perde daha fazla açtım.  O morlu, eflatunlu çiçekler açan ağaçları ise çocukluğumdan bu yana iyi bilirdim ve hatta severdim de diyebilirim. Bir zaman yağlı boya tablolara ilham veren bu mor çiçekli ağaçların neslinin kayboluşu ise bizim ne kadar doğa ve yeşille alakalı olduğumuz konusunda fazlasıyla sinyal vermekteydi. Yeşile ve doğaya karşı gayri ihtiyari bir boş vermişlik davranışı sergilediğimizde yalan sayılmazdı. Toplumca önyargılı ama faydalı konularda bir adım geride olmaktan hoşlanıyorduk. Hangi bölgelerde ve bu ağaçların ne kadar bulunduğu, Osmanlı zamanında neden ekildiği ve çevreyi renklendirmekteki önemi program boyunca sıralandı. Yazık dedim zeytin ağaçlarından sonra demek bu ağaçlarında ömrü tükeniyor!

Âmâ en çok dikkatimi çeken kısmı ise konunun; uzmanın yediğiniz meyve çekirdeklerini poşetlere hapsedip çöpe yollamak yerine onları biriktirip sonrada arabayla yolda ilerlerken boş toprak üstüne fırlatın fikriydi… Poşetlerin geri dönüşümü zor hatta imkânsız olduğu için içindeki bu çekirdek parçalarının da toprakla temasını geciktiriyor ya da önlüyordu. Böylelikle yeni ağaçlar ve fidanlar oluşamıyordu. Bizler yeşilin doğaya dönüşecek kısımlarını sıkıca poşetler, etrafta mikrop oluşturacak atıkları ise öylece elimizden çıkarmaya bayılan bir toplum olmuştuk. Bir tarafta tohumları sıkıca poşetler diğer tarafta atık çöpleri sokaklara kediler kurcalasın diye acık bir şekilde atmayı seviyorduk. Boş çamaşır suyu kutularını, deterjan paketlerini ayrı toplamak yerine harmanlayıp da geri dönüşüme yollamak alışkanlığımız olmuştu.

Geri dönüşüm deyince aklımdan hiç çıkmayan bir anım aklıma gelir. Dolmuşa bindiğim ve kalkmasını beklediğim bir yaz akşamıydı. Tam o esnada bir lokantadan çıkan iki çalışan ellerindeki kovayı çöp kutusuna boşaltmaya çalışıyorlardı. Çöp kutusunun içinde naylon bir çöp poşeti vardı. Peki, buraya kadar her şey normal sorun nerde diyeceksiniz bunu duyar gibiyim. Evet, sorun ağzı bağlı olmayan bu poşetin içindeki çöpün konteynere çöp kutusunun ters çevrilmesiyle boca edilmesinde diyebilirim. O çöp kutusuna poşetin konmasında amaç neydi peki zaten bütün çöpler etrafa saçılmıştı. Sanırım adet yerini bulsun anlayışı olmalıydı. Ya da başka bir ihtimal daha vardı. Biz halen geri dönüşüm olayı konusunda bilgisiz ve cahildik…

Uzman başka bir fikir daha vererek konuya vurgu yapmak istemiş olacak ki daha duyarlı bireylerimiz bu çekirdek parçalarını yakınlarındaki toprak parçalarına parmaklarıyla bastırarak gömebilirler de demişti. Böylelikle yeni bir ağacın var olmasında bizim de payımız olmuş olacaktı… Erik kiraz kayısı ya da bir limon ağacının oluşması beni heyecanlandırmıştı. Oldum olası yeni oluşumlardan memnun olan bu yapım bu konunun ne kadarda önemli olduğunu bana hissettirdi.
 
Anlıyordum ki her sene milyonlarca fidana para harcayarak dikilen çam fidanlarından öte daha milli bir düşünceye sahip olmalıydık. Elimizdeki çekirdekleri toprakla buluşturmak yeterliydi bunun içinde… Çocuklarımıza ağaç dikmek fikri yanında geri dönüşüm konusunda da eğitim sağlarsak uygulamış olduğumuz eğitim anlayışında da bir bütünlük oluşturmuş olabileceğimizi düşünüyorum. Ülkelerin gelecek için tohuma ve bitkiye değer verdikleri bu felsefede bizimde kendi tohumlarımızı milli servet olarak elimizde tutmamız geleceğimize yapılan en güzel yatırım olduğunu düşünüyorum. Bol yeşil alan ve yaşanabilir bir doğa diliyorum. Dostça kalın…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ümmiye Yılmaz Erçevik Arşivi