
Bizim Oğlan Bina Okur, Döner Döner Yine Okur
Hatırlıyorum…lise dönemimde tam bir radyo koliktim. Çoğunlukla TRT FM dinlesem de bazen frekans değiştirdiğim de olurdu. Böyle bir frekans değişikliği esnasında canlı yayına telefon ile katılan bir dinleyici Grup Yorum’un Dağlara gel dağlara” parçasının çalınmasını istemişti. Birkaç istek ve sevdiklerine gönderme anonslarından sonra parça çalmaya başladı.
“Başına bir hal gelirse
Dağlar gel dağlara
Seni saklar vermez ele canım
Dağlara gel dağlara……”
Aradan çok geçmedi. Dağlara davet edenlere ikram kabilinden; askerde olduğunu belirten bir başka dinleyici de;
“Dağlar seni delik delik delerim
Kalbur alır toprağını elerim.
Sen bir kara koyun ben de bir kuzu
Sen döndükçe ardın sıra melerim…..” türküsünün çalınmasını istemişti..
Bugün aynı şekilde radyolar aracılığıyla müzik üzerinden benzer düetler yapılıyor mu bilmiyorum ama artık her iki parçaya yüklenen mananın “insanilik” alanını genişletecek alternatiflerini telaffuz edebilmeye ihtiyacımız var.
***
Lisans bitirme tezimin araştırması için Meclis kütüphanesinin tozunu yutmam gerekiyordu. Kütüphane görevlisi konumun ne olduğunu sorduğunda “Kürt Meselesi” cevabını vermiştim. Yüzüme “ne iş” dercesine donuk donuk bakınca “acaba marazi bir şey mi söyledim” diye tırsmadım desem yalan olur. Konu zaten kendi içinde korku kültürünü barındırıyordu, bir de o bakışı iadeye yeltenseydim tez bitmezdi sanırım.
Tez, Kürtlerin tarih içindeki sosyal, kültürel ve siyasal varlıklarından daha çok PKK’yı içerdiği halde adının “Kürt Meselesi” olmasını bugün garipsiyorum. Zira anlatım olarak PKK ve Kürt ayırımına dikkat edilmiş olunsa da isimlendirme niye öyle kaldı, bilmiyorum. Sanırım terörü bölgesel zannedip Kürt kimliği ile ilişkilendirmek bilinçaltımıza yerleşmiş refleksel bir tanımlama oldu. PKK, her ne kadar temel argümanlarını Kürt kimliğine odaklamış olsa da bu sorunu Kürtler üzerinden tartıştığımızda kaygan zeminde olanlara, zemine daha kuvvetli basma olanağı sağlamış oluyoruz. Bu haliyle ilan ettiği hedeflerine ulaşmak için toplumu yönlendirmesini hızlandırıp mefsedet ve şerli tarafını bin kılıyoruz. Hasbelkader, gerçekten Kürtlerin yekûnunun kişisel hak ve özgürlük taleplerini PKK ve DTP vasıtasıyla dillendirdikleri sabit bir gerçek olsaydı, söylenebilecek en oturaklı söz şu olurdu sanırım.” Davacının aptalı derdini mübaşire anlatır.”
***
PKK’nın nereden, nasıl ve ne amaçla yönlendirildiği, lojistik desteğini nerelerden sağladığı, Türk ve dünya kamuoyunu hangi yöntemlerle etkilediği gibi soruların cevabı iyi bilindiği gibi, terörün çözümü için neler yapılması gerektiği de çok iyi biliniyor.Çok iyi biliniyor dememin ardında bugün ile dünün kıyası yatmakta.
“Demokratik Açılım” adıyla ilan edilen ama içeriği hakkında tam bir malumat sahibi olmadığımızdan pek çoğumuzun ihtiyatla yaklaşmayı uygun gördüğü bir süreç var. Konuya tarihi ve sosyolojik açıdan uzak olanlara bu süreç “yeni ve ilk” gibi gelse de öyle değil. Enselerinde terör pişirilen insanların, sosyal, kültürel, ekonomik hak ve hürriyetlerinin genişletilmesi ve uygulanabilir kılınmasına dair çalışmalar hem şahıs hem de resmi ve sivil kurumlarca yıllardır yapılıyor. Rahmetli Özal tarafından GAP TV’de Kürtçe yayın yapılması isteği, rahmetli Adnan Kahveci’nin 1992’de hazırlayıp MGK toplantısında üzerinde konuşulan raporu, bugün yapılmaya çalışılanlardan çok farklı değil. (“Kürt kimliği ve dili hızla kabul edilerek, Kürtlerin siyasal hakları verilmelidir. Bu durum Türkiye’de demokrasiye ufuklar açmakla kalmayıp PKK gibi terör örgütlerine olan halk desteğini de kaldıracaktır.”A.Kahveci)
PKK, sosyal, ekonomik ve siyasal sahada bitirilmedikten sonra bitmiş olacak mıdır? Sorusunun cevabını arayan konunun uzmanı nice akademisyen de yıllar öncesinden bu alanlarda iyileştirmelere gidilmeden terörün bitirilemeyeceğinden söz etti durdu. Kürtler ile Türkler arasındaki kırılmaları önleyecek en etkin çözümün ortak din duygusunun ve vatandaşlık bilincinin güçlendirilmesinden geçtiği, ideolojik ayrışmalara ket vurabilmek için bölge halkının eğitimine önem verilmesi gerektiği…vs yazıldı, çizildi ve kısmen uygulandı.
Kürt kimliği üzerinden siyaset icra edenlerin samimiyetinin ne kadar tutarsız ve boş olduğu ortada olduğuna göre; acaba yetersiz de görülse tali yöntemlerle birlikte askeri yöntemlerle terörün bitirilemeyişine hâlâ şahit oluşumuzun sebebini, “iyileştirmeleri” uygulayanların samimiyetsizliğinde mi arayalım yoksa başka bir yerde mi?
PKK ve terörü dış kaynaklardan bağımsız düşünmek ve öylece ele almak en âlâsından safdillik olur. Bu sebeple ilk akla gelenlerden biri şu; Barack Obama 6 Nisan’da TBMM’de yaptığı konuşmada diğer konular yanında Kürt sorununa da değinerek bu konuda “iyileştirmeler” yapılmasını vurgulamıştı. Hatta tarihen de tecrübesi sabit olduğu haliyle Ermenistan ile Kürdistan(!) arasında nikah tazelemeye çalıştı.Şu halde İmralı’dan çizilen “yol haritası” bu iyileştirmenin neresinden geçiyor? ve ABD^nin Irak’tan çekileceği de terennüm edildiğine göre “yol haritaları” birbiriyle örtüşüyor mu?
Aynı perspektife “frengin hatırı olsun” diye masum görünüşlü çizilen bir başka yol haritası daha var mı? Sorusunu da eklersek umarız ki cevaplarını mevcut toprak parçası üzerinde aynı bayrağa sahipken alırız.
Aklımıza çöreklenen diğer nokta; “Dağa giden yolu kapatmadıktan sonra bu meseleyi nihai olarak çözmek mümkün değildir” diyen İlker Başbuğ paşanın sözlerinde. Kuvvetle ihtimal ki altı çizilen husus sosyo- ekonomik ve kültürel çözümlere ağırlık verilmesi gerektiği. Lakin bende yaptığı ilk çağrışım; Kürt olanlar bir yana Kürt olmayanları da Kürtçülüğe sevk edip militanlaştıran ideolojik zihniyetin giderilmesi gerekliliği. Bir diğeri ise, terörden nemalanan çıkar çarklarının dönmesinin engellenmesi. Hepimizce malumdur ki, savaşın ve terörün it”i tükenmez. Dolayısıyla kan ile beslenen kişi, kurum ve kuruluşlar olmuştur- olacaktır. Yani bu işin tamtamcısı, menfaat timi, silah taciri, etnik tüccarı geçmişte işgüzarlığını sergilediği gibi gelen ve gelecek olan açılımların da cini olup adam çarpmaya çalışacaktır.
Bu hamur çok su götürse de Asaf’ın bir dörtlüğü ile biz neticelendirelim.
“Geliyor sandığım gidiyor çıktı,
Başlıyor umduğum bitiyor çıktı,
Üstüne üstüne gittim, ne gidiş
Altına altına iniyor çıktı.”
Bu dörtlüğün ilk iki mısralarındaki yüklemlerin yerleriyle oynarsam, yılların serencamını “bizim oğlan bina okur, döner döner yine okur” “ şeklinde özetlemem gerekiyor. Aksi vaki olsaydı hiçbirimiz aynı manzara ile hâlâ teşrik-i mesai ediyor olmazdık.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.