Kürtler

 

Bu yazımda Kürtleri yazacağım. Aslında ne yazayım, nasıl yazayım, içimdeki duyguları yazabilir miyim bilmiyorum.

Bir kere şunu belirtmem gerekiyor, bu yazımda teknik anlamda Kürtleri anlatacak değilim. Bu konuda bir araştırmada yapmadım. Neticede Kürtler hakkında tarihi derin bilgilere de sahip değilim. Zaten antropolog da değilim onun için de teknik bir araştırma yapamam da, yapmaya kendimi yeterlide görmem.

 
Daha çok içimdeki doğrularla, kendi tespitlerimle bazı noktaları okuyucularımıza aktarmaya çalışacağım.

Evet, dostlar bir kere bizim şu PKK ile Kürtleri birbirinden keskin bir şekilde ayırmamız gerekiyor. Bunu Kürt Türk hepimiz yapmalıyız. İkincisi PKK’nın yaptığı iğrençlikleri Kürtlere yakıştırmamak gerekiyor.

Türkler Kürtleri bölücü olarak görmemeli, Kürtlerde Türkleri baskıcı, işgalci olarak görmemeli. Bizim ülkemiz Güneydoğu ya da Doğu Anadolu’da işgalci bir ülke değil. Biz oraları işgal etmedik, oradaki insanlarla birlikte buralar bizim bin yıllık yurdumuz. O insanlardan almadık biz oraları, o insanlarla birlikte Roma’dan aldık. Haçlıya karşı savaştık.  Bu konuda Prof. Dr. Ahmed Akgündüz’ün çok güzel bir araştırması var. Özellikle Yavuz Sultan Selim döneminde yaşanan birçok olaya ışık tutan araştırmaları bence çok önemli. Safaviler’e karşı Kürtlerin nasıl Osmanlının yanında yer aldığını çok güzel anlatıyor.   Şu ifadeler Prof Dr Akgündüz’e ait: Muhtelif fikir çevrelerinde Yavuz’un Kürtleri katliama tabi tuttuğu ve hatta onlar hakkında ağza alınmayacak ifadelerle dolu olan bir dörtlüğü olduğu ileri sürülmektedir. Bu doğru mudur? Elbette ki bu iddianın tam tersi doğrudur. Bunu şöyle açıklayabiliriz. Şöyle ki, Yavuz olmasaydı, bugün Doğu Anadolu’daki ehl-i sünnet olan Kürtler, Şî’a’nın tasallutu altında olurlardı.” 

Unutulmamalıdır ki o bölge yıllarca farklı unsurlarında bir arada yaşadığı bir coğrafyadır. Özellikle Süryaniler, Ermeniler ve Yahudiler Mardin’in, Hakkâri’nin, Van’ın, Diyarbakır’ın en önemli unsurlarıydı. Ve tabi kendilerine Alevi (yalnız ben o bölgedeki Alevilerin Batıdaki Alevilere benzemediğini gördüm. Sanki –yanılabilirim tabi- İslam dinine kendilerini tabi görmüyorlar. Din derken sanki Hıristiyanlıkla mistik unsurların birleştiği ayrı bir dinden bahsediyorlar.) diyen ve özellikle Tunceli bölgesinde yaşayan bir grupta bu azınlıkların ayrışma taleplerine hizmet etti. Ama bu ayrışma taleplerine ve batının pis oyunlarına yüz yıllarca o bölgenin sadık halkı olan Kürtler direndi ve taviz vermedi. Hep ülkemizin yanında yer aldılar. Emekli Korgeneral Hasan Kundakçı Paşanın (O bölgede bilinen ismiyle Tamburalı Paşa) yazmış olduğu “Güneydoğuda Unutulmayanlar” isimli kitabını okuyun göreceksiniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Kürtlerin Askerlerimize nasıl yardımcı olduğunu. Peki, ihanet hiç yok mu? Elbette var ama o bölgenin coğrafi, jeopolitik konumuna baktığınızda ihanetlerin az olduğunu, bölge insanının ülkemize sadık kaldığını anlıyorsunuz.

Ben askerliğimi Hakkâri Çukurca’da yaptım. Orada tekin olmayan gecelerde biz Kürt arkadaşlarımızla birlikteydik. Malatyalı İlyas’ı hiç unutmayacağım. Akşamları onun Kürtçe söylediği şarkıları hiç unutmayacağım. Bana çok soylu gelirdi bu türküler ve hala öyle düşünüyorum. O bizim biksicimizdi. Geceleri hazır kıta biksinin başında beklerdi. Malatyalı bir Kürt’tü. Türkçeyi Kürtçe kadar güzel konuşamazdı. Aynı şekilde Şırnaklı bir arkadaşımız vardı. Kendisi Şırnak’ta devlet hastanesinde sağlık görevlisiydi. O çok güzel Türkçe konuşuyordu. Dicle Üniversitesinde okumuş. Dört yıllık bölümü bitirdikten sonra Şırnak’ta göreve başlamış. Anestezi uzmanı olarak çalışıyormuş. Şırnak’ta doktorların çok az olduğundan bahsederdi. Bazı arkadaşlarımız onların Kürtçe konuşmasından çeşitli şakalar türetirlerdi. Ama haftalarca beraber time çıkarlardı Kürt arkadaşlarımızla. Hiçbir zaman en küçük bir ihanet dahi sezmemişlerdir, hatta akıllarına bile gelmemiştir. Karataş isimli bir Karakolumuz vardı, oraya bir baskın olmuş. Bir terörist vurulmuştu. Vuran Güneydoğu Anadolu Bölgesinden bir arkadaştı.

 

Ben bunu böyle ifade etmezsem yalan söylemiş olurum. İnanınız Ne Tugay komutanımız General Zeki Es Beyefendi, ne subaylarımız ne de astsubaylarımız Çukurca halkına karşı düşmanca yaklaşmıyordu. Narlı Köyünün okulunun çitsiz bahçesinde Türküm, Doğruyum, çalışkanım dizeleri ile andımızı okuduklarında o Kürt çocukları biz birkaç arkadaş gözümüz yaşlı dinlemiştik. Sonra İstiklal Marşı söylemişlerdi. İnanınız Derbent’in Değiş köyündeki çocuklarından hiç farklı değillerdi. Orada bir bayan, öğretmenlik yapıyordu. O bayan kendi başına Narlı Köyünde yaşıyordu ve ben O Öğretmen arkadaşa halkın zarar vermeyi düşündüğünü hiç zannetmiyorum.

 
Bir gün bir komutanımızla güncel konuları konuşuyorduk. Ben kendilerine silahlı kavgayı kazanmışız ama siyasi kavgayı kaybetmişiz demiştim. Bunu dememin temel nedeni Türklerinde Kürtlerinde PKK terör örgütü deyince herkesin aklına o bölgelerin gelmesidir.
 
Evet, dostlarım bizim kavgayı kaybettiğimiz yer işte orası, yani teröristlerle oradaki insanlarımızı birmiş gibi görmek noktası.

Ben o bölgedeki insanların bu ülkeye ihanet içerisinde olduklarını düşünmüyorum. Ama ekonomik sorunlar o insanları kaçakçı yapmış. Araziler çok küçük ve hep sarp. İnsanlar kaçakçılıkla geçinir olmuş. Dağların sarpları oralardaki insanlara rahat bir dünya sunmamış. Akıp giden Zap o bölgenin bahtını andırıyor sanki, akıp gidiyor.

O doğa, o görsel güzellikler devletimiz tarafından kazanılamamış. Ben oralarda Türkiye’nin yapması gereken çok şey olduğuna inanıyorum. Bölgede fabrika nerede ise hiç yok. Yahu yağ üretilmiyor, şeker üretilmiyor, sanayi yok, turizm yok, hayvancılık yok peki ne var, kaçakçılık var ve asker var. Tarım İl Müdürlüğü yok, Milli Eğitim Bakanlığı yok, Sağlık Bakanlığı yok, Kültür Bakanlığı yok. Her şey asker tarafından sağlanıyor. Ne bekliyorsunuz, oradaki kızlar, oralardaki gençler bizim yakaladığımız hayatı yakalamak istediklerinde suç mu işliyorlar? Olur mu böyle bir şey? Bu adaletli bir yaklaşım mı?

 
Neticede biraz insaf, Oralardaki insanları, Kürtleri düşman olarak görmeyi bırakmamız gerekiyor. Gördüğümüz her Kürt’ü terörist zannetmememiz gerekiyor. O insanlara çalışmayı öğretmemiz gerekiyor. Neden o bölgede sivil toplum yok, neden hükümet yok. Varsa yoksa askerler var. Bakın çocuklara eğitim veren dershaneler bile sivil değil. Biz kısa dönem arkadaşların bir hayali vardı; “Savaş İstemeyenler” isimli bir dernek kuralım diyorduk. Oralarda kültür Bakanlığını, Milli Eğitim Bakanlığını, STK’ları faaliyete geçirtelim. Bizim Selahattin Eyyübi’nin ordusunda, Anadolu’nun savunmasında, Kıbrıs’ta ve hatta PKK terörü ile savaşımızda hep birlikte olduğumuzu tekrardan hatırlamamız ve hatırlatmamız gerekiyor.

Bitlis’i, Hakkâri’yi, Tunceli’yi, Zaho’yu, Zap’ı Diyarbekir’i daha çok anlamamız gerekiyor diye düşünüyorum. Bir gün Çukurca’nın Irak sınırını da geçip Aktütün’e doğru geçen bölgesinde askerimizin bulunduğu Kavuşak isimli bir Bölgeye Tugay Komutanımız ve Hakkari’den gelen Tümen Komutanımızla gitmiştik. Orada yanmış köyler gördük. Oralardaki yaylalar, mezralar hep boşaltılmıştı. Yıllarca kahramanca savaşmış askerlerimizi görmüştüm. Rütbesi Yarbay olan bir komutanımız bize orada Fransa’nın PKK’ya neden çok destek verdiğini anlatmıştı. Eski Cumhurbaşkanının eşi bu bölgeden tehcirle giden bir Ermeni miymiş, Süryani miymiş bilmiyorum. İşte onun için Fransa bu bölgedeki teröristlere çok destek veriyormuş.  Bildiğim şey şu Kürt ile Türk kardeş, herkes bunu iyi bilsin. Düşmanımızda ortak bunu da bilsin. Bilsin ki kardeşine terörist muamelesi yapmasın, anlasın ki teröristlerin peşinden gitmesin. Allah bu ülkeye birlik dirlik versin.

Son olarak şunu söylüyorum; bugünlerde Gurp Tillo’yu dinleyin biraz. Anlamaya çalışın bin yılları aşıp gelen bizi biz yapan unsurları. Anlayın ki kendimize düşman olmayın.
 
 
 
 
Etiketler: Kürtler, Hükümetin Kürt Açılımı, Güneydoğu

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hamdi Bağcı Arşivi