ALLAH BÜYÜKTÜR, toplum küçüktür.

Romantik Edebiyat Ekolü’nün kurucusu ve roman dalında rehberim olan sevgili Victor Hugo’nun, herkesin sadece okuması değil, delik deşik etmesi gereken Notre Dame’ın Kamburu adlı muhteşem yapıtında Çingene kızı Esmeralda’ya sırılsıklam aşık olan Notre Dame kilisesinin başrahibi Claude Frollo’ya söylettiği şu sözler beni çok etkilemiştir: “Bazen karanlık öyle koyu olur ki, Tanrı’nın bizi görmediği yanılsamasına kapılırız.”

Bu yüzden insanlar, günah işlemek istedikleri zaman kapılarını kilitler, perdelerini indirirler. Bu onlara belirgin bir rahatlık verir. Kapanan kapı ve pencereler, vicdanlarının üzerine kapanmıştır sanki. Güya insanlar görmeyince, Tanrı da görmüyordur onları.

    Oysa daha içimizden ve daha bizden biri olan, “Kıyamete kadar gelecek olan bütün velilerin omuzları ayaklarımın altındadır.” diyen ve daha ilginç yanıyla söylersek, tasarrufu halen devam ettiği için zorda ve darda kalındığı vakit içtenlikle adı anılarak çağırıldığı yerde anında temessül ederek mağdura himmet eden büyük Allah dostu Abdülkadir Geylani’nin aktardığı şu sözler daha sarsıcıdır: “Kullar bir günaha niyetlenerek kimseler görmesin diye kapılarını kilitleyip perdelerini indirdiğinde, Allah şöyle nida eder: ‘Ey kulum! Senin gözünde halini görenlerin en değersizi ben miyim yoksa?’”

 Burada, “Bir kimse Allah’tan daha fazla ‘toplum’dan korkuyorsa, onu Allah’ın yerine ikame etmiş oluyor mu sorusu akla geliyor. Bu soruya “evet” yanıtını vermek, dehşetli bir durumdur. Size hiç kimse inanmaz. Daha doğrusu inanmak istemez. Hatta üzerine bir de esaslı bir azar işitirsiniz. Peki ya, “hayır” diye yanıtlamak içinizi rahatlatır mı? Ben bilmiyorum. “Allah rahimdir” diyebiliyorum yalnızca; ama gerçek şu ki, bu reel durumun, hakkında her birimizin kendini sıkı bir şekilde kontrol etmesi gereken anonim suçlarımızdan biri olduğunda hiçbir kuşkuya yer yoktur…

 Toplumu daha çok dikkate alan kimseler, devamlı çevrelerindeki insanların ağzına bakarlar. Gündüz onları, gece olunca içgüdülerini tatmin ederler; oysa yine Abdülkadir Geylani’ye göre toplumun Allah karşısındaki meseli aynen şöyledir: “Bir kral düşünün ki, adamın birini bir ırmağın yanı başındaki bir ağaca baş aşağı halde ve sıkıca bağlamıştır. Sonra da karşısına geçip mızrak ve oklarını hazırlamıştır. O andan itibaren ona istediği her kötülüğü ve eziyeti yapabilecek durumdadır değil mi? Öte yandan zavallı adamın çekeceği acıları birazcık olsun azaltmak için krala yalvarıp yakarmaktan başka bir seçeneği yoktur.”

 Demek oluyor ki, bütün insanlığın yerlerin, göklerin ve ikisi arasındaki her şeyi yönetmenin kendisine hiçbir ağırlık vermediği Yüce Sultan karşısında elleri ayakları bağlanmış aciz bir tek insandan farkı yoktur. Bir baharı bir çiçek kolaylığında yaratan o Şan sahibi Sultan için, bütün insanlığı yönlendirmekle bir tek kişiyi yönlendirmek arasında hiçbir fark yoktur. Bırakın bir toplumu, bütün insanlar bir araya gelse de size zarar vermek isteseler O’nun dilediğinden daha fazla zarar veremeyecekleri gibi, yine bütün o insanlar birleşerek size bir konuda yardımcı olmaya çalışsalar yine O’nun dilediğinden daha fazla yardımcı olamazlar. Namazın her hareketine başlangıç yapılmış olan “Allahu Ekber” sözünün bir anlamı da, “Allah’tan başka herkes ve her şey küçüktür, önemsizdir.” biçiminde olsa gerektir.

 Korkmak için geç oldu. Çünkü yazgılar yazılmış, kalemler kırılmıştır…  

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mert Aslan Arşivi