"DAHA EŞİT" OLMAK İSTİYORLAR


George Orwell’in “Animal Farm” adlı romanında geçen ünlü sözünü hatırlayalım: “Everybody is equal, but some are more equal.”
Güzel Türkçe’mize aynen şöyle çevirebiliriz: “Herkes eşittir; ancak bazıları daha eşittir.”
İnsanlar arasındaki sorunların, münakaşaların, kavgaların, hatta uluslar arasında çıkan savaşların pek çoğunun iletişim eksikliğinden kaynaklandığı, başka bir ifadeyle birer “iletişim kazası” olduğu kanısındayım. Birbirimizi anladığımızı, anlayabildiğimizi, anlamak istediğimizi hiç sanmıyorum.
Burada diğerini anlama konusunda en az istek taşıyanlar, özgürlük, demokrasi ve eşitlik için “devrim” yapacağına kendini inandırmış olanlardır. Kendilerini inandırdıklarını söylüyorum. Çünkü Taksim’de ve diğer iki üç kentte birkaç yüz kişilik gruplar halinde sokaklara dökülüp cırlak seslerle bağıran, gelen geçen araçların camlarını yumruklayıp indirmeye, polisle kavga edip araçlarını, belediye otobüslerini, hatta sivil araçları yakmaya çalışan belli bir parti üyelerinin ve arkaik komünist örgütlerin artıklarının halkta bir tabanı olmadığı için devrim yapma istek ve çabaları saçma bir fanteziden ibaret olsa da, kendileri çalıp kendileri oynadığı için buna inanmış görünüyorlar. Kumarda kaybedince masanın üstünden kazananın üzerine atlayan ahlaksız kumarbaz gibi davranıyorlar. Belki iyi insanlardır; ama halka ve millî iradeye saygıları yok!
Kelimelerle oynamayı ve mavra yapmayı çok iyi beceriyorlar… Sosyal ağlarda, sahip oldukları gazete ve TV’lerde yer alan haberlere bakılırsa, bütün ülkede isyan çıkmış, her yer cayır cayır yanıyor, yönetimin düşmesi de an meselesidir.
Bravo! Avrupa Parlamentosu’nun bazı saftirik üyelerini kandırmayı başarmışlar. Onlar da oturmuş, Türkiye hakkında bir karar alacaklarmış; ancak o karar her neyse, Türkiye’de yarın onu alıp onların müsait bir yerine sokacak, sonra da çekip suratlarına çarpacak kadar güçlü ve onurlu bir kamu yönetimi vardır.
Bu yönetimin dünyanın en büyük ekonomi küstahlarını bile yerlere yatıran küresel malî krizin şiddetli kasırgasına karşı ülkeyi korumayı başarmış olduğunu görmeyenlere Ecevit’in son iktidarında ekonominin tepe taklak olması için MGK’da Cumhurbaşkanı’nın Başbakan’ın yüzüne anayasa kitapçığını fırlatmış olmasının yeterli olduğunu hatırlatmakla yetiniyorum. Eğer Türkiye global malî krize bizim bu komik devrimcilerin de pek sevdiği eski düzene sadık bir siyasal ekibin yönetimde olduğu bir zamanda yakalanmış olsaydı, bugün hepimiz pisliğimizin içinde yüzüyorduk; fakat şimdi Taksim Meydanı’nda ve Gezi Parkı’nda kendi pisliği içinde yatıp kalkanlara bir şey olmazdı. Çünkü onların hemen hepsi millî gelirden en çok payı alan ailelerin çocuklarıdır. Zaten AB standartlarının üzerinde yaşadıkları için, ne AB üyeliği umurlarındadır, ne de yaşam kalitesinin yükselişi…
Onlar “demokrasi” istemiyor, “kendilerine demokrasi” istiyorlar. “Özgürlük” istemiyor, “herkesten daha fazla özgürlük” istiyorlar. “Mutlak eşitlik” istemiyor, “herkesten daha eşit” olmak istiyorlar. Kısacası, refah ve mutluluğa halkın ortak olduğu bugünlerden geri dönerek, örneğin uçağa sadece kendilerinin binebildiği, yurtdışında sadece kendilerinin okuyabildiği, tatillerde sadece kendilerinin başka ülkelere gidebildiği, devletin bütün anayasal kurumlarında birinci sınıf olup ülkenin geleceği hakkında tek söz sahibi oldukları o eski, güzel günlerin geri gelmesini istiyorlar. Bütün düşler gibi, bu da çok güzel ve masum; ama üzgünüz, olmaz. Çünkü Türk halkı artık öyle olsun istemiyor, sizi istemiyor, terbiyesini bozmak da istemiyor, sessizce seçim gününü bekliyor.     

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mert Aslan Arşivi