UÇURTMAYI VURUYORLAR!

‘Uçurtmayı Vurmasınlar’ filminde cezaevinde doğup büyüyen bir çocuğun hayatı ve onun gözünde cezaevi koşulları anlatılıyordu. Beş yaşındaki bir çocuğun gözüyle kadınlar hapishanesinin ve sevginin öyküsü. Küçük Barış'ın (Ozan Bilen) bu dört duvar arasında ne suçu vardır ki? Oysa esrardan tutuklanan annesi değil midir suçlu olan? Filmde, Barış henüz algılayamadığı bir garip dünyanın içinde, her yanı soğuk ve sağır duvarlarla çevrili bir hapishane avlusunda gökyüzünü ve özgürlük uçurtmalarını gözlüyor İnci Abla’sı (Nur Sürer), Özgürlüğüne kavuştuktan sonra bir gün uçurtma olup geri döneceğine dair söz veriyor. Film bir çok festivalden ödülle dönmüştü çıktığı sene. Yetkililerin izlemesi gerektiğini düşündüğüm bir film.

Asıl değinmek istediğim konu, geçtiğimiz günlerde Bakırköy Cumhuriyet Savcısı Fuat Arı, Türkiye’de anneleriyle beraber cezaevinde yaşayan 500 çocuğun olduğunu açıkladı. Üstelik çoğu 3-6 yaş grubu arasında. Belki sıradan görülebilir hatta ajanslardan hızlı bir şekilde geçiştirilen bir haber olabilir ama üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir konu. Oyun oynama çağlarında olup ve okula başlama hazırlığında olması gereken bu küçük bedenlerin o soğuk duvarların arasında ne işleri var? Bu, ileriki yıllarda psikolojilerini, hayatı algılayış biçimlerini nasıl etkiler bunu düşünüp te kendine dert edinen var mı? Aslında göz göre göre Türkiye’nin geleceğini hapsediyoruz o dört duvar arasında. Bu konuyla ilgili çok ciddi bir çalışmanın yapılması gerekiyor.

Diren İnce Memed

Mutlaka hepimiz bir kitabını okumuşuzdur yılların efsane romancısı Yaşar Kemal’in. Ben ilk kez ortaokul son sınıfta yani 2006 yılında ‘Yer Demir Gök Bakır’ kitabıyla tanıdım onu. Öğretmenlerim okumamız için önerdiğinde sadece ders geçmek ve yüksek not almak için okumazdım usta çınarı, severek ilgiyle okurdum. Adana’yla, Çukurova’yla, pamuk tarlalarıyla kısacası Anadolu’nun tüm zenginlikleriyle tanıştırdı bizi. Hiç gitmemiş olsak bile hep hissettirdi o topraklardaki bereketi, mutluğu, huzuru. Eserlerinde pek çok Anadolu hikayesinden, efsanelerinden beslendi. İlk romanı ‘İnce Memed’ ile gönüllere taht kurdu. Ardından İnce Memed 2-3-4’ü yazdı. Halen PEN Yazarlar Derneği üyeliğine devam eden usta yazar Yaşar Kemal, Türkiye’de Nobel edebiyat ödülüne aday gösterilen ilk romancımız. Bir süre siyasetle de ilgilendi ama etnik kimliğini hiçbir zaman tartışma konusu yapmadı. Her kesimden okuyucuya seslendi ve soranlara röportajlarında, programlarda ‘Ben Türkiyeli Kürt bir yazarım’ deme cesaretini gösterdi 1960’lı yıllarda. Kendisini sosyalist bir edebiyatçı olarak tanımladı. Her zaman insanın emeğinin güzelliğinden, değerliliğinden, işçilerden bahsetti eserlerinde. Hatta bir defasında ‘’Halka kim zulmediyorsa, etmişse, halkı kim eziyor, ezmişse, onu kim sömürmüş, sömürüyorsa, feodalite mi, burjuvazi mi. Halkın mutluluğunun önüne kim geçiyorsa ben sanatımla ve bütün hayatımla onun karşısındayım. Ben etle kemik nasıl birbirinden ayrılmazsa, sanatımın halktan ayrılmamasını isterim. Bu çağda halktan kopmuş bir sanata inanmıyorum’’ Demişti.

Eserleri tüm Dünya’da kırktan fazla dile çevrildi ve yurt dışında  yüz kırk defa basımı yapıldı.

İşte  değerli yazarımız Türk edebiyatında yeri kolay doldurulamayacak usta yazar Yaşar Kemal bu günlerde İstanbul Tıp Fakültesinde tedavi görüyor. İnanıyorum ki yeniden sağlığına kavuşup bizlere bizi en iyi şekilde anlatan daha nice eserler verecektir. O yüzden Yaşar Kemal’e acil şifalar dileyip ‘Diren İnce Memed’ diyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yusuf Karakaş Arşivi