“Uyuyan dev”i uyandıran ve siyasi literatüre “savaş” ya da sadece bir “bombalama” olarak geçen Pearl Harbour hakkında pek çok şey söylendi. Dünya Ticaret Merkezi ve Pentegon’a yapılan 11 Eylül saldırılarını Pearl Harbour’a vardıran hafıza sürecinden, Amerikan gücünü ve sempatizanlığını öne çıkaran filmlere kadar çeşitli algılamalara yoldaşlık etti. Saldırılarda aranan benzerliğin düşünsel olarak varabileceği en kestirme nokta efsanevilik ise, beyaz perdeye yansıtılan yanının son durağı da geçici bir seyir keyfidir. Bu keyfin en bilinenleri 1970 yapımı Amerikan-Japon filmi Tora! Tora! Tora! ve 2001 yapımı Amerikan filmi Pearl Harbor. 2001 yapımı son seyirlik, savaş tutkusu ağır basan genç bir pilotun aynı tutku ile yaşadığı çetrefilli bir aşk öyküsü üzerine kurgulandı
Tarihi bir vakıayı bütün olarak görmek isteyenlerin yetinemeyeceği filmin sahneleri ardında görünmeyen bir başka tutku daha vardı….Denizin derinlerine gömülen ve işgal edilen bir tutku….Hazine tutkusu. Bugün bu tutku petrol ve çeşitli yeraltı kaynakları gibi materyallere ve bunları boca etmeyi sağlayacak stratejiler üzerine konumlandırılsa da, sahip olma dürtüsünün insanın ve yönetimlerin bünyesinde yapabileceği aşınmaya kısmi bir misal olsun, diyerek geriye dönük bir okuma yapalım.
***
Pearl Harbour’un ani baskına uğramasından sonra, Japon ordusu Manila’ya yaklaşmaktaydı. Manila’da muhasara altında kalan kuvvetlerle irtibat sadece denizaltı gemileri vasıtasıyla yapılabiliyordu. Trout isimli gemi, Pearl Harbour denizaltı üssünden aldığı malzeme ile hareket etmişti. Manila’ya ulaşıp yükünü boşalttıktan sonra, gemi bu defa bambaşka bir yük aldı. Yükü Filipin Hazinesi yani 2 ton külçe altın ve 8 ton gümüş Filipin parası ” peso” lardı.
Bu paranın Japonların eline geçmesi önlenmeliydi. Geminin geri dönüş seyri de çok tehlikeli görüldüğünden para ya imha edilmeli ya da kaçırılmalıydı. Paraların, önce dinamitlerle tahribi düşünüldüyse de bu fikrin yerine bunların denize dökülmesi fikri daha uygun bulundu. Caballo Körfezi bu fikir için ideal bir yerdi.Hazine, denize dökülmeden önce 2 bin adetlik pesolar halinde torbalara dolduruldu. Yaklaşık 10 bin lira değerindeki her torba, tahta sandıklara yerleştirildi.Her sandıkta 3 torba bulunuyordu. Bu çalışmalar Japonların taarruzundan korunulmuş olmak için süratle ve daima gece vakti yapıldı.Saldırıların en kargaşalı olduğu anda denize 17 milyon peso döküldü. Artık 8,5 milyon dolar kıymetindeki gümüş para denizin dibine havale edilmişti.
Japonlar, Manila’yı işgal ettikleri sırada Amerikan donanmasına ait Canopus isimli denizaltı gemisi ile Pigres isimli denizaltı kurtarma gemisinin bir kısım mürettebatını da esir almışlardı. Barakalarda yaşamaya icbar edilen bu mürettebattan 6 kişi kamp komutanı tarafından dalış görevi için Manila’ya gönderilecekti. Bu görev esir dalgıçlar için kaçmaları veya sabotaj yapmaları için iyi bir fırsat olarak görüldü. Hazinenin varlığından evvelden haberdar olan Japonların amacı, batık Filipin hazinesini bulmaktı. Dalışlara başlatılan Amerikalı esirler günde yalnız bir sandık çıkarmaktaydılar. Sandıkları denizin dibinde kısmen hasara uğratarak, içlerindeki paraların bir kısmının dökülmesine sebep oluyorlardı. Diğer taraftan, çok kıymetli olan gümüş pesoları çalmakta, bu şekilde kendilerine yiyecek ve giyecek satın almaktaydılar. İçinde bulundukları şartlara kıyasen bu tutumlarını “meşru hırsızlık” olarak değerlendiren Amerikalı esirler, civar esir kamplarında bulunan 300 Amerikalı esir arasında ağır hasta olanlara gizlice ilaç bile temin edebiliyorlardı.
Gün geçtikçe Japonların bu dalışlara alâkasının azalmış olmasından dolayı pesoları kaçırmak hayli kolaylaşmıştı. Aralarında anlaştıkları üzere; dalgıç elinde bulunan torbayı pesolarla doldurduktan sonra yukarıdan sarkıtılmış bir halata bağlıyor ve yukarı çıkarken beraberinde getiriyordu. Yalnız, denizin yüzeyine yaklaşıldığında aralarında parola olan özel işareti bekliyorlardı..Eğer işaret verilmezse torbayı dibe bırakıyorlardı.Bu şekilde dalgıçların günde 5 bin peso kaçırdıkları oldu. Bir gün kendilerini hayli şaşırtan bir olayla karşılaştılar. Dalgıçlardan biri kemerine bir miktar para yerleştirmiş olarak tekneye dönmüştü. Yanlarında ise bir Japon vardı. Birden paralar yere dökülünce dalgıç, Japon’un kendisini hırpalayacağından endişe ettiyse de, Japon paraların bir kısmını avuçlayıp cebine doldurdu ve oradan uzaklaştı.
***
Amerikalılar 2.5 ayda yalnız 97 sandık çıkarmıştı ve bu sandıklardaki pesoların değeri ancak 220.000 dolardı. Hâlbuki dipte milyonlar yatıyordu. Esir dalgıçların gevşekliği ve şüpheler üzerine Japonlar hazinenin geri kalan kısmını Moro dalgıçlarına vazife ettiler ve Ekim 1942’ye kadar 700.000 dolar değerinde gümüş çıkardılar. Tüm çıkarılan pesoların değeri 1 milyon dolarlık gümüş ediyordu.
1944 yılında Amerikalılar, Japonları Pasifik’teki adalardan sürdüler ve Pearl Harbour’un hıncı içinde Filipinlere kadar ilerlediler. 4 Şubat’ta Filipinler tamamen işgal edildi. Mart 1945 tarihinde Amerikan deniz kuvvetlerine ait Teak isimli dalgıç gemisi hazineyi çıkarmaya tahsis edildi. Fakat bulunanlar esas hazineye nazaran çok cüz’i kalıyordu. Teak’ın çalışmaları 12 Kasım’a kadar devam etti ve bu müddet zarfında 3.000.000 peso bulunabildi. Savaşın bitmesi üzerine ise ABD dalışları durdurdu.
Bir kısmı, Amerikan ve Japon güçleri arasında heba edilen Filipin hazinesinin, yârenlik ettiği mavi sularda 1970’li yıllara dek varlığını devam ettirdiği kesin ise de, Cabollo Körfezi’nde değeri 5 milyon dolar civarında olan gümüş hazinenin günden güne kumlara gömülüp gömülmediği hususu, bugün meçhullüğünü devam ettiriyor…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.