
Duru...
Duru, elinde telefonu, yüreğinnde huzursuz sesleriyle yatağını kennarıda oturuyordu. Yorgun kalbi, artık iyi bir şey olmasını umut ediyor, açık yaralarınn kapanmasını diliyordu. Karşısında duran yatağa baktı. Küskündü. Kızgındı. Her baktığında ona deniz’i anımsattığı için hiddetinin sebebi sayıyordu.
Bir yandanda onu özleyişi canını acıtıyordu. Bu oda iki kardeşin mahseni gibiydi. Kavgalar, kızgınlıklar, sevinçler hüzünler, neşeler bu odada nefes almıştı. Duvarlara, masaya, yataklara, nevresimlere, perdeye paylaşılanlar bulaşmıştı. Duru onlara her baktığında kendini eksik hissediyordu. Yarım kalınmışlığın acıtmasının yanında, acizlik ve çaresizlik hissi kalbini daraltıyordu.
Duru’ya dışarıdan her bakan, dominant, kuralcı, ayrıntılara önem veren ve en doğruyu yapan birisi olarak tnaımlardı. Anne babasını mutlu edebilmek için takındığı maskeleri vardı. Üzülsede belli etmez, başkalarını mutlu etmek için onların fikir ve duygularını kabul edip, onaylardı. Hatta bazen sahiplenir, kendini kandırışına kendide inanırdı.
Kardeşinin gidişine kızgındı. Öyle olması gerekiyordu. Evdeki o duruma ayak uydurmuştu. Oysa sol yanında kırgınlığı vardı. Saklamalıydı. Kırgınlık özlemi barındırıdı. Reddedişte ve kesip atışta kavuşabilme umudu olamazdı.
Kafası karmakarışıktı. Bir yanda ailesinin hissettikleri ve istedikleri, diğer taraf küçücük katdeşi vardı. Karar vermeliydi. Telefon elinde, odada bir aşağı, bir yukarı gidiyordu. Duvarda duran posterlerden bir tanesi aniden duvardan sıyrılıp, yere düştü. Kardeşinin en sevdiği şarkıcının posteri!..
İki elinin arasında duran kağıt parçası, kalbinde depremler yaratmıştı. Sarsıntılar durmuyordu. Kalbinin duvarları yerle bir olmuş, camı çerçeves,parçalanmıştı. Kırık dökük cam parçaları içine batıyordu. Can kırıkları, cam kırıklarına karışınca bir çığlık duyuldu. Ağlıyordu. Elindeki adama bakıyordu. Onu oraya asmak için ne tartışmalar yaşanmıştı. Kaç defa, indirsede, kardeşi yerine yeniden asmıştı.
Beni çağırıyor, beni çağırıyor. Süpürgesiz cadım… acaba başına bir şey mi geldi orada? Kötü davrenene mı oldu? Canı mı acıyor?..
Hiç düşünmeden yatağın üzerinde bıraktığı telefonunu aldı. Gece gönderilen kısa mesajı buldu. “lütfen acil arayın. Deniz ile ilgili.” Diye yazıyordu. Bir kez daha okuyor, bir yandna gözlerinden süzülenleri bir hışımla siliyordu. Menüden arama tuşuna bastı.
İyi… günler…
Duru hanım, sizsiniz değil mi?
Şey… evet benim.
Sizinle acil görüşmem gerekli...
Sizi tanımıyorum. Numaramı nereden aldınız?
Ben emine hanımın avukatıyım.
Emine hanım?
Deniz hanımın, kardeşinizin koğuş arkadşı…
Deniz… deniz.. koğuş.. ne diyorsunuz siz.
Lütfen sakin olun. Ağlamayın.
Ama… bu nasıl olur.
Maalesef. bir bardak su için lütfen.
Bi bi saniye. Ben sizi birazdan arayabilir miyim? Bi dk.. bi dakka.
Tabi. Ama hemen arayınız lütfen. Durum ciddi.
Ciddi? Deniz’e bir şey mi oldu? Lütfen söyleyin? Bir şey mi oldu?
Yok kardeşiniz iyi. Fiziksel olarak gayet iyi ama..
Ama?
Ruhsal olarak bilemem. Hemen onu oaradan çıkartmamnın yollarını bulmalıyız.
Şey. Ben adınızı soramadım
Hikmet ben.
Hikmet bey, deniz neden orada? Nedeni biraz uzun ama duru hanım, kardeşiniz şu an orada sahte kimlikle bulunmakta…
Nasıl yani? Ceza evinde?
Evet. Eğer durumu aydınlatırsanız, yaşı küçük olduğu için, en azından şu anki alabileciği cezasından daha az alır. En azından tutuksuz yargılanır.
Anladım. Peki ben ne yapabilirim. Kafam karıştı. Yani,,, yani ben ne yapıcam... nereye başvurucam. Ya kusura bakmayın beynim durdu resmen.
Yok anlıyorum ben sizi. Sakin olunuz. Suyunuzu içtiniz umarım.
Evet.
Sonra arayım dediniz ya ondan sordum.
Gerek kalmadı. Duygularım karma karışık şu an. Onu çok özledim. Çok kızgınım ama daha çok kırgınım…
Ama o sizin kardeşiniz…
Evet. Evet. Ne yapmam gerekiyor. Siz onu hemen söyleyin.
Ev adresinizi bana kısa mesajla gönderebilir misiniz?
Neden
Emine hanım, deniz hanımı ikna etmiş bir mektup yazma hususunda. Ama siz o evinizden taşınmışsınız.
Mektup mu? Hayır hala yanı evdeyiz.
Baban onu reddedince ikemetgahını iptal ettirdi. Gittikten sonra hastanelerde ve karakollarda kendisini bulamayınca…
Anlıyorum…
Mektup ne için…
İmdat çağrısı için.
O kadar mı kötü durumu? Ah yavrum benim.. ah ne halde şimdi…
Merak etmeyin. Emine hanım onu koruyup kolluyor.
Ama orası hapishane, okul yurdu değilki… O kapalı kalamaz… O kadar insanla aynı yerde kalamaz..
Eğer adresinizi verirseniz ben hemen mektubu getireyim.
Siz de mi?
Evet. Tabi, tabi hemen.
Çok teşekkür ederim.
Ben… ben teşekkür ederim.
Kendinize iyi bakın. Unutmayın deniz hanımın size ihtiyacı var. Ne yapmışsa yapsın o sizin kardeşiniz.
Ben… ben size minnettarım. Çok..
Bir şey yapmadım henüz deniz hanım için. Onu yanınızda görene dek de henüz hiçbir şey yapmamış sayılırım.
Siz çok iyi birisiniz. Allah sizi korusun.
Sizi de…
Görüşmek üzre…
Görüşmek dileğiyle.
Duru telefonu kapattığında, sol yanında bir serinlik hissetmişti. Çığlıklar yükseliyordu, sevince umauda dair sözcükler çağıldıyordu. Bir anda bir ses duyuldu posterin yanı başındaydı yine. Kıyamadığı küçüğü kimlerin eline düşmüştü. Hapishaneydi. Ne yapardı oralarda. Ağladı ağladı. Sonra çalan kapı sesiyle irkildi. Annesi küçük kardeşini parktan getirmişti. Hemen banyoyo koştu. Yüzünü yıkadı. Alel acele merdivenlerden aşağı indi. Kolunu tutarak kapıyı açtı.
Kızım nerdesin. Kardeşinle ağaç olduk. Ne kadar sorumsuzsun.
Geldim ya anne.
Senin koluna ne oldu.
Düştüm.
Bakıyım… bir şey yok gibi. Ağladın mı sen?
Hayır!..
Doğru söyle ne oldu!..
Anlatırım ama önce bir mesaj göndermem gerekli.
Ne mesejı?..
Geliyorum!..
Durui çocukluğunun tek tanığı kardeşini, kapalı kısıtlı olduğu yerden kurtarmak için ona el uzatmıştı. Heyecan ve korku içinde basamakları ikişer ikişer çıkıp odasına gitmişti. Mabedinde, ona uzanacak sevgi taneciklerinin ilk parçasını göndermişti.
Mesajı yazıp yollamış, hemen annesinin yanına inmişti. Babsı gelmeden bütün olanları anlatmalıydı. Önce annesini ikna edicekti. Yavru kuş yuvasına dönmeliydi. Biliyordu yaralıydı. Kendi yaralarını hiçe sayıp, onunklileri sarıp sarmalıydı. Onun can yongasını, iyileştirmeli, sevgisiyle şifa vermeliydi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.