
Elif Öztürk
SEVGİ YOLU
Yayınlanma:
Masanın üzerine boş şişeler dizilmişti. İçindekileri kadehe her döküldüğünde, yerine anılar yerleşiyordu. Eskiden kalma ne varsa yerine doldurmuştu. Boşalam her kadehte uzak bir şehre gidilmişti. Bir tek kahramanlı hikayeler anlatılmıştı. Gece uzun geçmişti. Gidilen bir çok şehir, anlatılan bir çok öykü olmuştu.
İçilen her yudumda söylenen bir tek kelime vardı:
Keşke!
Keşke’ler ile başlayan cümleler duyuluyordu. Gözlerinden pişmanlık akıyordu. Dudağında yarım bir şarkı takılı kalmıştı. Yüreğinde kırgınlıklar birikiyordu.
Her zaman olduğu gibi yine alkolün yanında madde aldı. Başka bir aleme dalmaya başladı. Pişmanlıkların olmadığı, hataların yer almadığı, keşkelerin yüzüne tokat gibi çarpmadığı bir dünyada idi. Her şeyin pespembe olduğu bir alemde yaşıyordu. Tatlı bir sarhoşluğun içindeydi. Aldığı maddenin tesirindeydi. Her şey güzel görünebilirdi. Yapamayacağı hiçbir şey yoktu. Dünyayı ateşe verebilirdi. Sevgilisinin kapısına dayanabilirdi. Madde kullanmaya eski sevgilisi yüzünden başlamıştı. Onu unutabilmeyi umut ediyordu. Terk edişini hafızasından siliyordu. Bu vakitlerde aldatılışını hatırlamıyordu.
Elindeki kadehe biraz daha alkol koydu. Son şişede bitmişti. Bir iki yudum aldı. Göz kapakları düşmek üzereydi. Bir yudum daha alamadan olduğu yerde sızıp kaldı. Elindeki kadeh kül tablasının üzerine devrildi. Kül tablanın içindekiler koltuğun üçerine saçıldı. Tablanın içinde yanmakta olan bir sigara vardı. Önce etrafa yayılan fotoğraflar tutuştu. Sonra koltuk alev aldı.
Sigara dumanına, yanan koltuğun dumanı karıştı. Odadaki nikotin kokusunun üzerine is kokusu karıştı. Kendinden geçen gencin hiçbir şeyden haberi yoktu. Evin her yanına is kokusu ve duman yayılıyordu. Alevler perdeye ulaşmıştı. Dumanları fark eden annesi bir telaşla odadan içeriye girdi. Alevlerin arasında baygın halde yatan oğlunu gördü. Korku ve panik içinde oğluna ulaşmaya çalıştı. Olmuyordu. Alevler öyle büyüktü ki oğlunu çekip alamıyordu. Şaşkınlık içindeydi. Hemen telefona yöneldi. Önce bir ambulans çağırdı. Elinde telefon ahizesi ağlıyordu. Sinirleri altüst olmuştu.
Büyüyen alevler odadan taşmaya başlamıştı. Eline geçirdiği bir kovanın içine su doldurdu. Bir hızla götürüp alevlerin üzerine döktü. Yerde boylu boyunca yatan oğlunu gördükçe ağlaması artıyordu. Bir eliyle gözyaşlarını siliyor diğer eliyle su dolduruyor, kovayı taşıyor, alevlerin üzerine su döküyordu. Görevliler gelene kadar su dökmeye devam etti,Yarım saat sonra komşuların çağırdığı itfaiye görevlileri geldi. Pencerenin camı kırarak yangına müdahale edilmişti. Genci hemen ambulansa taşıyıp oksijen tüpüne bağlamışlardı. Apar topar acile götürüldü.
Hastaneye ulaşır ulaşılmaz hemen genç müşade altında kan ve idrar örnekleri alındı. Bir kaç test yapıldı. Doktor hemen muayene etti. Gencin bir çok yeride yanmıştı. Çok şükür derin yanıkları yoktu. Onarılmaz yaraları yoktu. Korkulan olmamıştı. Yapılan testlerin sonucunda gencin kanında karbondioksit gazı bulunmuştu. Bunun yanında yüksek dozda alkol ve uyuşturucu vardı. Büyük bir badire atlatılmış, ölümden dönmüştü.
Güneş doğmak üzereydi. Genci bir odaya almışlardı. Odada iki yatak vardı. Diğer yatakta orta yaşlı bir adam yatmaktaydı. Elindeki kitabı okuyor bir yandan da göz ucuyla gence bakıyordu. Bir hemşire geldi. Genç adama bir serum taktı. Sonra uyuyan genci uyandırdı.
Gözlerini aralayan genç boş bir ifadeyle etrafına bakmaya başladı. Nerde olduğunu bilmiyordu. En son hatırladı elindeki kadehti. Ellerine baktı. Kollarında göz gezdirdi. Uyuşturucunun bıraktığı iğne izleri vardı. Koluna bir iğne takılmıştı. Hastane de olduğunu anlamıştı. Buraya nasıl gelmişti, kim getirmişti? Bilmiyordu. Yatağında doğrulup oturdu. Gözleri koluna takılmıştı. Bir iğne izlerine, bir de koluna takılan iğneye bakıyordu. Bir tanesi hayata döndürmek için takılmıştı, diğeri ise hayatını söndürmek için iz bırakmıştı. Bu iz sinir sistemini zayıflatmış, hatta ağır hasar vermişti. Fiziki ve psikolojik dengesini bozmuş, algılama yeteneğine tahrip etmişti.
En son noktaya gelmişti. Dipteydi. En dibe düşmüştü. Canı yanınca anlamıştı. Dokunduğu teri acıyordu. Yüreği kaba derisinden daha çok acıyordu. Aldatmaca oyunu sona ermişti. Unutmaya bağlanmış kuralları yerle bir olmuştu. Anılarını unutmak için başladığı maddeyle amacına ulaşmıştı. Anılarının yanında yarınlarını ve kendini de unutmuştu. Yattığı yatakta acıyan canıyla kendinden nefret etti. Bu kadar iradesiz olduğuna isyan etti. Hayatına bu kadar nankör olduğu için kendine kızıyordu.
Bir doktor odaya girdi. Elinde bir dosyayı tutuyordu. Gence doğru yöneldi. Bir ilaç verdi. Ardından bir ilaç uzattı. Genç adam halinden utanıyordu. Uzatılan ilacı aldı ve yuttu. Ardından suyu yudumladı. Doktora “Bana yardım et. Kurtulmak istiyorum.” dedi. Doktor bağımlı gence baktı. Şaşırmıştı. İstediği zor bir şeydi. Bu derece bağımlı olup da henüz bırakanı görmemişti. “Burada yatmam, eve çıkmak istiyorum. Ne ilaç gerekiyorsa ver.” diyerek ekledi. Doktor onaylar gibi başını salladı.
Öğleden sonra genç hastaneden taburcu edildi. Yanıkları için merhem, uyuşturucu krizine girerse diye birkaç sakinleştirici ve birkaç vitamin verilmişti. Yanında annesiyle evin yolunu tuttu. Annesi bırakabileceğine hiç ihtimal vermiyordu. Oğluna inanamıyor, ona güvenmiyordu. Eve gider gitmez doğru yatağına giden genç adam, hemen uyumak istedi.
Sabah uyandığında yatağından kalkmak istemedi. Kendini yorgun hissediyordu. Vücudu dingindi. Rahatlamış ve ferahlamıştı. Beyni yorgundu. Zihni karanlıktan aydınlığa koşan bir tavşan gibiydi. Telaşlı ,ürkek ve tedirgin bir tavşandı! “Krize girerim.” diye korkuyordu. Yoksunluk anında ne yapar bilmiyordu. Başaramamq ihtimalini düşünüyordu. Başka çaresi yoktu. Hayatını bir hiç uğruna yitirmeyecekti. Karar vermişti. Bir daha kullanmayacaktı. Yatağından kalktı. Banyoya gidip elini yüzünü yıkadı. Kalbi huzur içindeydi. Aynada aksine baktı. Yüzü soluktu. Gözlerinin altı çökmüştü. Uzun zamandır yüzüne bakmadığını fark etti.
Mutfağa gitti.Annesi kahvaltı hazırlıyordu. Bıkkın ve yorgun görünüyordu. Onu ne kadar çok üzdüğünü anladı. Küçük bir çocuk gibi boynuna sarıldı. “Bana yardım et anne. Kurtulmak istiyorum. Bu son vukuatım olacak. Sana söz veriyorum.” dedi. Annesi oğluna kıyamadı. “Ne istiyorsan yaparım. Yeter ki sen bitti de. Temizlenmek istiyorum de. Ben hep yanındayım yavrum” dedi. Anne oğul ağlamaya başladılar. Çok sürmeden yağmur bulutlarını dağıtıp masaya oturdular. Kahvaltılarını yaptılar. Sonra annesi masayı toplamaya başladı. Genç adam televizyon seyrediyordu. Ardından annesi ev işi yapmaya başlamıştı. Evi süpürmüş, silmiş, tozları almıştı. Yorulmuştu. Yinede biraz olsun aklı dağılmıştı. Üzerine yüklenen stresi atmıştı.
Annesi ev işi yaparken genç adam kadın programı seyrediyordu. Birden ellerline ve ayaklarına kramp girmeye başladı. Bütün eklem yerlerinde ağrılar başladı. Masanın üzerinde kara Fatmalar gezindiğini görmeye, çığlık çığlığa bağırmaya başladı. Oğlunun feryatlarını duyan annesi mutfağa koştu. Oğlu madde krizine girmişti. Hemen doktorun verdiği ilaçlardan getirip içirdi. Bir kaç dakika sonra bağırması sona erdi. Yarı baygın uyku halinde olan oğlunu yerden kaldırıp yatağına götürdü. Genç adam uykuya daldı. Oğlunun uyuduğunu gören kadın içinden bir “Oh!” çekti. Rahatlamıştı.
Günler ardı ardına geçiyordu. Genç adamın geçirdiği krizlerin sayısı azalıyordu. Hastaneden çıkalı bir hafta olmuştu. Genç adam beklenmediği kadar iradeli çıkmıştı. Çok zorlanıyordu. Madde almamak için direniyordu. Savaşı kazanmak için ne gerekiyorsa yapacaktı. Böyle çok mutluydu. Temizlenmeye başlamıştı.
Haftalar haftaları kovalıyordu. Genç adam bir buçuk aydır hiç madde almamıştı. Yüzünün rengi canlanmış, yanakları pembemsi bir hal almıştı. Eskisi gibi sinirli değildi. Söylenenleri daha iyi anlıyor, fikir yürütebiliyor, sorulan sorulara mantıklı cevaplar veriyordu. Kendindeki bu değişime inanamıyordu. Genç adam her gece Allah’a şükrediyordu. “Her şerde bir hayır varmış, eğer yangın çıkmasaydı beklide kurtulamayacaktım” diye düşünüyordu. Allah, ona ikinci bir şans vermişti. Bu şansı iyi değerlendirmek istiyordu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.