YASA(K)LAR KİMİN İÇİN?

            Sirkeci Garı’nın bekleme salonu her zamanki gibi yine ana baba günüydü. Gidip gelen yolculardan çok, garın denize bakan tarafında bulunan nakliyeciler pazarında iş bekleyen kamyoncular ve onlara iş vermeye çalışan nakliyecilerin yüksek sesle konuşmaları ve dışarıdaki sıcak havadan korunmak için sığındıkları garın bekleme salonunda oluşturdukları kargaşa dikkatleri çekiyordu. İstanbul’un Temmuz sıcağından kaçan herkes adeta bu bekleme salonuna doluşmuş gibiydi. Kalabalığı biraz da az ötedeki kalkış peronlarında çekimi yapılan filme olan merak artırmışa benziyordu.

Taş bina, civardaki bina kispetine bürünmüş beton yığınlarına nazaran daha serin olduğu için benim gibi dışarıdan gelip geçmekte olan sıcaktan bunalmış insanların da soluklanma yeri olarak tercih ettikleri bir yer olmalıydı ki kısa süreli konaklayanları da burada görmek mümkündü.

            Binanın deniz tarafındaki kapısından, sırtında semeri ile birlikte yorgun bir adam içeriye giriyordu. İçeriye girer girmez hemen sağ taraftaki banklardan birisine yanaşıyor, sırtındaki semeri çıkararak sert bir şekilde yere bırakıyor ve oradaki bankın üzerine oturuyordu. Sırtındaki arkalıktan ve üzerindeki tere kesmiş yarı eski elbiselerinden anlaşılacağı üzere; ellili yaşlarda, orta boylu, kara yağız bu adam bir hamaldı ve taşıdığı yükten sonra biraz soluklanma derdindeydi.

Duvar dibindeki banka iyice yerleştikten sonra sitemvari birkaç kelam sarf ediyor ve yarı şalvar pantolonunun yan cebinden tütün tabakasını çıkarıp, büyük bir titizlikle tabakayı açıyordu. Tütün tabakasını dizlerinin üzerine itina ile yerleştirdikten sonra, sol elinin başparmağı ve işaret parmağının arasına tabakanın içerisinden çıkardığı ince kâğıdı kıvrık bir şekilde yerleştiriyordu. Sağ elinin işaret parmağı ve başparmağı ile yine itina ile tabakadan aldığı kehribar sarısı tütünü diğer elindeki kâğıdın içerisine yerleştiriyor ve bu işi birkaç kez tekrarlıyordu. Kâğıdın arasına yeteri kadar tütün koyduktan sonra önce tabakayı kapatıyor daha sonra ise arasında tütün bulunan ince kâğıdı kıvırarak sigara şekline getiriyordu. Kâğıdın uç kısımlarını dilinin ucu ile yalıyor, ön dişleri ile ise ıslak kısımları kopararak tırtıklıyordu.

            Bu ana kadar büyük bir özenle hazırladığı sigarasını körpe bir yavruyu kundaklarcasına zevkle sarıyor ve sağını solunu iyice düzenledikten sonra ağzına götürerek, tabakasının yanındaki muhtar çakmağı ile ateşliyordu.

            Bir süredir uğraşarak meydana getirdiği sigarasından derin bir nefes çekip geriye yaslandığında hemen karşısından suratına doğru patlayan flaşları görüyor ve bir an için tiksiniyordu. Lakin karşısındaki ecnebi turistlerin onun bu mistik ve kendine has davranışlarına olan hayranlıklarını görünce zevkten dört köşe oluyor, sigarasının dumanını bir kez daha büyük bir zevkle ciğerlerine gönderiyordu.

            Az öncesine kadar yorgun ve ter tırnağından çıkarak geldiği garın dinlenme salonunda oturduğu bankın üzerine dokuz köyün ağası gibi kurulup sigarasını tellendiren adamın yanına yaklaşıyordum ve hemen başucunda asılı olan tabelayı gösteriyordum. Zira az önceki turistlerin dikkatini de çeken o tabelaydı. Tabelada kırmızı bir çemberin içerisinde bir sigara resmi üzerinde ise çapraz çekilmiş bir çizgi bulunuyordu. Resmin hemen altında ise falanca yasa gereği burada sigara içmenin yasak olduğu ve içenler için uygulanacak para cezasının miktarı belirtilmişti. Ve o tabelanın altındaki banka oturmuş büyük bir zevkle sigarasını içen bir adam…

            Adam, elini havaya “adam bana ne?” dercesine kaldırıyor ve sigarasını içmeye devam ediyordu. Ardından ise “o yasaklar bize sökmez!” dedikten sonra anlatmaya devam ediyordu…

Günlük kazandığı otuz kırk liranın yarısını oradaki hamallar çetesinin başına, diğer yarısını ise yol parası ve ekmek parası yaptığını söylüyor, diğer yandan da “neyim var, neyimi alacaklar?” demeyi ihmal etmiyordu. Sigarasını bitirdikten sonra yerinden doğruluyor, geriye kalan izmariti yere atarak üzerine ayağını burnu ile öfke ile basıyordu. Yanı başındaki semerini tekrar sırtlayıp dışarıya doğru yöneldiğinde ise “Eğer yasaklayacaksanız, gidip mekteplerin önlerine beş dakikalık teneffüste dizilip sigara içen öğretmelere ve talebelere yasaklayın. Bir duvarın dibinde öğretmenlerin, diğer duvarın dibinde talebelerin sigara içtikleri manzarayı görmek beni bile rahatsız ediyor. Günde binlerce insanın akıp gittiği Sirkeci Garı’nda sigarayı yasaklamanın ne anlamı var?” diyor ve tekrar garın denize bakan kapısından çıkarak kalabalığın arasında kayboluyordu…       

             

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hamdi Ülker Arşivi