
Islak İmza, Yaş Tahta!
“Islak imza” lafını hiç bu kadar duymamıştık. Ben de merak ediyordum nasıl oluyormuş bu “ıslak imza” diye. “İmza ıslatılırsa mürekkep akabilir, belge yıpranır” gibi şeyler aklıma geliyordu.
Sonunda öğrendim ki, “ıslak imza” denen şey orijinal belgeyi ifade etmek için, belge ile kalemin temas etmesi sonucu atılan imza imiş! Yani fotokopi, faks, tarayıcı gibi araçlarla belgeler çoğaltıldığında belgedeki imzalar “ıslaklık” özelliğini yitirip kurumaya yüz tutuyormuş…
Bir belge ele geçtiğinde onun “sahte” olduğu şüphesine kapılırsak “ıslak imzalı” olanını, yani aslını bulmak gerekiyormuş… Ya da “ıslak imza değil bu” diyerek ve aslını da gizleyerek zaman kazanabilirmişiz.
Zaman kazanmak ya da gündemi külleyerek geçiştirmek için, Türkiye’de de böyle yapılmaya çalışıldı. Ama ıslak imzalar kurumadı ve tekrar gündeme oturdu.
“Belgeyi acaba kim sızdırdı?” önemli bir soru olmasına rağmen, belgenin kendisinden daha önemli olamazdı.
Belgede siyaseti yeniden şekillendirmek ve kamuoyunun algılarını değiştirmek için bir plan yapılmıştı. Ancak bu planda yanıltma, çarpıtma, karalama gibi hiç de etik olmayan yöntemler vardı.
Evet, psikolojik harp teknikleri diye bir şey var ama sorun olan, bunu birilerinin kendi halkına karşı kullanacak olması idi. Türk milletinin özü olan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kendi özüne karşı böyle bir yöntemi planlamış olmasını aklı başında hiç kimse kabul edemezdi.
Zaten halkın büyük çoğunluğu tarafından kabul görecek bir plan olsaydı, bu gizli kapaklı olmazdı. Olsa bile ortaya çıktığında “kâğıt parçası” nitelemesi ile sahipsiz bırakılamazdı.
Tabii ki, planlar deşifre olunca yaş tahtaya basılmış oldu…
Bence bu bir fırsat ve iyi değerlendirilmelidir. TSK’nın imajını kamuoyu nezdinde küçük düşürenlerin yargı önünde hesap vermelidirler.
Düşünün, bu belge ortaya çıkmamış olsaydı ve plan işlemeye başlasaydı, bir yerlerde bir şeyler olacaktı ve biz bunu “doğal seyrinde” olan olaylar zannedecektik.
Peki, şöyle bir soru daha sorsak: Şimdiye kadar “ıslak imzalı” olduğu tespit edilememiş, edilmişse bile çeşitli yöntemlerle “kurutulmuş” ve kamuoyuna yansımamış başka “eylem planları” da olmuş mudur?
Bu soruya “yok canım, olur mu öyle şey!” diyemiyoruz. Bu yüzden de “Cumhuriyet gazetesine atılan bombalar”, “Danıştay baskını” gibi olaylara, “acaba hangi eylem planlarının bir uygulaması ?” diye, sorgulayıcı bir şekilde bakıyoruz.
Bu tür olaylardan dolayı böyle bir bakış açısına sahip olma hakkımız var.
Yapılacak şey, bir eylem planı daha yapmak… Bu eylem planı ile de, öncelikle “biz hata yapmayız” yaklaşımından uzaklaşıp “herkes hata yapabilir” diyerek, kaosa, karmaşaya, anti demokratik yöntemlere, hukuksuzluğa meyilli eğilimleri TSK içinden temizlemek…
O zaman Türk Silahlı Kuvvetleri’nin imajı ve itibarı çok daha üst noktalara gelecektir.
Siyaseti şekillendirme işini de siyasi aktörlere bırakmakta yarar var. Muhalefet partileri alternatif siyaset üretmek için var, değil mi?
Ben muhalefet partisi olsam, hiç kimseye iktidarı yıpratmak için koz bırakmam, hepsini kendim kullanırım. Bunun için de senaryo ya da kaos planı değil de, iktidarın gerçek anlamda yaptığı yanlışlardan hareket ederim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.