
Lokman Koyuncuoğlu
Böyle bir dostunuz oldu mu hiç?
Yayınlanma:
Susması konuşmasından uzun sürerdi; lüzumsuz yere konuşmaz, konuştuğunda ne fazla ne eksik söz kullanırdı. Dünya işleri için kızmazdı.
Kendi şahsı için asla öfkelenmez ve öç almazdı.
Gülmesi, gülümsemekti. Gülümserken de, ağzındaki dişleri dolu tanesi gibi görünür ama bir birinden ayrılmazdı. Mahzundu.
O’nu birdenbire görenler manevi vakar ve heybetinden sarsılır, kendisini yakından tanıyınca da O’na derin bir sevgi ile bağlanırdı. O’nun meziyetlerini anlamak isteyen: Ben ne ondan önce, ne de sonra O’nun bir benzerini gördüm” demekten kendini alamazdı.
Kimse ile çekişmez, bağırıp çağırmazdı, kötü söz söylemezdi.
Affediciliği tabii idi. İntikam almazdı, düşmanlarını sadece affetmekle kalmaz, onlara şeref ve değer de verildi.
Kendisi üç şeyden alıkoymuştu; Kimseyle çekişmezdi: Çok konuşmazdı, faydasız boş şeylerle uğraşmazdı.
Hiçbir kimseyi ne yüzüne karşı ne de arkasından kınamaz, ayıplamazdı; kimsenin sırrını araştırmazdı. Kimse hakkında hayırlı olmayan bir söz söylemezdi.
Konuşurken meclisinde bulunanlar başlarına bir kuş konmuş gibi sessiz ve hürmetkar dururlardı. O sözünü tamamlayınca diğerleri fikirlerini söylerler fakat O’nun yanında asla tartışıp çekişmezlerdi; birisi konuşurken öbürleri susardı.
Yanında en sonra konuşanı, ilk önce konuşan gibi dikkatle dinlerdi. Bir toplulukta bulunduğu zaman bir şeye gülerlerse O’da güler, bir şeye hayret ederlerse O’da onlara uyarak hayret ederdi.
Gerçeğe aykırı övmeyi kabul etmezdi, her zaman ağırbaşlıydı.
Konuşurken çevresindekileri adeta kuşatırdı. Kelimeleri parıldayan inci dizileri gibi tatlı ve berraktı.
Yürürken beraberindekilerin gerisinde yürürdü; ayaklarını yerden canlıca kaldırır, iki yanına salınmaz, adımlarını geniş atar, yüksek bir yerden iner gibi öne doğru eğilir, vakar ve sükunetle rahatça yürürdü.
Bakacağı kişiye ve istikamete vücuduyla yönelirdi. Etrafına gelişi güzel bakmazdı. Yer yüzüne bakışı, semaya bakışından çoktu ve yer yüzüne bakışı da göz ucuylaydı.
Kapısına yardım için gelen kimseyi geri çevirmezdi. Bir gün kendisinden yaşça küçük dostunun omuzlarından tutarak şöyle demişti: “ Sen dünyada garip kimse yahut bir yolcu gibi yaşa”.
Adet üzere sarf edilen hiç bir kötü sözü ağzına almadı. Sıkıntılı hallerinde kabalaşmaz, bağırmazdı.
Fakirlerle birlikte yerdi, öyle ki onlardan ayırt edilmezdi.
Biriyle karşılaştığında beklemeksizin önce O selam verirdi; el sıkıştığında karşısındaki elini bırakmadıkça O da elini bırakmazdı.
Önüne ne konulursa yerdi. Sade kıyafetler giyer, gösterişten hoşlanmazdı.
Konuşurken yüzünü başka tarafa çevirmez, bulunduğu mecliste ayrıcalıklı bir yere oturmazdı.
Sıradan değildi, sıradan insanlar gibi yaşadı.
****
Mevlid Kandili ve Kutlu Doğum haftasını kutladığımız bu günlerde herkesin böyle bir dosta ne kadar ihtiyacı var değil mi. Tüm insanlığın Peygamberi işte böyle biriydi.
Kendi şahsı için asla öfkelenmez ve öç almazdı.
Gülmesi, gülümsemekti. Gülümserken de, ağzındaki dişleri dolu tanesi gibi görünür ama bir birinden ayrılmazdı. Mahzundu.
O’nu birdenbire görenler manevi vakar ve heybetinden sarsılır, kendisini yakından tanıyınca da O’na derin bir sevgi ile bağlanırdı. O’nun meziyetlerini anlamak isteyen: Ben ne ondan önce, ne de sonra O’nun bir benzerini gördüm” demekten kendini alamazdı.
Kimse ile çekişmez, bağırıp çağırmazdı, kötü söz söylemezdi.
Affediciliği tabii idi. İntikam almazdı, düşmanlarını sadece affetmekle kalmaz, onlara şeref ve değer de verildi.
Kendisi üç şeyden alıkoymuştu; Kimseyle çekişmezdi: Çok konuşmazdı, faydasız boş şeylerle uğraşmazdı.
Hiçbir kimseyi ne yüzüne karşı ne de arkasından kınamaz, ayıplamazdı; kimsenin sırrını araştırmazdı. Kimse hakkında hayırlı olmayan bir söz söylemezdi.
Konuşurken meclisinde bulunanlar başlarına bir kuş konmuş gibi sessiz ve hürmetkar dururlardı. O sözünü tamamlayınca diğerleri fikirlerini söylerler fakat O’nun yanında asla tartışıp çekişmezlerdi; birisi konuşurken öbürleri susardı.
Yanında en sonra konuşanı, ilk önce konuşan gibi dikkatle dinlerdi. Bir toplulukta bulunduğu zaman bir şeye gülerlerse O’da güler, bir şeye hayret ederlerse O’da onlara uyarak hayret ederdi.
Gerçeğe aykırı övmeyi kabul etmezdi, her zaman ağırbaşlıydı.
Konuşurken çevresindekileri adeta kuşatırdı. Kelimeleri parıldayan inci dizileri gibi tatlı ve berraktı.
Yürürken beraberindekilerin gerisinde yürürdü; ayaklarını yerden canlıca kaldırır, iki yanına salınmaz, adımlarını geniş atar, yüksek bir yerden iner gibi öne doğru eğilir, vakar ve sükunetle rahatça yürürdü.
Bakacağı kişiye ve istikamete vücuduyla yönelirdi. Etrafına gelişi güzel bakmazdı. Yer yüzüne bakışı, semaya bakışından çoktu ve yer yüzüne bakışı da göz ucuylaydı.
Kapısına yardım için gelen kimseyi geri çevirmezdi. Bir gün kendisinden yaşça küçük dostunun omuzlarından tutarak şöyle demişti: “ Sen dünyada garip kimse yahut bir yolcu gibi yaşa”.
Adet üzere sarf edilen hiç bir kötü sözü ağzına almadı. Sıkıntılı hallerinde kabalaşmaz, bağırmazdı.
Fakirlerle birlikte yerdi, öyle ki onlardan ayırt edilmezdi.
Biriyle karşılaştığında beklemeksizin önce O selam verirdi; el sıkıştığında karşısındaki elini bırakmadıkça O da elini bırakmazdı.
Önüne ne konulursa yerdi. Sade kıyafetler giyer, gösterişten hoşlanmazdı.
Konuşurken yüzünü başka tarafa çevirmez, bulunduğu mecliste ayrıcalıklı bir yere oturmazdı.
Sıradan değildi, sıradan insanlar gibi yaşadı.
****
Mevlid Kandili ve Kutlu Doğum haftasını kutladığımız bu günlerde herkesin böyle bir dosta ne kadar ihtiyacı var değil mi. Tüm insanlığın Peygamberi işte böyle biriydi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.