Lokman Koyuncuoğlu
Lokman Koyuncuoğlu

Yeni Türkiye’nin ilk mesaisi

                Haziran ayının başında Musul’da konsolosluk binası baskınıyla rehine konumuna düşen  46’ı Türk vatandaşı temiz bir operasyonla Türkiye’ye getirildiler.  Cumartesi  sabahının ilk ve tek önemli haberi  buydu. Hem Türkiye için hem de dünya ajansları için “flaş” haber bu oldu.

                Neden bu kadar önem arz ediyordu bu konu? Suriye ve Irak’ta  yaşanan iç karışıklı sebebiyle pek çok gazeteci  bölgedeydi. Sadece gazeteci de değil. Gerek istihbarat elemanı, gerek diplomat ve gerekse ülkelerine ait vatandaşlarının güvenliği sağlayan personel. Yani dünyanın birçok bölgesinden binlerce insan bu bölgede o ya da bu şekilde bulunuyordu.

                Haliyle bölgede karışıklık sebebiyle resmi olarak teyit edilmese bile, onlarca ülkeden yüzlerce kişi rehine konumuna düşmüştü. Kendi vatandaşı rehine konumunda olan pekçok ülke, açıkçası son yaşananlardan sonra, vatandaşlarından ümidini de kesmişti. İşte Türkiye’nin 49 konsolosluk personelini  burunları bile kanamadan, herhangi bir çatışmaya girmeden, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği gibi, “öyle ya da böyle” Türkiye’ye getirilmesi  büyük başarı oldu. Tüm dünya kamuoyu bunun nasıl başarıldığını sorması haklı sebeplere bağlı. Çünkü  “büyük güç” olarak lanse edilen ülkelerin vatandaşlarının ya ölü ya da kayıp olmasının acısı henüz sıcaklığını koruyor.

           Kim ne derse desin, nasıl yorum yaparsa yapsın, bu rehine krizi Türkiye’nin diplomatik başarısıdır. Daha da ötesi, eğer bu bölgede herhangi bir düzen değişikliği yapılacaksa bunu Türkiye’ye rağmen yapmak  mümkün olmayacağı artık kesindir. Bundan sonra bu bölgede Türkiye etkin bir karar vericidir, Türkiyesiz yapılacak herhangi bir hareketin karşılık bulması söz konusu değildir.

           Büyük enerji projesi için Azerbaycan’da olan Başbakan Davutoğlu’na  gece MİT Müsteşarı Hakan Fidan’dan gelen telefonla kurtarılma haberi veriliyor. Tüm ekip hızla Şanlıurfa’ya uçuyor ve konsolosluk personeli ile ilk buluşma gerçekleşiyor. Hepsinde bir “vakar”  büyük ülkenin vatandaşı olma gururu. 101 gün esaret yaşamış insanların ruh hallerinin bozulması normaldir, beklenir. Ancak hiç biri ne yıpranmış, ne psikolojileri bozulmuş. Ülkelerinin kendilerini kurtaracağına eminler. Herhangi bir şekilde ölürlerse bu vatan uğruna “şehit” olacaklarını bilecek kadar inançları sağlam.

             Musul konsolosu Öztürk Yılmaz, “İnanç sahibi insanda umutsuzluk olmaz” diyerek bu sürede kendisini neyin diri tuttuğunu anlatıyor. Diğer çalışma arkadaşları da aynen O’nun gibi, düşünüyor bu duygu onları ayakta tutuyor.

             Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun o 46 kişiyle uçakta tek tek ilgilenmesi, bebekleri yanından ayırmaması,  Sare Hanım’ın gerçek bir anne şefkatiyle hem bebekleri hem eşleri yüreğine basması, konsolu alnından öpmesi…İşte bu manzaraları görüp, ağlamayan olmuş mudur?

             İşte Başbakan Davutoğlu’nun o gün söylediği şefkat ve merhamet dilinden bir kesit. "Güçlü bir devlet olarak bu kardeşlerimizi buraya getirdik. Ama ya vatanlarına, evlerine kavuşamayanlar. 1.5 milyona yakın Suriyeli mülteci kardeşimiz, dün Kobani'den giren kardeşlerimiz, daha önce Irak'tan, Suriye'den gelen Arap, Türk, Türkmen, Kürt, Yezidi, Hristiyan dostlarımız ve kardeşlerimiz. Onlara kim sahip çıkacak. Onlara sahip çıkmanın vaktidir. O yetimlere sahip çıkmanın vaktidir."

            Yeni Türkiye’nin ilk mesaisinden anlaşıldı ki bu yapı, dünyanın özlem duyduğu ve tüm mazlumların hoşnut kalacağı bir yapı. Yakında bunu daha net göreceğiz inşallah.

 

               

               

                

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Lokman Koyuncuoğlu Arşivi