TÜRKİYE'NİN EKSENİ DÜNYADIR

Birileri, Türkiye’nin ekseninin kaydığını söylüyor. Burada ortaya çıkan ilk soru, eskiden Türkiye’nin ekseninin ne olduğudur. Açıkçası, eskiden Türkiye’nin ekseni kendisiydi. Evet, sadece kendisi… Yani bir ekseni yoktu. Bize söylenenlere göre üç tarafımız denizle, dört tarafımız düşmanla çevriliydi. Suriye terör örgütünü barındırıyordu. İran molla rejimi ihraç etmeye çalışıyordu. Rusya sıcak denizlere inmeyi düşlüyordu. Bulgaristan Türk azınlığı asimile etmeye, onların isimlerini değiştirmeye çalışıyordu. Yunanistan zaten ezeli düşmanımızdı…
 

Düşman, yalnızca dışarıda değildi. Nüfusun yarısından fazlası da “iç düşman”dı. Kimisi irticacı, kimisi bölücü, kimisi yıkıcıydı. Neticede hem içeride hem de dışarıda düşman kaynıyordu, hep alarmda ve tetikte olmak zorundaydık. “Ulusal güvenlik sendromu” denilen şey buydu.

Elbette ki, bu bir devlet politikasıydı. Çünkü ilgili tema dışarıya dönük yüzüyle yer yer okul kitaplarında da işleniyordu. Amacı ise, devletin yurttaşlarını bir kalıba sokma hevesi olsa gerekti. Böylelikle dünya ile olan irtibatları ve irtibat istekleri kesilerek evrensel doğrulara erişimi engellenen insanlar, kendilerine empoze edilen istendik resmi görüşlerin dünyadaki tek doğru olduğunu sanacaklardı. Gerektiğinde, resmi görüşleri reddedenler pervasızca dövülecekti. Nitekim hepimizin beş sopa hakkı vardı. Zaten devlet babanın kestiği parmak da acımazdı…

 
İçeride ve dışarıda zamanın ruhunun değişmesine koşut olarak son yıllarda bu konsept de değişmeye başladı. Devlet bir taraftan kendi yurttaşları ile, diğer taraftan komşuları ile sıcacık ilişkiler kurmaya başladı. Küslük sonsuza dek sürecek değildi, zaten kısası makbuldü. Şimdi, bir “eksen çeşitlenmesi” sürecindeyiz.
 
Ulusal güvenlik sendromunu icat edenler, eşit uzunluklu olarak dünyanın dört bir köşesine ulaşan eksenimizden rahatsızlık duyuyorlar; ancak aynı çevrelerin söylemlerini dikkatle okuyan herkes onların doğuya da batıya da hevesli olmadıklarını bugün bile görebilirler. İstedikleri tek şey, önceki gibi içe kapanmaktır.
 
Türkiye doğu ile batı arasında sadece jeolojik bir köprü değil, aynı zamanda bir kültür melezidir. Dolayısıyla, izlenmekte olan dış politika onun doğasının gereğidir. Kişisel olarak, çeşitli coğrafyalarla kurduğumuz sıkı iktisadi, ticari ve kültürel ilişkilerimizin oturduğu bu eksen çeşitlenmesinin, bir yandan ülke ekonomisini büyüterek, öte yandan AB ülkelerini bizi ihmal ettikleri yönünde bir vicdan muhasebesine zorlayarak batı olan ilişkilerimizde elimizi güçlendiren bir doğrultu olduğu kanısındayım.
 
Bütün yumurtaları bir tek sepete koymanın akıllıca bir yol olmadığını bilmeyen var mı?

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mert Aslan Arşivi