Bu topraklarda adettendir; askere gidene, gelin olana ve kurbanlık koça kına yakılır. Üçünde de amaç aynıdır ve içinde yoğun bir adanmışlık vardır. Gidilen yol bilinsin, ilahi emir hatırlansın diye kaderin yazgısı kınayla şekle büründürülür.
Mehmetçiklerin çıktığı yolda yakılan kına kimi zaman daha kurumadan kanla bütünleşir, canlar gider, yürekler yanar. Kalpler acıdan bin bir parçaya ayrılırken dik durmak gereklidir. Vatana kurban olsun diye sürülen kızıl sürme amacına ulaşmıştır.
Edebin ve inancın getirdiğiyle sükut eden diller sessizlikle bütünleşirken geriye duvarda asılı fotoğraflar, kokusu geçmiştir diye saklanan eşyalar kalır. Şehitliktir adı. Gururun ve onurun en mutlu ama en acı bedelidir.
Vatan sağ olsun denilirken okunan Fatiha’nın âmini bahane edilip gözyaşı saklanır. Öyle çok tekrarlanmıştır ki bu tablolar ama her seferinde yüreklerde yeni ve silinmeyecek bir yara açar. Kanla sulanmış bu topraklar, yüzyıllardır sayısız şehitlik öyküsünü böyle barındırır içinde. Bu toprağı sevenler , özünden baktıklarında ona, Mehmetçiklerin kan kokusunu , geride kalanların acısını ve sessiz çığlıklarını görürüler.
Lakin varılan makam güzel olunca, ardında her daim milyonlarca istekli yürek barındırır. Kurban olmanın kutsaliyetinin, Kurban Bayramıyla daha da çok hissedildiği bu günlerde, dua ve minnetle anılması gereken bir isimden bahsetmek istiyorum sizlere.
Benimde Aziz Nesin’in Borçlu Olduklarımız (Kitabın okunması ve özellikle liselerde okutulması şiddetle tavsiye edilir) kitabıyla öğrendiğim bu kutlu kişi Süleyman Fethi. Örnek bir mücadelenin önder şahsiyetlerinden , ulvi bir kişinin oğlu olan Süleyman Fethi askerliği çok sevmektedir.Hicaz'da bulunur, üstün başarılar gösterir, rütbesi yükselir.Savaşırken aldığı yaraların tedavisi için yurt dışına gönderilir, iyileşip memlekete dönünce de Dördüncü Kolordu'nun İzmir Askerlik şubesi Başkanlığına atanmıştır.
1919 yılının 15 Mayıs'ında Yunan ordusunun İzmir'i işgal ettiği gün eşi Edibe Hanım’ın, böyle bir günde askerlik şubesine gitmemesi, bir süre evinde kalıp durumu gözlemlemesi için rica eden sözlerine herkese örnek olacak manidar cevabını verir “Ben askerim! İşime böyle bir günde gitmezsem, başka ne zaman gideceğim”
Görevine giden ve masasına yeni oturan Fethi Beyin odasına iki Yunan subayı girer ve esir olduğunu söyler.Onu zorla odasından çıkartarak Kordon’a getirip diğer Türk subaylarıyla birlikte sıraya dizerler.
İzmir’in işgalini coşkuyla izleyen ve toplanan yerli Rumlara gösteri yapmak isteyen Yunanlı subay, Türk subaylarına ellerini havaya kaldırarak "Zito Venizelos!" yani “Yaşa Venizelos” diye bağırmalarını söyler. Venizelos o zaman Yunanistan’ın başbakanı olan kişinin adıdır.
Söylenileni yapmayan, karşı gelen Türk Subayını süngülemekle tehdit ederler. Yunan subayının karşısına geldiği her Türk subayı, kollarını yana kaldırıp indirerek "Zito Venizelos!" dedikçe, yapıların damlarındaki, çatılarındaki, evlerin balkonlarındaki Rumlar, alanı dolduranlar alay ederek kahkahalar savurur.
Yunan subayı sırayla ilerlerken Albay Fethi Bey'in karşısına gelmiştir. Fethi Bey, Yunan subayının dediğini yapmaz. Ne kollarını yana kaldırıp indirir, ne de "Zito Venizelos!" diye bağırır. Bakışlarını karşısındaki Yunan subayına dikip ateş saçan gözlerini kırpmadan dimdik bakar.
Yunan subayı ummadığı bu direniş karşısında öyle kızar ki, o kızgınlıkla birden elini uzatıp, Fethi Bey'in omuzlarındaki albaylık apoletlerini sökmek ister. Fethi Bey, Yunan subayının elini şiddetle iterek “Onları sen takmadın ki sen sökesin” diye bağırır.
Sinirlenen Yunan subayı Fethi Bey'in süngülenmesini emreder. Süngünün açtığı yaradan kan fışkırmasına rağmen Albay Fethi Bey'in yüz kaslarında en küçük bir kıpırtı, bir acı belirtisi olmaz. Yine öylece dimdik durur.
Diğer Türk subaylarına, Yunan subayı isteğini yaptırır. Bekleyen Türk subayları bitince, sıranın üst başına yeniden geçerler. Tekrar Fethi Bey’e gelince aynı emri yeniden verir. Fethi Bey gene denileni yapmaz ve tekrar süngülenir. Derken üçüncü , dördüncü ve finalde yirmi iki kez sıra kendisine her geldiğinde denileni yapmaz ve süngülenir.
Süngülenirken gözünü bile kırpmaz. Yalnız her süngülenişinde daha çok kan yitirdiği için yüzü daha çok solar, ak donuk bir renk alır. Yaralarından akan kanlar, ayaklarının dibinde göllenir. Süngüleye süngüleye bile Üsküdarlı Albay Süleyman Fethi Bey'e "Zito Venizelos!" dedirtemez Yunanlı subaylar.
Yirmi iki yarasından kan akarken, yine de düşmanının karşısında dimdik durabilmek için insanüstü bir çabayla son gücünü harcayan Fethi Bey, ayakta durmaya direnci kalmayınca ayaklarının dibinde göllenmiş kanının üstüne düşerek, oraya yığılır.
Ölmek üzere olan Fethi Bey hastaneye yatırılır. Bütün gece başucunda bir Türk hemşiresi bekler. 1919 yılının 15 Mayısı'nı 16 Mayıs'a bağlayan gece, sabaha karşı, Fethi Bey, “Makamımı görüyorum” der ve bu O'nun son sözü olur.
Şehit Üsküdarlı Albay Süleyman Fethi Bey için çok büyük bir cenaze töreni düzenlenir, bütün Türk İzmir halkı ayağa kalkar yer yerinden oynar. İşgalciler bile bu coşkulu saygı gösterisini önleyemez.
Fethi Bey, İzmir'deki Mevlevi tekkesinin mezarlığına gömülür. Süngü yaralarıyla delik deşik olmuş kanlı albaylık giysisi de sonradan askeri müzeye verilir
Kurmay Albay Süleyman Fethi Bey'in ancak destan kahramanlarına yaraşır bir yiğitlikle direnmesi yüzünden şehit edilişi, dost düşman herkeste büyük bir saygı uyandırmıştır. O'nun ölümü göze alarak yiğitçe direnişi karşısında düşmanları bile saygı duymuşlardır. İzmir'e, resmi yada özel bir nedenle gelen yabancı askerler, eski komutanlar Albay Fethi Bey'in mezarını ziyaret eder, O'nun büyük yurtseverliği karşısında saygıyla eğilirler.
Makamını gören ve vatana canını feda eden yiğit kahramanı ve sayısız yoldaşını anarken bir yola baş koymanın, o yol için kurban olmanın bedelini bileceğimiz, tüm ruhumuzla hissedeceğimiz günlerin gelmesi temennisiyle
Selam ve dua ile
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.