Alev Ayyıldız
Alev Ayyıldız

Delirmeyen Askerlere Yılanlı Ada İşkencesi

 

Kavramlar ve çağrıştırdıklarına takmış durumdayım bu aralar. Ayrıntılı bir mevzu, birde öğrendikçe insanı daha çok etkiliyor ve en önemlisi daha çok düşünmeye teşvik ediyor.

Son günlerin dillerden düşmeyen kelimesi “kar’’ sözcüğünü bu eksende anlattığımda, zihninizde daha net bir kalıba oturacak.

Kar, beyaz ölüm, buzdan çile, soğuk rahmet, tatil, kardan adam … isimleri çoğaltmak mümkün.

Hangisini kullanırsanız kullanın aynı kapıya çıkıyorsunuz. Şu oluşturduğu kristal şekillerle, görebilenleri derin bir tefekküre sürükleyen soğuk, yumuşak beyaz örtü.

Kar kelimesinin bu denli farklı sözcüklerle anılırken, tek anlamı çıkartması yaşayıştaki çeşitlilikten kaynaklanıyor kuşkusuz. Kimileri için Kartalkaya ve kayakla bütünleşse de, birçokları için alınması gereken kalın giysiler, siyah inci kömür ya da doğalgaz faturası.

Üreticiden tüketiciye ulaşıncaya kadar, yüzde yüz zamlanmasına rağmen, eve gelince buzunu çözüp, sofraya konulamadan çöpe giden yiyecekler.

Kimi durumlardaysa siyasileri övme ya da yerme aracı. Algılattıkları bir yana soğuğu hayatında bizler kadar çok yönlü kullanabilen kaç ulus var?.

İçinde bulunulan şartlar ne olursa olsun kar kelimesini şefkatle ananlardanım ben.  Çocuktan yaşlısına, kadından erkeğine, kırmızıya dönmüş rengiyle çekilen burunlara, annelerin merhamet dolu sözleri eşlik eder.

“ Evladım üşüteceksin’’ tembihleri vesilesiyle, sizi sizden çok düşünen birisinin varlığını en iyi kış mevsiminde hissedersiniz. Küçük yaşlarda sıkıcı gelen soğuğa dair uyarılar, ömründe orta yaşı devirenler için duyulması en çok istenen sözcüklerdir. Birilerinin gözünde hala çocuk olmak güzeldir. Önemsendiğini bilmek güzeldir.

Bu açıdan bakınca kar kelimesi merhametle ne kadar da uyuyor değil mi?.

Aralığın sonlarına doğru yağan ve birden şiddetlene yılın ilk soğukları farklı bir anıyı da barındırır. Yaslı Anadolu’da kar, boşuna ölmüş yitik evlatlarında dramıdır. Bu dönemlerde içimizi titreten soğuklar, adeta Sarıkamış’ı hatırlatmak isterler.

Gerçi hakkını yememek lazım özellikle yerel yönetimler, Çanakkale ve Sarıkamış şehitlerini anma noktasında oldukça duyarlılar. Sivil toplum kuruluşlarının ve bir kısım medyanın etkisiyle de yeni nesil, bu acı olayları artık biliyor.

Bir yerlerde Sarıkamış’la ilgili bir program yapmak,konuya dair kitaplar okumak, bilmeyenlere bu dramı aktarmak, her vatan evladının görevi aslında.

Hatırlamayanların utanması gerektiği, gönüllerin ağladığı, öyle bir dramdır ki Sarıkamış, her mevsim yürekleri üşütür .

Kerbala faciası gibidir,  andıkça içiniz yanar. Öğrendiğiniz her ayrıntıda gözlerinizden yaşlar boşalır.

Tüm bunlara rağmen tuhaftır ama ölümü, soğuğun keskin acısıyla yaşayan askerleri gibi garip kalmıştır Sarıkamış.

Hele vatanını çok sevdiğini söyleyen bir kısım kitle, Enver ve Talat Paşa’ya laf ettirmemek için gündeme dahi getirmezler. Siyasi olarak bedbaht bir yanlışlığın, yıllardır üstünü örtme telaşı güderler.

Aslında kendi tarihiyle barışamamış bir ulusun, yitik evlatlarındandır Sarıkamış. Hatırlanmayı ve en önemlisi önemsenmeyi bekler.

Geçmiş yıllarda Sarıkamış’ın anıldığı günlerde kaleme aldığım bir yazımda, Nusret Ergün’ün Kar Kelebekleri isimli kitabından bahsetmiştim. Bu vesileyle yine hatırlatmak istiyorum. Öykü tadında incecik bir eserdir.

Okullarda öğrencilere okutulması gereken bir çalışma olarak görmüşümdür Kar Kelebeklerini. Ayrıca konuya dair ilginizi de kamçılaması bakımından önemlidir de.

Hazır söz Sarıkamış’tan açılmışken, yenilerde gündeme gelen bir konuyu da tekrar hatırlatmak istiyorum. Kısa bir süre önce pek adı duyulmayan bir adanın görüntüleri ekranları süslemişti.

Gerçi millet olarak, ada kelimesini etrafı sularla kaplı kara parçasından çok, İmralı olarak ansak ta, Nargin Adası’nın bilinmesi ve tanınması gerekiyor. Ruslara ait bu yer, tarihteki en ünlü ada hapishaneleri arasında gösteriliyor. Havası bozuk olan ve su bulunmayan, bu mekâna dair siyah beyaz görüntüler Sarıkamış dramının bir başka boyutunu gösterdi.

10 bine yakın Türk asker ve sivilin şehit edildiği Nargin Adası'nda, propaganda olarak kullanmak amacıyla çekildiği iddia edilen kayıtlar ,KGB’nın gizli arşivlerinden çıkartılmıştı.

 Sarıkamış Dayanışma Grubu'nun çalışmalarıyla gündeme getirilen kasetlerde, 15 kişinin bir kaptan yemek yediği, açlıktan beden ve akıl sağlıklarını kaybettiği anlaşılan insanlar yer alıyor.

Görüntüler eşliğinde verilen bilgilerde, Türk esirlerin çoğunun, susuzluktan, yılanların zehirlemesi ve Ruslar'ın kurşuna dizmesiyle şehit olduğu belirtiliyor.

Nargin Adasına dair değerlendirmelerde bulunan, Sarıkamış Dayanışma Grubu Başkanı Bingür Sönmez, ada da Türk şehitliği yapılması için çalışacaklarını söyledi.
Duamız, kamuoyunun desteğiyle bir asra yakın bir zaman sonra dahi olsa, şehitlik yapılarak, ölen Mehmetçiklere ahde vefanın gösterilmesi.

Sarıkamış hakkında dile getirilmeyen bir mevzuuysa, vagonlarla Sibirya’ya gönderilirken yollarda ve kamplarda ölen esir askerlerimizle vatandaşlarımız.

Bu konuyu merak edenlerde Ramazan Balcı’nın kitaplarından faydalanabilir. Balcı’nın eserlerinde, vagonlarla ölüme gönderilen ve bir kısmı yolda şehit düşen askerlerimizin  Sibirya’da kurulan kamplarda yaşadığı zulüm ayrıntılı olarak aktarılıyor.

 

Örneğin, Krasnoyarsk şehrinde kurulan kampta lekeli hummanın nasıl askerlerimizi öldürdüğü ve hastaneye kaldırılan Mehmetçiliklerimizin ne şekilde ölüme terk edildiği anlatılır. Üzerlerinden elbiseleri çıkartılmış, Sibirya’nın soğuğunda ölüme sürüklenen vatan evlatlarına, birde Ermeni doktorların ve hastabakıcıların zulümleri eklenmiş.

 

Yüreği kaldırabilenler, soğukta ölen askerlerimizle birlikte, esir edilen Sibirya ve Yılanlı Ada’da şehit düşen Mehmetçiklerimizin dramlarını da okusunlar. 

 

Yapılanları öğrendikçe, Sarıkamış dağlarında arkadaşlarının soğuktan donan cesetlerini gördükçe deliren askerlerimize, Yılanlı Ada’da susuzluktan ölenlerin acısını da ekleyecekler.

 

Sibirya’ya vagonlarla gönderilirken insanlığın utandığı tavırlara maruz kalan vatan evlatlarının, kamplarda Ruslardan ve Ermenilerden nasıl zulüm gördüklerine aradan geçen zaman rağmen içleri yanarak şahit olacaklar.

 

Okunan Fatiha’nın aminini bahane ederek sildiğimiz göz yaşlarımızla, belki basılan yerin toprak olmadığını daha iyi anlayacağız.

 

İçimde Sarıkamış’ın dinmeyen acısıyla son günlerde yaşanan hadisleri tahlil etmeye çalışıyorum da aklım almıyor.

 

Nasıl algılasın ki zihnim. Bir tarafta, dondurucu soğukta ibadet etmeye çalışan, Kur’an a sarılan askerlerin dramı var. Diğer yanda hastanede Kur’an kursu açılmasını protesto eden ve utanmadan açıklama yapan İşçi Partililerin çığırtan sesleri.

 

Bir tarafta Sibirya’nın soğuğunda çıplak ayaklarla ölüme gönderilen Mehmetçiklerin dramı,  diğer yanda, gündemden düşmeyen ve binlerce kişinin toplandığı üç teröristin cenaze merasimi.

 

Artık her şey öylesine karıştı ki anlayana aşk olsun.

 

Her şey bir tarafa Peygamberin yanında, Sarıkamış’ın acısını unutan Mehmetçiklerimizin  bizlere değil de, bizim onların şefaatine ihtiyacımız var.

 

Duaların ve selamların en güzeli, şehitlik makamına ulaşanlara olsun.

 



 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Alev Ayyıldız Arşivi