
Mert Aslan
ALLAH'I SEVMENİN SANATSAL BOYUTU
Yayınlanma:
Belki de, Müslümanların çoğunun aklından Allah’ı sevmenin sanatsal bir yününün olabileceği fikri hiç geçmemiştir. Çünkü sanat sözünden pek haz etmezler; oysa Bediüzzaman’ın da dediği gibi, her şeyde sanatsal bir boyut vardır. 19. Yüzyılın başından itibaren Müslümanların mağlup ve ikinci sınıf insan kategorisine düşmüş olmalarında pek çok dallarıyla birlikte sanat kavramına mesafeli duruşlarının büyük bir etkisi olmuştur. Çünkü sanat mesajdır. Duygu ve düşüncelerin etkileyici bir ifadesidir. Eğer sanatsal bir bakış açınız ve sanat eserleriniz yoksa, dünyada yoksunuz demektir.
Konu Allah’ı sevmeye geldiğinde, hiç şüphesiz yine aynı kaygıyla hareket etmek durumundayız. Allah’ı çılgın bir aşkla sevmek, aynı zamanda en anlamlı ve büyüleyici sanattır.
Burada altını çizmemiz gereken ilk nokta şudur: Allah’a dair bilgi, izlenim ve kanılarımızın pek çoğu gerçeklikten uzaktır. İtiraf edelim ki, çoğumuz, Allah’ı sevmiyoruz; fakat sevmediğimizi açıkça söylemekten korkuyor ya da çekiniyoruz. Sevdiğimizi söyleyerek, kendimizi ve başkalarını teselli ediyoruz, hepsi bu…
Allah’ı neden sevmiyoruz ya da sevemiyoruz peki? Bunun yanıtı, oldukça nettir. Çünkü O’nu bilmiyor ve tanımıyoruz. Sadece öyle olduğunu sanıyoruz. Bilmediğimiz bir şeye ilgi duyabiliriz; ama o merakın içinde aşk ve sevgi olamaz. Kabul edelim ki, tanımadığımız birini sevemeyiz.
Sevginin yöneldiği nesneye göre değişen türleri vardır. Anneye karşı, babaya karşı, karşı cinsten birine karşı, çocuğa karşı, paraya veya mala karşı, vatana karşı vb…
Sevgimiz, yukarıda sözü geçen nesnelerin hiçbirinde aynı değildir; ancak “üzerine titreme”, “sarılma”, “içine girme ya da kendi içine çekme”, “sahiplenme”, “yokluğunda üzülme”, “ardından özlem duyma” ve “kaybetmekten korkma” gibi bazı ortak boyutları vardır.
Yaşadığımız hayatın bildik süreçleri içinde neyi ya da kimi nasıl sevmemiz gerektiğini öğreniriz. Bütün sevgileri, birbirinden titizlikle ayırırız. Her birinde de, kabul edilebilir yasal ve ahlâkî sınırlardan dışarı çıkmamaya özen gösteririz. Örneğin anne veya babamıza karşı beslediğimiz sevginin içeriğinde karşı cinse ve çocuklarımıza karşı beslediğimiz sevgi türünün kimi duygusal ve eylemsel nitelikleri yer alamaz.
Buradaki tipik çekinceleri Allah’a olan sevgimize de uyarladığımız muhakkaktır; fakat bunların nereye kadar doğru olduğuna karar verememek gibi bir sorunumuz olduğu da çok açıktır. Şimdi… Allah’la baş başa kaldığınızda ona kendisini yeterince sevmediğinizi, çünkü tanımadığınızı söyleyin. Ardından, size kendisinin bilgisini ve sevgisini lütfetmesi için içten dualar edin. Eminim bu samimî itirafı anlayışla karşılayarak sizinle zatının ve saltanatının esrarını paylaşacak, tıpkı bahar mevsiminde pencerelerin pervazlarına düşen sabah güneşi gibi sevgisinin ışıltılarını ruhunuzun kıyılarına üfleyecektir.
Kısacası, Allah’ı romantik bir sevgiyle sevin. “Nasıl yani?” diye sormayın. Siz hiç âşık olmadınız mı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.