
Talep ve Edep
Yaşayan ve değişen en ilginç organizmaların başında dil gelir. Her ne kadar görünüşte bir ‘’canlı’’ niteliğine uymuyor olsa, da uğradığı gelişim pekte aşağı bırakmıyor onu. Üstelik bir de milletlerin kaderini en iyi dili yansıtıyor.
Sömürüyü uygulayan ülkeler zaten başka türlü başarılı olamazlardı. Düşünsenize, kendi topraklarınızdan yüz binlerce metre kare uzaktaki bir yeri ele geçirmek için ya çok merhametli olmanız gerekiyor ya da çok acımasız.
Aktardıklarım fetihle sömürü arasında ki farkın anlaşılması içinde oldukça önemli. Osmanlı’nın fetih politikası, Batı’da zulüm baskı ve korkutma yoluyla zuhur buluyor. Sömürülüp yok edilen ulus üzerinde, zamanla kültürel dejenerasyon başlatılıyor.
Ulusların ayakta kalması ve bağımsızlığını sürdürmelerinin yolu dillerini korumalarından geçer. Ülkemizde de dilde yaşanan bozulmaları en iyi tahlil eden isim Oktay Sinanoğlu olmuştur. Onun Bye Bye Türkçe isimli kitabını okuyanlar ne demek istediğimi anlayacaklar. Sinanoğlu eğitim dilinin Türkçe olmasının gerekliliğini de oldukça güzel anlatıyordu kitaplarında.
Son 4+4+4 uygulamasında da gölgede kalsa da eğitim dilinde Türkçe’nin önemi hatırlandı ve Türkçe derslerine müfredatta daha çok yer ayrıldı.
Hele ki bazı kelimeler var ki, bugün yerlerine başka ifadeler gelse de mana da hitap ettiğini karşılamıyor. Örneğin benimde ifadelerimde sıklıkla yer vermeye çalıştığım, geçmiş yıllarda daha fazla kullanılan bir kelime var.
Eskilerin üniversitesi medrese kültüründe de sık geçer talebe sözcüğü. O dönemler inanılır ki, insana zorla bir şey kazandırılmaz. Kul fıtratı gereği merak ve öğrenme üzerine yaratılmıştır. Talebe de öğrenmeyi isteyen manasına gelmektedir.
Alimlerin evi medreselerde de bakış açısı aynen böyledir. Birde insanlara bilgi verirken en başta amaç bir şeyler öğretmekten çok eğitmektir. Öğrendiklerinin etkisiyle ancak eğitilmiş insanlar topluma faydalı olabilir nede olsa.
Öyle bilinçle yetiştirilir ki kişi, eğitim almayı karakterinin, olgunlaşmasının bir parçası olarak görür. Yıllar sonra ise hali olgun başakların tavrı gibidir. Mütevazı bir bilgelikle, başını eğer ama duruşu dimdiktir.
Birkaç saate sığdırılan bir sınavla bir yerlere gelmedikleri için hazmetmişlerdir hem okumayı hem çalışmayı. Yıllar süren sürecin sonunda, hem adam olmuşlardır, hem insan, hemde faydalı bir yurttaş.
İşte o hesap bizde teknoloji çağında, bir şey olan ama adam olamayan insanların hikâyelerine ne çok rastlıyoruz. Şanslarının ve zekâlarının yardımıyla, konum denilen statüde, üst makama erişen ama yerini hazmedemeyen birçok kişi var.
Bu tür insanların gelecek versiyonları ise öğrenciliğini kendince düzene karşı durmakla, isyankâr modda hareket etmekle sürdüren kitle.
Hani bilinçli nesil, bilinçli nesil diyoruz ya, gerçekleşmesi iki şeyle mümkün ancak. Talep ve edep. Gerisi yalnızca ayrıntı
Selam ve dua ile
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.