İslami ve solcu "Amerikan reklam ajansı"

Şu Amerikalılar muhteşem adamlar! Onlara hayranlık duyuyorum ve bu onlara karşı beslediğim düşmanca duygulara rağmen oluyor… Ben, cesarete ve başarıya düşkünüm, başarılı adamlara bayılırım.
 Bu bağlamda, iyi bir kuramcı olduğu için Karl Marks’a, iyi bir propagandist ve eylem adamı olduğu için Vladimir İlyiç Lenin’e, onların yanında son derece resyonel birer beyin yapıcı ve aşırı diplomatik yoğunluklu birer eylem plancısı olmaları nedeniyle Nurslu Bilge ve Fethullah Gülen’e saygı duyarım. Bu kimseler bir ömür boyu yerleşik düzene karşı yüreklice direnerek bütün karşı koyma ve eleştiri duvarlarını aşmış, sonunda geride kalan bizlere ortaya koydukları düşünsel ve eylemsel mimariden ülke adına nasıl yarar sağlanabileceğini tartışmaktan başka seçenek bırakmamışlardır. Haklarında ileri geri konuşmanın anlamı ve gereği kalmamıştır. Onların yaptıklarından daha iyisini yapamayanların oturdukları yerde ayak ayak üstüne atıp suratlarını ekşiterek, burun kıvırarak yaptıkları eleştirilere kahkahalarla gülmek gerekiyor. Önemli olan, emek, işlev ve başarıdır. Yapılan bir işin daha iyisini üretmeden getirilen her eleştiri, lüzumsuz, kalitesiz ve hükümsüz birer güldürü malzemesi olmaktan öte bir anlam taşıyamaz. Yeni bir ev yapmadan, içinde oturduğunuz evi yıkmak aptallıktır.
 Amerikalılara duyduğum saygı ve hayranlığın özel nedeni şudur: Bir kere reklam, propaganda ve imaj yapımı işlerini çok iyi biliyorlar. Çünkü «dünyanın hakimi» oldukları yargısını bütün yeryüzünde genel bir kabul haline getirmiş ve bunu da en çok nefret ettikleri ve kendilerinden en çok tiksinen insanlara, yani Müslümanlara ve solculara yaptırmışlar, yaptırmaya da devam ediyorlar (Yanlış anlaşılmasın lütfen. Bu ayırımı bütün solcuları İslam dışı gördüğüm için değil, yaygın siyasal literatür açısından yapıyorum) Dikkat edin! Nerede bir solcuyla veya dindarla karşılaşıp biraz konuşsanız, dünyada olup biten olayları açıklama konusunda kafalarında yer etmiş olan o tek kriteri de hemen görürsünüz. İşleri ve olayları döndürüp dolaştırıp getirdikleri yer aynıdır: «Bunlar Amerika’nın ve İsrail’in oyunlarıdır.» Halbuki bu, Amerikan rüyasına ve siyonizmin emellerine yapılan en etkili, en geniş çaplı, ama aynı zamanda en gönüllü reklam ve propaganda hizmetidir. Gönüllü oldukları için, hizmeti yapanlara ücret ödenmiyor. Dünyada hemen bütün İslamî ve sol eğilimli kesimler, Amerika ve İsrail’in «gönüllü uluslar arası reklam firması» gibi faaliyet gösteriyorlar. Bunda, hiçbir kuşku yoktur.
Dediğimiz gibi, tezleri özetle, her şeyin Amerika ve İsrail’in başının altından çıktığını öne sürüyor. Peki siz nesiniz? At kazığı mı? Her şeyi onlar yapıyor demeye utanmıyorsunuz ! Peki onlara karşı bir şey yapmamaktan, bir şey üretmemekten, onların başarılarını anlatıp durma acizliğinden, bir işe yaramadığınızı kabul etme çaresizliğinden hiç mi utanıp sıkılmıyorsunuz? Amerika ve İsrail’in izni olmadan bir yaprağın bile yere düşmeyeceğini söyleme noktasına varıncaya kadar ileri gitmenin, her şeyi onların güç ve taktiklerine bağlamanın «en büyük Amerikan ve İsrail oyunu» olduğunu, bu tavrınızın « en büyük Amerikan ve İsrail propagandası » olduğunu anlayamıyor musunuz ? Öyleyse, yazıklar olsun size? Kazığınız bol olsun…
 Şöyle düşünün: Yarın bir gün örneğin Ortadoğu İslam coğrafyasında herkesin bilinçaltında, «Türkiye’nin izni olmadan hiçbir şey olmaz, burada ne oluyorsa onların işidir.» şeklinde bir kanaat oluşmuş olsa, hangi ülkenin Ortadoğu bölgesine egemen olma ihtimali daha güçlü olur? Tabii ki Türkiye’nin… Çünkü egemenlik, silahın sağına bilgisayarı soluna da televizyonu koyabildiğiniz zaman gerçekleşir. Yani egemen güç ve aktör olmak için, askerî gücün yanı sıra, reklam, propaganda ve imaj yapımını da bilmek zorundasınız.
 Amerika ve İsrail’in en sinsi ve dehşetli propagandası, tüm dünyada en çok iğrendikleri kesimlere her olayı kendilerinin oyunu olarak göstermek ve açıklatmaktır. Onların gücü, büyük oranda buradan geliyor. Yani bizim gönüllü ve safça reklamlarımızdan… Dünyadaki bütün gelişmeler, sadece onların oyunlarından ibaret değildir. Olup biten olaylarda bir yığın ulusal ve uluslar arası dinamikler rol oynuyor. Kaldı ki, öyle olsa bile bunu anlatıp durmak onların reklam firması gibi çalışmak anlamına gelir; ama solculara sorsanız olayı çözüp aşmışlar, dindarlara sorsanız iyice uçmuşlar. Ağızlarını açar açmaz, bir Siyonist oyunu, Amerikan oyunu ya da BOP muhabbeti tutturup gidiyorlar. Başka bir bildikleri yok… Kafaları donmuş…
 Bu arada, ne zaman, nerede imzalandığı ve içeriği ile ligili olarak Ortadoğu bölgesine demokrasi transferinden başka maddesi belli olmayan BOP’un yalnızca bu yönüyle kötü bir şey olduğu kanısına bir türlü varamıyorum. Biri çıkıp Ortadoğu’daki asırlık köhne, yosunlu, nasırlı, gerici diktatörlüklerin, hanedanlıkların, şeyhliklerin yerine halk iradesine dayanan pırıl pırıl demokratik yönetimlerin kurulması sürecinin neresinin kötü olduğunu izah edebilirse, çok mutlu olacağım. Herhalde kötü yanıyla kastettikleri, Türkiye’nin bu işi Amerika ile birlikte yapıyor olmasıdır. Eh, onların gözünde bu kadarı Tayyip Erdoğan’ı vatan haini ilan etmek için yeterlidir. En iyi başbakan, dünyadaki olaylara ve gelişmelere bulaşmayan, etliye sütlüye karışmayan, Ankara’da sap sap oturan başbakandır.
 Amerika ve İsrail’in mutlak egemenliğine dayanan kanı doğruysa, o zaman bütün dünyadaki üniversitelerin siyasal bilimler, uluslar arası ilişkiler, iktisat vb lisans alanlarını, enstitülerini, düşünce ve strateji kuruluşlarını kapatalım, oturup Amerikalıların bir sonraki oyununu bekleyelim…
 Anlamayanlar için tekrar ediyorum: Kötülemeye dönük olduğu halde çelişkisel olarak Amerika ve İsrail’in üstün zeka ve tartışmasız egemenliğine özel vurgu yapmakla onların en güçlü reklamı olan bu sakat zihniyet devam ettiği sürece, söz konusu ülkeler şimdi ellerini kollarını bağlayıp oturmuş olsalar bile, reklam ve propaganda aygıtlarının nasıl işlediğini, imaj yapım ve yönetiminin ne olduğunu ve önemini bilmeyen ve de yatıp kalkıp onların başarılı politika ve taktiklerini anlatan, her olayı onlara bağlayıp çıkan pek araştırmacı Müslümanlar ve dört-beş kitap okuduktan sonra kendini siyasal bilimci zannetmeye başlayan cahil solcular sayesinde bu bölgedeki egemenliklerini en az yüz sene daha sürdüreceklerdir. Unutmayalım  ki, reklam her zaman bir kişiyi, malı veya hizmeti «övmek» değildir. Bazen birini veye bir kesimi fazla kötülemek en etkili reklam işlevi görür. Örneğin yarın bir gün medya içinizden hiç kimsenin tanımadığı biri hakkında en kötü haberleri yapmaya başlasa, bir süre sonra hem şöhret olur, hem de başkaları tarafından kolayca yayılan görüşleri sayesinde kendine bir sürü fanatik bulur. Bundan iyisi, Şam’da kayısı değil mi? Allah bin bereket versin. Kısacası, reklamın işleyiş mantığında, «kötüleme» veya «iyileme», «övgü» veya «yergi» hiçbir önem taşımaz. Asıl olan, birinden veya bir şeyden sadece söz etmektir. Örneklersek, Türkiye’de Ajdar’ı tanımayan kalmamıştır. Youtube’taki videolarına bakın. Her biri milyonlarca tıklanmıştır ; ama onları tıklayanlara sorarsanız, o bir aptaldır. Sahiden öyle midir? Aptalca davranan memlekete başarılı bir şekilde aptal rolü yaparak tüm gözleri üzerine çekmeye çalışan o mudur, yoksa «aptal» diye diye onu herkesin görebileceği bir zirveye taşıyanlar mı?
 Sırf bu yüzden, hiç kimse benim kitaplarımda veya köşe yazılarımda, örneğin malum terör örgütünün ya da onun elebaşının adını bulamaz. Reklamın işleyiş şeklini bilirim ve kötülerin reklamını yapmam. 
Kişiler bazında önerim şudur: Vır vır edip durmayın… Bireysel olarak kendi yeteneklerinizi keşfedin, gece gündüz çalışıp onları geliştirin, alanınızda «bir numara» olmaya çalışın ki, bütün dünya «yetenekli insanlar ülkesi»ni alkışlar hale gelsin…

 

     

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mert Aslan Arşivi