
İSLAMİ ÇEVREYE OLAY YERİ İNCELEME!
Güzel bir akşamüzeri gecenin geç saatlerine dek sürecek uzun soluklu bir İslami ve felsefi tartışmaya uygun bir ortamda birkaç Müslüman bir araya gelir. Çaylar kahveler gelmeye başlar, sıfır sigara paketlerinin jelatinleri açılmıştır. Muhabbet başlar. İlk kez görenleri şaşırtacak derecede demokrat bir tavırla, konuşulmadık, tartışılmadık, delik deşik edilmedik bir sorun ve konu bırakmazlar. Herkes kendi görüşlerini anlatır, kim zaman herkes uzlaşır, kimi zaman gerilim kavga noktasına kadar tırmanır; ama şiddet ve küslük olmaz. Çünkü Allah’ın ve hepimizin sevgilisi Hz. Muhammed, içeride şiddet ile birlikte iki Müslüman’ın birbirleri ile üç günden fazla küs kalmasını da yasaklamıştır. Haram ve dolayısıyla ciddi bir günahtır. Bu yüzden, bilmeyenleri şaşkınlığa düşürecek kadar demokrattırlar.
görüşme sırasında Sayın Başbakanımızın yanında o arkadaşlardan birini gördüm. Adana’da Şadırvan denilen çay bahçesine sık sık gelip orada toplanan ve çoğu gariban aile çocukları olan iyi yürekli insanlarla sohbet ve muhabbet eden bir arkadaşın Beyaz Saray’a kadar ulaştığını görmenin mutluluğunu yaşadım.
Yanlış anlaşılmasın. Bütün bunları, mutlak kötü ya da günah oldukları inancıyla söylemiyor ve bu kimseleri ayıplamıyorum. İnsanları kınamaktan, ayıplamaktan ve suçlayıp aşağılamaktan Allah’a sığınırım. Allah’ın Resulü, bu davranışı yasaklamıştır. Yapmak istediğim şey, islami çevreye yüzeysel bir “olay yeri inceleme” yapmaktan ibarettir.
Bugün Müslümanların seksenli ve doksanlı yıllardaki zorlu koşullarda olduğu kadar bilinçli ve duyarlı olduğunu söylemenin
mümkün olduğundan emin değilim; ama şaşkın da değilim. Çünkü bu durum eşyanın tabiatının gereğidir ve Allah’ın Resulü’nün dönemini izleyen yıllarda da olmuştur. O’nun ve Raşit Halifeleri’nin zamanında namaz kılarken ayaklarının parmak uçlarına bakan insanlar, izleyen dönemde başlarını biraz kaldırıp önlerine bakmaya, daha sonraki dönemde ise karşıdaki, hatta etraftaki manzaraları seyretmeye başlamışlardır. İlk yıllarda eski püskü baraka veya çadırımsı yerlerde oturan ve halkın refahını yükseltme uğrunda canla başla çalışırken ikinci bir kıyafet almayı günah saydıkları nedeniyle onları yıkadıklarında kurumalarını bekledikleri için bir gün dışarıya çıkamayan valiler sonraki dönemlerde saraylar inşa etmeye başlamışlardır.
Baskı ve zulümlerin bitmesiyle işin bittiğini düşünüp kendini salıverenlerin işi bitmiştir. Ajanlar tarafından adım adım izlendiğimiz dönemlerde özlemini çok çektiğimiz özgürlüğün değerini bilmek ve ondan optimum seviyede yararlanmak zorundayız. Müslümanlar zengin ve güçlü olmalıdır, her şeyin en iyisine sahip olmalıdır, mutlu ve nitelikli bir yaşam sürmelidir; ancak asla ve kesinlikle boş durmamalıdır! İmanın ve bilginin birleşik ışığı ile aydınlanmak, aynı zamanda kendine, “Başkaları için ne yapabilirim?” sorusunu sormak ve buna somut karşılıklar üretmek zorundadır...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.